Milliyetseverlik…

119

* Bu yazı BÖRK Dergisinde yayınlanmıştır..

Günümüzde milliyetçilikten ne anlamamız gerektiği konusu biz Türkler tarafından çok doğru bir şekilde ortaya konulmalıdır.

Milliyetçilik bana göre, içinde yaşadığımız toplumu, üzerinde yaşadığımız vatanı, kullandığımız dili, sahip olduğumuz kültürü ve birlikte oluşturduğumuz tarihi sevmek ve bu değerlere gönülden bağlı olmak demektir.

Ne yazık ki, böyle, olması ve anlaşılması gereken “milliyetçilik” kavramı ülkemizde bilerek ve kasten yapılanlar nedeni ile olumsuz yerlere çekilmeye çalışılmıştır. Bu durum uzun uzadıya anlatılması gereken nedenler ile hâlen devam etmektedir. Örneğin Faşizm bile milliyetçilik ile yan yana getirilmeye çalışılmıştır.

Bir kelimeye doğru anlamlar yükleyebilmek için o kelimenin tarihsel süreçlerde neyi ifade ettiğini bilmek gerekir. Örneğin Mehmet Akif Ersoy’un İstiklâl Marşı’mızda ifade ettiği “ırk” sözcüğü aslında Türk Milletini anlatmaktadır. Günümüzde ise ırk başka bir anlam taşımaktadır.

Bizim kast ettiğimiz şey yani milliyetçilik ırkçılık anlamına gelen bir kavram değildir. Ancak Türk ve Türkiye düşmanları milliyetçiliğimizi kötülemek için uzun yıllardır onu ırkçılık ile özdeşleştirmeye çalışmışlardır. Bugünde bu konuda olumsuz gayretler sürmektedir.

Bu yüzden Türk Milliyetçiliği son yüzyılda karanlık mihraklar tarafından ırkçılıkla suçlanmış ve bu yolla “milliyetçilik” kavramı sulandırılmaya ve mecrasından uzaklaştırılmaya çalışılmıştır.

Halbuki Türk Milliyetçiliği anlayışımız insanı ve tüm canlıları sevmeye dayanır. Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş-ı Veli ve diğerleri bu sevgi yolunun ışığı olan sönmez aydınlatıcılarıdır… Bunun yanına yurt sevgisi yani toprak sevgisi de eklenmelidir.

Milliyetçilik adına yaptırılan(!) en büyük yanlışlardan biri de bu kavramın siyaseten kullanılmıştır olmasıdır. Halbuki Türk Milliyetçiliği sadece bir siyasi kurumun değil milleti bir bütün olarak çevreleyen ve kucaklayan bir anlayıştır.

Osmanlı-Türk İmparatorluğu her ne kadar bir Türk devleti de olsa; çok dilli, çok kültürlü birçok etnik kimlikten oluşuyordu. Osmanlı-Türk devletinin doğal mirasçısı Türkiye Cumhuriyeti’de kurulduğu topraklar üzerinde bu durum benzerlikler gösteriyor. Bu nedenle Cumhuriyet’i kuran irade çok doğru bir şekilde “milletleşme projesi” başlattı. Bu proje “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” anlayışına dayanan milleti, ülkeyi sevmek ve yeni kurulan devlete bağlılığı öne çıkarıyordu. Bu sebeple Mustafa Kemal Atatürk kendisinin en önemli vasfının bir “Türk Milliyetçisi” olmak olduğunu defaatle vurguladı.

Cumhuriyet’in milliyetçiliği de içeren ki, Cumhuriyet’i kuran Cumhuriyet Halk Partisi’nin Altı Ok’undan biri de milliyetçiliktir, “milletleşme projesi” iç ve dış düşmanları bugün olduğu gibi geçen tüm süreçte çok rahatsız etti. İç ve dış düşmanlar bu konuda ittifak ederek belli projeler ile “milliyetçilik” ve “milliyetçiler”i ötekileştirmeye çalıştı. Bunda da nispeten başarılı oldular.

Ancak burada şu örneği vermek istiyorum ki, her ne kadar “milliyetçilik” bir partinin ya da partilerin içine hapsedilmek istense de, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100.yılı vesilesiyle tüm yurt sathında Türk bayrakları ile sokaklara dökülen vatandaşlarımızın her biri aslında birer “milliyetçi” olduklarını herkese göstermişlerdir. Onlar kimseyi ayırt etmeden “insanları seviyorum, ülkeme ve devletime bağlıyım” diye duygu ve düşüncelerini halleriyle ifade ettiler. Bundan daha iyi bir “milliyetçilik” anlayışının dışa vurumu olabilir mi?

Ziya Gökalp, milleti tarif ederken: “Millet, ne ırki, ne kavmi, ne coğrafi, ne siyasi, ne de iradi bir zümre değildir. Millet, lisanı, dince, ahlakça ve güzel sanatlarca müşterek olan yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir zümredir” diyor. İşte biz burada tarif edilen milleti seven ve ona her yönüyle bağlı olan “milliyetçilik” kavramını yüceltmek ve bu kavramı toplumun tamamına mâl etmek zorundayız…

Hasan Ali Yücel ; “… bir topluluğun “millet” olabilmesi için sanıldığının aksine çok güçlü bir süreç gerekir. Topluluklar için “milliyet” önemli bir tekâmül basamağıdır. Fertte şahsiyet ne ise toplumlarda da milliyet odur… bir toplumun milli bir varlık haline yükselebilmesi için “tarih boyunca derin bir cehit (evrim)” geçirmesi gerekir.” demektedir. Bizler bu evreleri geçirerek millet hâline gelmiş olan topluluğu seven, sayan ve ona yürekten bağlı olan bir “milliyetçilik” anlayışı içindeyiz. Adına Türk Milleti dediğimiz insan topluluğunun da kahır ekseriyetinin benzer düşünceler içinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Binbir saldırı ile içi boşaltılmaya çalışılan “milliyetçilik” için son kafa bulandırıcı söylem “Atatürk Milliyetçiliği” ifadesinin kullanıma sokulmuş olmasıdır. Kimse çıkıp demiyor ki; Atatürk bizzat kendisi Türk Milliyetçisi olduğunu defaatle söylemiştir diye! Bununla kalmamış Türk Milletinden neyin anlaşılması gerektiğini birçok kez izah etmiştir.

Her ne kadar “milliyetçilik” kavramından çok hoşnut olsam da, toplumun kafasındaki karışıklıkları gidermek için günümüzde “milliyetseverlik” tanımının kullanılmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Belki böyle yaparak Türk Milletine karşı milliyetçilik kavramı üzerinden yürütülen tuzakları da boşa çıkartabiliriz…

Siyaseten “milliyetçilik” kavramının belli siyasi kuruluşlar ve siyasetçiler tarafından kullanılmış olması bu ulvi kavramın istismarına yol açmıştır. Çünkü milliyetçilik topyekûn Türk Milletine ait bir özellik olması gerekir! Yani hepimiz milliyetçi olmalıyız… Anayasal olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin devletine vatandaşlık bağı olan herkes Türktür… Bu nedenle anayasal olan bu tarifle milliyetçiliğe de ulaşmak çok zor olmayacaktır. Kimsenin vatan ve millet sevgisi siyasi bir saikle sınırlanamaz. Bu nedenle milliyetçilik kavramı ayrıştırıcı değil birleştirici anlamda kullanılmalıdır.

Milliyetçilik dar bir çerçeveye hapsedilmemelidir. Ne yazık ki, bugüne kadar bunun tam tersinin olduğunu izliyoruz.

Milliyetçiliğin daha iyi anlaşılabilmesi için bir hususun yerine oturtulması gerekir. O da “devlet milliyetçiliği”nin değil “millet milliyetçiliği”nin esas alınmasıdır. Bu sebeple milliyetçilik öncelikle devlet için değil millet için var olmalıdır. Zaten devlet milletin teşkilatlanmış halidir. Onun için “milliyetçi” demek kendisi ile aynı potada erimiş insanlara dil, din, mezhep, meşrep farkı gözetmeksizin karşılıksız hizmet etmek demektir. Yani Gagavuz, Çuvaş, Tuva, Uygur, Kazak, Özbek, Kırgız, Türkmen demeden herkesi seçmek zorundayız.

Milliyetçilik benim kullanmayı teklif ettiğim ve sevdiğim tabir ile “milliyetseverlik”; olaylar ve gelişmeler karşısında hür ve müstakil bir irade sergilemektir, tahakkümcü ve emperyalist anlayışlar karşısında dik durmaktır, adaletten yana olmaktır., bilimi üstün tutmaktır… Böyle olmayanların milliyetçilikleri şekilden ibarettir ve ben onlara “milliyetçi görünümlüler” sıfatını yakıştırmaktayım.

Türk Milletinin her bir ferdi ve özellikle kendini milliyetçi veya milliyetsever olarak tanımlayanlar okumalı ve düşünmeli “milliyetçilik” kavramının altını doğru bir şekilde doldurmalı ve yaşamında bu ölçü üzerine hareket etmelidir.

Unutulmasın ki; milletler ve devletler milliyetçilerin omuzları üzerinde yükselir…