Noel Coward ve Hüseyin Rahmi

68

Muhsin Ertuğrul’un kurduğu Darülbedayi, yeni ismiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları(1914) bir asrı çoktan geride bıraktı. Üniversite yıllarımızın olmazsa olmazıydı. Onlarca tiyatro eserini burada izledik, çok daha fazla sanatçıyı böylece tanıdık. Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde dolaşırken mutlaka ya afişlerine, ya bir sanatçıya rastlamak mümkündü. Cilalı İbo olarak bilinen Feridun Karakaya, Türk Sinemasının önemli ismi Gülistan Güzey hemen aklıma gelen. Çünkü onları filmlerinden de tanıyordum.

 

Özel tiyatrolar da elbette vardı; Muammer Karaca, Haldun Dormen, Kenterler,  Tolga Aşkıner-Nisa Serezli, Gazanfer Özcan-Gönül Ülkü, Engin Cezzar-Gülriz Sururi, Genar ve Bulvar Tiyatroları hemen aklıma gelen. Beyoğlu’nda Muammer Karaca mesela Lahmacun Cumhuriyeti’nde ve Cibali Karakolu’nda; Fındıkzade’deki Bulvar tiyatrosunda ise Vahi Öz, Saadettin Erbil ve Kenan Büke bizi gülmekten kırıp geçirirlerdi. Tebessümü bile unuttuğumuz bir zaman diliminde gülmek meğer nasıl büyük bir ihtiyaçmış da şimdi fark ediliyor.

 

Bir İngiliz

Noel PıerreCoward’ın(1899-1973) yazdığı, Reşiha Vasfi ve Vasfi Rıza Zobu’nun(1902-1992) Türkçe’yeçevirip uyguladığı, Engin Gürmen’in yönettiği Ben Çağırmadım adlı tiyatro eserinin Harbiye’deki galasına davetli olarak gittim. Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesinde işitme engelli seyircileri için de perşembe günleri oyun metni üst yazı olarak yansıtılıyor. Bu sevindirici bir gelişime. Ben Çağırmadım adlı eser ilk defa 1956-1957 sezonunda İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarından Yeni Tiyatroda oynamış. İki perdelik eser ikibuçuk saat sürdü. Genel Sanat Yönetmeni Süha Uygur’a konuk olduk böylece. Peki eser nasıldı? Sahne, kostüm, ışık, efekt, hareket düzeni süperdi. Oyuncular Neşe Ceren Aktay, İrem Arslan, Betül Kızılok Bavli, Pelin Budak, Engin Gürmen, Aslı Seçkin ve Tolga Yeter’in oyunları ayakta alkışlandı. Bizim yerimiz biraz arka sıralarda olduğu için sanatçıların jest ve mimiklerini seçmekte zorlandık. Sanatçılar oyunlarının hakkını fazlasıyla vermişlerdi.

Ben Çağırmadım adlı eserin yazarı Noel Coward aynı zamanda aktör olarak da tanınıyor. Burgaç çalışması böyle bir eser. Hayatını oyun, senaryo, şarkı sözü, müzikal, otobiyografi, roman- şiir, deneme ve revüler yazarak sağlamış. Aktörlük, yönetmenlik, film yapımcılığı, kabare sanatçılığı yapmış.

 

Ölen İlk Eşin Ruhu Eve Gelirse

Eseri çeviren ve ilk defa uygulayan Vasfi Rıza Zobu(1902-1992)da bu konuda çok eser vermiştir. Özellikle güldürü ve vodvillerdeki rolü ile de sanatseverlerce önemsendi. Sinema oyunculuğu da yaptı. Medyada tiyatro değerlendirmelerinde bulundu. Devlet Sanatçısı Ödülü(1987) aldı. Kendisi aynı zamanda bu eserin 1956 yılında baş rolünü de oynamış.

Yönetmen Engin Gürmen’e göre eserin özeti de şöyle; çoğumuz inanarak veya inanmayarak ruh çağrılma seanslarında bulunmuşuzdur. Ölen bir kişinin ruhunun gelmesi Antik Tiyatro’dan başlayarak Shakespeare’in Hamlet’i olmak üzere bir çok oyuna konu olmuştur. Noel Cowart bu konuyu komedi olarak ele almış. Evli bir adamın ölmüş olan ilk eşinin ruhu gelip eve yerleşirse ne olur? Komedi aynı zamanda karı-koca ve evlilik ilişkilerini de ironik bir şekilde eleştiriyor.

Gala aşırı kalabalıktı. Konuklara gönderilen aşırı şık davetiyede “galamızda koyu renk kıyafet giyilmesi zorunludur” denmesine rağmen umursamayan kadın-erkek davetli de epeyi vardı. Blucini ile gelenleri de gördüm, saçı sakalı birbirine karışmış hippileri de. Her renkten ve görüşten seyirci vardı. Önümüzdeki iki genç kıpır kıpırdı.  Rahatsızlık verdiklerinin ya farkında değillerdi, ya da hiç mi hiç umursamadılar. Ancak davetliydiler!. Salona isteği vakit girip çıkan bir kaç konuk da belli ki daha önce hiç mi hiç tiyatro izlememiş gibi geldi bana. Bu saygısızlıkta keşke yanılsam.

 

Ruh Çağırma Seansları

Her ne ise.. başarılı ve tekrar bir eser izledim neticesi itibariyle. Bu vesileyle çok sayıda sanatçı dostumu gördüm. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler dairesi Başkanı iken bir çok yeni ve başarılı programa imza atan, ancak TRT’ye Genel Müdür olunca budefteri kapatan Şenol Demiröz tek başına içeri bir hışımla girdi, kimseye selam vermedi, kimse de ona. Konuklar içinde öyle çok maruf birine rastlamadım. Belki de nesil farklılığındandır.

Şehir Tiyatrolarımızın programına baktım NeilSimon, Noel Coward, Henri Keroul, Albert Barre, Shakespeare, John Stanbeck, Elenor H. Porter adındaki yabancı yazarlara karşılık Sadık Şendil, Ahmet Levent Pala, Pervin Ünalp, Salih Efiloğlu ve Gökhan Eraslan’ın eserleri sahneye yansıtılmış. Yabancılar önde.

 

Ben Çağırmadım’ı izledikten sonra geri dönüşler yaşadım. Bu eser toplumları etkilemişti. Çok iyi hatırlıyorum, Türkiye’de de ruh çağırma seanslarını duyar olmuştuk. Gazetelere yansımaya başlamıştı. Özellikle Dr. Rafet Kayserilioğlu’nun yayınladığı metafizik düşünce dergisi Ruh ve Madde büyük ilgi görünce 1960’lı yıllarda Dünya Sevgi Birliği Derneği kurulmuştu. Ruh çağırıma seansları arttı.  Metafizik olaylara bakışta ve reenkarnasyon araştırmalarında çoğalma oldu. Dr. Rafet Kayserilioğlu’nun böylesi seanslarına gazete haberlerine göre  Zeki Müren, Cenk Koray, Gönül Akkor, Sevim Tuna, Atila Arcan, hatta Çetin Altan’ın katıldıklarını duyar olmuştuk.

Bu eserin yansıması bakalım nasıl olacak? Ruh çağırmaları başlayacak mı?

 

Bir Türk

İlla böyle eserleri gündeme taşıyacaksak biraz daha yerli olmakta fayda var diye düşünüyorum. Mesela Hüseyin Rahmi Gürpınar((1864-1944) hemen akla gelen ilk yazarımız benim için.

Ustamız Ahmet Kabaklı’nın tespitlerine göre; konaklarda büyümesine ve memur çocuğu olmasına rağmen halkı dışardan iyi tanımış, çok iyi gözlemlemiştir. Halk adamı olmamış, ama kendisini halka okutmasını bilmiştir. Ruhu, kara mizah ile yoğrulmuş bir yazar. Kendisi ile bile alay etmekten çekinmiyor. Eserlerine romantizm, duygusallık, huri, cinai, marazi ve güldürücü unsurları çok katıyor. Hüseyin Rahmi’de hayatın çirkin yanlarını gösterme merakı vardır. Olayları komikleştirmede ustadır. Eserlerinin temalarını kendi gördüğü, işittiği, gazetelerde okuduğu konulardan çıkarmıştır. Olayları ayıklayarak, değiştirerek büyütmüştür. Eserlerinde taklitçilik, yoksulluk, boş inançlar, hurafeler, mirasyedilik, harp zenginliği, ailevi sorunlar, mürailik ve züppelik, büyücük, efsunculuk, cehalet, serseri takımı gibi toplum yaralarına temas etmiştir. Evinde dolaba saklanarak kadınların dedikodularını, taassup algılarını, huysuzluklarını, göreneklerini not etmiş, sonra yazıya dökmüş, roman, hikaye, tiyatro, tenkit, makale ve manzumelerinde bunlara yer vermiştir.

Yaşadığı çağ içinde büyük değişimler yaşan Türk toplumunun bütün kat ve zümrelerini, bazen gerçek, bazen gülünç yanlarıyla, bazı adet, itikat ve gelenekleriyle eserlerine yansıtmıştır. Bir hurafe olarak mahalle kadınlarından duyduğu dünyamıza gökyüzündeki bir yıldızın çarparak anlattığı kara mizah olaylar Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kaleminden okumak ayrı bir keyif.

Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç böyle bir şey.

 

Daha Fazla Yerel ve Telif

Yayınlanan kitaplarının isimleri bile bir amaç için seçilmiştir sanki; Şık, İffet, Mutallaka (kocasından ric’i talak ile boşanmış olan), Mürebbiye, Metres, Nimetşinas, Şıpsevdi, Gülyabani, Cadı, Hakka Sığındık, Hayattan Sayfalar,  Afsuncu Baba, Meyhanede Hanımlar, Ben Deli Miyim?, Billur Kalp, Kokotlar (hafif meşrep) Mektebi, Utanmaz Adam, Kesik Baş, Ölüm Bir Kurtuluş mudur? Bu romanları yayınlanış sırasına göre sıraladım. Yaşadığı dönemi ve toplumu düşünürseniz bu isimler çok önem arz eder! Hikayeleri de şöyle; Kadınlar Vaizi, Namusla Açlık Meselesi, Kaatil Buse, İki Hödüğün Seyahati, Tünelden İlk Çıkış, Gönül Ticareti ve Melek Sanmıştım Şeytanı. Ben Deli miyim adlı romanının  ahlaka aykırı görülerek yayınlanmasına mani olunması üzerine yazdığı Müdafaanamesi de önemli bir tenkit ve polemik çalışmaya örnektir.

Hüseyin Rahmi Gürpınar roman ve öykülerindeki, ortaoyunu ve Karagöz’e benzer konuşmaları büyük bir başarı ile işler. Tiyatro eserleri; o günkü sahne sanatının çıtasına göre yine de önemlidir. İstihrak-ı Seheri, Hazan Bülbülü.  Utanmaz Adam Romanının sahneye konuluşu biçiminde işlenen  ve İstanbul ile İzmir’de sahnelenen Kadın Erkekleşince.

Edebi tenkid ve polemik yazılarında da Hüseyin Rahmi Gürpınar Cadı Çarpışıyor ve Şekavet-i Edebiye adlı iki eserinde karşısındakileri zekice, kaba, sert sözlerle haşlar.

 

Oyun ve Gün Saatleri Artırılmalı mı?!

Bütün bunları galasına konuk olduğum Noel Coward’ın ülkemizde ikinci defa sahneye konulan Ben Çağırmadım adlı eserini izledikten sonra düşündüm. Keşke yerel kaynaklarımızı daha fazla devreye koyabilsek.

İstanbul’da 10 yıldır yaşadığım yeni dönemimde Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarının kapalı gişe oynamasına bir bakıma sevindim, bir bakıma üzüldüm. Sevindim eğitim ve kültürümüzün dibe vurduğu bir dönemde bu kapalı gişe atılım alkışlanır. Üzüldüm ne zaman şehir tiyatrolarına  gitmek isteseniz”bilet yok, tümü satıldı, yerimiz kalmadı” biçiminde bir cevapla karşılaşıyorsunuz. Sanatseverler izlemek istediği şehir tiyatrolarından böylece mahrum oluyor. Fiyatlar özel tiyatrolarda en ucuzu 60 liradan başlarken şehir tiyatrolarında müzikal tam bilet 22, oyun tam bilet 18 TL. Ayrıca gazilere, şehit ve gazilerin eş ve çocuklarına, engellilere, öğrencilere, öğretmenlere ve 65 yaşını doldurmuş kişilere ciddi indirimler yapılıyor.

Peki çözüm?

Çok kolay, sanat, kültür ve medeniyet hareketinin önemli ve ciddi sorun yaşadığı günümüzde oyun gün ve saatlerinin artırılması. Aksi “sanatsevenlerin şehir tiyatrolarına gitmemesi isteniyor” biçiminde yorumlanabilir. Ne dersiniz?!.