Hüzündür kalemin mürekkebi
Yolu hüzünden geçmeyene sözcükler ifşa olur mu?
Evveliyatı dilsiz olan kamış
Sonra yedi yerden delinir ney’e dönüşür
İçi oyuldukça olgunlaşır sese dönüşür
Neyzenin nefesinde dile gelir
Can alıcı nağmelere dönüşür
İsyandır kalemin mürekkebi
Yolu isyandan geçmeyene sözcükler ifşa olur mu?
Mazlumun ahıyla sarsılan nizam terazisine bir şikâyetin
En azından koyacak bir virgülün olmalı
Sessiz çığlıklara sağır olamıyorsa gönül
Kelimelerle gürültü olmalı
Güneşin aydınlatmadığı köşeler de var
Kayan yıldızları, yitik düşleri de görmelisin
Tam da dolduğu yerden anlatmalısın o kimsesiz boşluğu
Yalnızlıktır kalemin mürekkebi
Yolu yalnızlıktan geçmeyene sözcükler ifşa olur mu?
Gurbete düşmelisin
Aynı toprak parçasında fikren yalnız kalarak mülteci olmalısın
Gözlerin tıklım tıklım doluyken gönlün ıssız kalmalı
Konuşmanın artık acziyet verdiği noktada yazmak özgürlük olmalı
Uzaklığın ılık samimiyetinde durmalısın
Azın çokluğunda sarhoş olarak bir kelebek ömrüne vurulmalısın
Köre göz, sağıra söz nafile
Mutlaka birileriyle dertleşmek istiyorsa gönül
Kendinle, kâğıtla, mürekkeple konuşmalısın
Olmadı mı?
İşte bak her yerde derdin sahibi var
Gerisini derdi veren düşünsün.