Adına ‘çözüm süreci‘ denilen çalışmaların şartları, kapsamı ve hedefi henüz tam bir netliğe kavuşmuş değildir. Hattâ neyin çözüleceği konusunda çoğunluğun giderilememiş tereddütleri, azımsanamayacak sayıdaki büyük bir grubun da derin endişeleri vardır.
Şartlardan başlayalım:
Şartların belirlenmesine ‘Oslo Görüşmeleri’nde başlandı. Önce görüşmeler inkâr edildi sonra da açılan pandora kutusundan saçılmış bilgilere itibar edilmemesi söylendi.
Terörist başının devrede olduğu inkâr edildi. Ardından resmî müsaade ile ve devletin imkânlarıyla heyetler lüks ada misâfirhânesine götürüldü. ‘Hiçbir tâviz verilmediği’ en yetkili kişiler tarafından açıklanınca, iyi niyetli insanlarımız tam da inanmak üzereydi ki, ada görüşmelerinin metni, gazete sayfalarında, internet sitelerinde yer aldı.
Türk bayrağı açanlardan sonra, ada görüşmeleri zaptını sızdıranlar da süreci engellemekle itham edildiler. Bayrak açanlar ‘provokatör’ suçlamasıyla mevcutlu olarak karakola celp edilirken, terör örgütünün siyasî kanadının çaycısı hakkında işlem yapılmadı. Biz sâde vatandaşlar bilmiyor olabiliriz. Saygınlığı kendinden menkul basınımız biliyordur: Mutabık kalınan pazarlıklarda çaycıya dokunulmazlık kazandırılmış olabilir mi?
Derken efendim, terör örgütünün ‘zehirliyılan’ olarak anılan öbür başı, baş döndüren açıklamalar yaptı: ‘Silah bırakma söz konusu olamaz, çekilme yok…’ Hattâ gelecekteki programını da açıkladı: ‘Ev hapsi olmadan silahımızı da bırakmayız, bir yere de gitmeyiz.’ Bu seslerin, başçavuşun beygirinin gerisinden sâdır olduğu zannedilmiş olacak ki, kimse ciddiye almadı.
Bitmedi: Avrupalı dostlarımız (?!); terör örgütü mensuplarını ‘aktivist‘ olarak ilân etti. Bu ilan keyfiyeti muhtemelen, Avrupalı muhipleri tarafından ‘terör örgütüne verilen bonus‘ kabilinden önemsiz bir şey olarak görülüyordur.
Artık anlamalıyız: Avrupalı muhipleri bu güne kadar terör örgütüne bâzen gizli, bâzen de perde arkasından, gölgesi görülecek şekilde destek veriyordu. Artık açıkça destek verecek. Çünkü efendim, milletlerarası hukukta ‘aktivist‘: ‘şiddeti hoş gören siyasî doktrin‘ ve ‘haklı bir dâvâ için eyleme katılan kişi‘ olarak tanımlanıyor. Eee… O zaman destek neden gizlensin ki?
Ah bu dış güçler yok mu? Bizi perişan etmeye ne kadar azimliler görüyor musunuz?
Yöneticilerimiz % 99,99 oranında oy desteğine sâhip olamadıkları için dış güçlerle baş edemiyor.
Yok mu ya… bunu bir yapabilsek, insanlarımızın % 99,99’unu aynı fikir etrafında toplayabilsek… dış güçlerin tozunu atarız ‘bir dakika’da.
Bütün bu ciddî gelişmelere rağmen durumumuza bir bakar mısınız? Durumumuzu hâlâ belirleyebilmiş değiliz: Hangi mânâda ele alırsak alalım… ‘Ne içindeyiz sürecin, ne de büsbütün dışında…’