Sapkınlıktan Uzaklaşmak

57

Yaşarken size huzur verecek, öldükten sonra dahi herkese model olabilecek bir yaşam tarzı nasıl   olmalıdır? Nasıl bir hayatın hesabını kolay verebiliriz, bu hayatla gelecek neslimizin yüz akı ve övüncü olabiliriz?

Yemek sohbetinde, konu, çevremizdeki insanlar ve onların yaptıkları üzerine yoğunlaştı. Eşim, terkib-i bent ustası Bağdatlı Ruhi’nin “Sizden kim ırağ oldı ise Hakk’a yakındur / Zira ki dalâlet yoludur tuttuğunuz râh” dizelerini okuyunca yorum yapmaya söz kalmadı. Bu tipleri ünlü şair tam beş yüz sene evvel ne güzel izah etmiş meğer. İsterseniz tam Türkçeleştirelim: “Sizin tuttuğunuz yol sapıklık yolu olduğu için sizden kim uzak olduysa bilin ki o Hakk’a yakındır.” Demek ki sapkınlıkla hak üzere olmak, aynı yolda mümkün değil.

Burada yeni bir durum ortaya çıkıyor. Kişi hangi durumda olursa onun sapkınlık içinde ya da hak üzere olduğu söylenebilinir? “Sapmak” kelimesinden türetilen sapkınlık; doğru yoldan ayrılmak, istikamet üzere olmamak diye düşünülebilinir. Bunun karşıtı olan duruma ise eskiler, kısaca “sırat-ı müstakim” derlermiş. Doğruluk ya da sapkınlık, oldukça görece. Kimse kendisini sapkın kabul etmeyeceği gibi, herkes kendisinin istikamet üzere olduğunu düşünebilir, iddia edebilir; hatta bunun kavgasını verebilir. İdeolojik kavgaların temelinde de zaten bu yok mu?

Benim algılamama göre sapkınlık, kişinin fıtratındaki ihtiyaçlarının giderilmesine, yaşanmasına; Yaratan ile irtibatının kesilmesine mani olma halidir. Hürriyetsizliğin, zulmün nedenidir. Bunun karşıtı olan sırat-ı müstakimde ise, fıtratın tezahürlerini yaşama özgürlüğü vardır.

İnsanlar, hem kendilerine hem çevresindeki insanlara karşı sapkınlık içinde olabilirler. Aşırı uyumak, aşırı yemek, aşırı çalışmak, bedenine aşırı yüklenmek; birer sapkınlık göstergesidir. İfratta olmak ve tefritte kalmak; kişide ruhsal, bedensel, sosyal birtakım arızalara yol açacağı için sapkınlığın birer sonucudur. Mazoşist duyguları tatmin etmek, yüksek adrenalin içinde yaşamak veya pısırık bir algılamayla sünepe hayat sürmek, birer sapkınlık alametidir. Kişilerin, kendi hürriyetlerini yaşamalarına engel olmak da çevremize karşı bir sapkınlıktır. İnsanlar bizden kaçıyorsa, varlığımızla onların  meşru ihtiyaçlarının giderilmesine mani oluyorsak biz dışarıya karşı sapkınlık içindeyiz, demektir. Sapkın insan, kendisiyle de çevresiyle de barışık değildir. Şairi kesin bilinmeyen, bu yüzden anonim kabul edilebilecek şu beyit bu tür insanları çok güzel anlatıyor: “Ne kendi etti rahat ne verdi aleme huzur / Yıkılıp gitti cihandan dayansın ehl-i kubur”

İnsanlar vardır, güneş gibidir onlar; sizi hem ısıtırlar hem ışıtırlar. İlimleriyle donanımlı, fikirleriyle ufuk açıcı, davranışlarında güven verici, içtenlik taşıyan kişilerdir onlar. Onların yüzüne bakınca içiniz ısınır, rahatlama hissedersiniz. Utanırsınız onları görünce, kendinizi yargılar, samimi olmayan gerekçeler üretirsiniz de siz bile inanmazsınız bunlara. Sözleriyle, eylemleriyle, bakışlarıyla etkilerler sizi. Onlar Hakk’a yakındır. Onların olduğu yerde bütün yıldızlar söner; güneştir çünkü onlar. Bir etki alanı kurulur, manyetik olan oluşur orada, sizi kendine çeker. Görünmez güç sarar sizi, bedeninizin hafiflediğini, ruhunuzun yükseldiğini hissedersiniz. Dünyevileşmemiş bir dünyalısınızdır sadece. Bütün varlığınız bundan ibaret. Esaretin zincirleri kırılmış, hürriyet gerçekleşmiştir o ortamda. Bundan sonra düşüneceklerinizden, yapacaklarınızdan eminsinizdir. Siz artık Hakk’a yakınsınızdır.

Bir beşer olarak her türlü insanla karşılaşmamız kaçınılmaz. Sınavımız, her türlü insanla ilişkilerimizde başlıyor. Hangi tür insana kendimizi yakın hissediyoruz, hangi tür insana karşı kalbimizde ve davranışlarımızda soğukluk var? Hangi tür insana öykünüyoruz, hangisine karşı tepkiliyiz? Bu sorulara vereceğimiz cevaplar, bizim sınavdaki başarı puanımızı gösterecek.

Başarmak için sapkınları, mümkünse, düzeltmek, değilse onlardan uzak durmak zorundayız.