Nefsin Terbiyesi ve “Biz” Olabilmek

69

El birliği ile Türkiye’nin krizlere sürüklenmek istendiği bir dönem yaşıyoruz. Rövanş ve intikam hevesleri, hesaplaşma, şuur altına yerleşmiş, bir fırsat kolluyor. Dışarısı ile işbirliği yapanlar bize dünün mütareke yıllarını hatırlatıyor. İşgal yıllarındaki İstanbul’da olup bitenler bugün de tekrar ediliyor.  Her konuda ülkesine karşı olanlar, milli davalarla mücadele eden işbirlikçiler Ermeni iddiaları lehine Taksim’de oturma eylemi yaptılar.  

Türkiye’nin sosyal yapısı ve anayasası çok kültürlülüğe ve milli egemenliğin ona buna paylaştırılması yönünde zorlanıyor. Anayasa değişikliklerinin sonunda neye varacağı bazılarınca fark edilmiş değil. Onlar, sadece Kenan Evren anayasası, çekilen işkence ve kötü muamelelerle uğraşıyor. Türkiye’nin demokratikleştiğini zanneden bazı milliyetçiler, iktidarın oltasına tutulmuş Anayasanın tamamen değişmesinden yana… Buna acaba temel giriş maddeleri de dahil mi? Cumhuriyet’in ve milli devletin kuruluşuna dün karşı olanların bugünkü torunları Türkiye’nin varlığından rahatsız. Neticesi hesap edilmeden kurumlar arası çatışma tırmandırılıyor. Seçilmiş Cumhurbaşkanının partiler üstü olup olmadığı tartışılıyor. Yürütme, yargı erkinin yerine geçici beyanlarda bulunuyor. Yandaş yargı için Anayasa zorlanıyor.

Etrafımızda olup bitenler de ülkeyi yönetenler başta olmak üzere; çoğumuzu uyandırmıyor. Dirayetsiz, ufuksuz, teslimiyetçi siyasetçiler eliyle ülke kamplaşmalara götürülüyor. Yabancılar ve sömürge müfettişi rolünü üstlenenler de bunu zevkle seyrediyor ve akıl veriyor. Aklıselim, ülke çıkarı, mutedil olma ve soğukkanlılık sözlüğümüzde yer almıyor. Tahrik, çatışma bizzat toplumun tepesinde yer alanlarca adeta teşvik ediliyor. Sanki “yumruklu demokrasi” arzulanıyor. Uzlaşma kültürü ve mutabakatların altına adeta mayın konuyor. Bu çirkin oyunu, Orduyla ve yargıyla çatışmayı demokrasinin ve demokrat olmanın gereği zannediyoruz.

Kısır çekişmelerden ve birbiri ile uğraşma hastalığından kurtulalım. Yazılı ve sözlü basının çok küçük bir grubu Türkiye’ye yönelen ihanet ittifakına ve kuşatmaya karşı şerefli bir mücadele veriyor. Diğerleri ikbal ve menfaat kollama peşinde. Aynen Milli Mücadele döneminde olduğu gibi…  Basının basın dışı amaçlar için kullanıldığı ve yönetenler tarafından televizyonlar ve gazetelerin ele geçirildiği ve susturulduğu bir ortamda, bir takım menfaat hesaplarını iterek gaflet ve ihanetleri sergilemek, aslında bir ibadettir.

Muhalefet yapılmasına imkân verilmediği, sindirme, bastırma, korkutmanın demokrasinin gereği gibi yutturulduğu günümüzde; askeri darbe edebiyatı yapılarak demokrasiyi tahrip eden birçok sivil darbe, özelleştirme ve yasa hazırlıkları  göz ardı edilmeye çalışılıyor. “Madem ki halkın oyunu aldım ve çoğunluğu temsil ediyorum, düşündüğüm her şeyi yapabilirim” anlayışı demokrasi ile taban tabana zıttır. 

Milli iradeye sahip olmak, devletin var oluş ve kuruluş felsefesi ve amacına her türlü saldırı yapılırken; Milli Mücadele ile kazanılmış milli devlete sahip çıkabilmektir. Devleti tanınmaz hale getirmek, ona buna egemenliği paylaştırmak, hatta işbirliği yapmak değil… 

Acaba, karşılaştığımız düşündürücü ve acı manzaralardan şikâyetçi olma hakkımız var mı? Hemşehricilik gösterilerinden, grup ve cemaat dayanışmasından sıyrılabiliyor muyuz? Fedakârlık yapabiliyor muyuz?

Aynı fikre sahip olanların birbirine rakip olamayacağını, birbirini ancak tamamlayabileceğini; ne siyasette, ne üniversitede, ne de dernek faaliyetlerinde öğrenebildik. Ben merkezli davranmaktan kurtulup biz merkezli olamadık. Hizipçiliği aşıp fikir üretemedik.  Nefislerimizi terbiye etmeyi öğrenemedik. Herkesin kendini tek başına düşündüğü, kendine üstün vasıflar yüklediği ve kendini aşırı beğendiği bir ortamda dayanışma ve güç birliği olmaz. Bizde herkes başkan, herkes reis, herkes önderdir. Birbirimizle işbirliği ve dayanışma itibar kırıcı zannedilir. Herkes bağımsız faaliyette bulunmayı sever. Dayanışma ve işbirliği peşinde olanlar da dışlanır. Aşiret havasından uzaklaşıp şehirli olmanın olumlu taraflarını yakalayamadık. Bir takım kışkırtmalara, yönlendirmelere, haksız ve temelsiz ithamlara hemen teslim olma ve birbirimizi suçlama kötü meziyetimiz var. Birimize yönelen suçlamayı hemen doğru kabul etmek bir davranış bozukluğudur. Bu da bizde oldukça fazla…

Nefislerimizi terbiye etmeden ülke sorunlarını konuşmayalım.

 

 

Önceki İçerikCHP Genel Başkanı Sn. Deniz Baykal’a Açık Mektup
Sonraki İçerikMutluluğa Giden Ayaklarım
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)