Niyet, Söz ve Eylem Birliği

59

 

İnsan olmak, en temelde ilkeli ve dosdoğru olmak demektir. Bunun için,  insanın kendi varlığının farkında olması, hayatın anlamı konusunda sağlıklı bir bilinç geliştirmesi gerekir. Ne var ki, pek çoğumuz, hayatın karmaşası içinde sürüklenip gitmekteyiz… Kendimizden çok, kendi dışımızdaki şeylerle ilgileniyoruz. Sadece olağanüstü bir durumla karşılaşınca bazı gerçekleri sorgulamak ihtiyacı hissediyoruz. Hasta olunca sağlığımız akla geliyor. Bir yakınımızı kaybedince ölümü hatırlıyoruz. Biraz düşünecek olursak, hayatın sandığımız kadar uzun olmadığını daha iyi anlayabiliriz. “İnsan olma” konusunda yeterince çaba harcamıyorsak, her geçen gün bizim için ciddi bir kayıptır. Zamanı geri döndürmek mümkün değildir. Tanrı bizi insan olarak en güzel şekilde yarattı. Biz, “insan olmak”, yani kendimizi gerçekleştirmek için yaratıldık. İnsan olmanın ilk adımı kendi varlığının farkında olmaktır.

Kendi varlığının farkında olan insan, doğal olarak Tanrı’nın da farkında olur. Ne demişler, “kendini bilen Rabbini bilir.” Bunun tersinin de doğru olduğunu Kur’an bize hatırlatmaktadır: Allah’ı unutanlar, kendilerini de unutmuş olurlar. (Haşr, 19)

İslam, kendi varlığının farkında olan, bilerek inanan, bilerek yaşayan insanı hedeflemiştir. Bu insan inancının, düşünce ve davranışlarının bilgisel temellerini, muhtemel sonuçlarını bilen; adaletli, özü sözüne, içi dışına uygun dosdoğru bir kimse olmak durumundadır. Bunun için, insanın öncelikle kendisine karşı dürüst olması gerekir. Bu ise, insanın niyeti, söyledikleri ve yapıp ettikleri arasındaki uyum ile mümkün olabilir. İşin gerçeği, her türlü olumsuzluğun arkasında yatan muhtemel sebeplerden birisi niyet-söz-eylem birliğinin olmayışıdır.

Niyet-söz-eylem birliğinin olmayışı, üç şekilde ortaya çıkar: Birincisi, insanın verdiği sözde durmamasıdır. Oysa insan, sözünün eri olmalı; kendisine de, başkalarına da verdiği sözü yerine getirmelidir. Bireysel ve toplumsal güven duygusu, söz-eylem birliği ile yaratılabilir. Güvenin olabilmesi, ilkeli olmaya bağlıdır.

İkincisi, insanın yapmadığı şeyi söylemesidir. Bunun adını koyalım: Yalan. Herhangi bir şeyi olduğundan farklı anlatmak, gerçeğin bir kısmını gizleyerek farklı algı yaratmak, olmamış bir şeyi olmuş gibi aktarmak, dereceleri farklı da olsa, yalandır.

Üçüncüsü ise, insanın yapamayacağı şeyleri, yapabilecekmiş gibi söyleyebilmesidir. Gerçekleşmesi mümkün olmayacak, yerine getirilemeyecek sözler, vaatler bu kategoride değerlendirilebilir.

Yüce Yaratıcı, Müslümandan gerçekçi olmasını, söz-eylem birliğini bütün koşullarda özenle korumasını istemektedir: “Ey iman edenler! Yapmadığınız / yapmayacağınız / yapamayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Bilin ki yapmadığınız / yapmayacağınız şeyleri söylemek Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (Saf, 2-3)

İnsan aklı, her zaman doğruyu gösterir. Niyet-söz-eylem arasındaki uyumsuzluk, aklın varoluşsal işlevini yerine getirmesini engeller. Tersinden düşünecek olursak, aklımızın her zaman doğruyu gösterebilmesi için, bizim sözlerimizle eylemlerimiz arasında uyumsuzluk olmaması gerekir.

Dosdoğru olmak, adaletli olmak, dürüst olmak, fıtrata ve yaratılışın yasalarına uygun davranarak, “Allah’a karşı taahhüdü” yerine getirmek demektir. Niyet-söylem-eylem birliği, insan olmanın en alt basamağıdır. Yüce Allah, Ahkaf suresinin 13 ve 14. Ayetlerinde bize şu müjdeyi vermektedir: “Doğrusu, ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip, sonra dosdoğru olanlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. İşte onlar cennetliklerdir..” Aslında, bu ayetin İslam’ın özeti gibi olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. İslam, ilkeli, dürüst ve dosdoğru olmamızı, adaleti yaşam biçimine dönüştürmemizi ister.