İsmail Kahraman’ın kaleminden Kuzey Afrika

60

Osmanlı’nın izinde Cezayir belgeseli

Barbaros Hayrettin paşalar… Türk denizcisi leventler… Osmanlı’nın garp ocakları… Cezayir’de dayılar dönemi… Osmanlı’nın Cezayir eyaleti… 7-10 Şubat 2013 tarihlerinde Cezayir’in başkenti Cezayir ve  yakın çevresindeki İslam medeniyeti ve Osmanlı dönemi eserleri ile Fransa’nın Cezayir’de yaptığı soykırım ile ilgili belgesel çekip, Türkiye’nin Cezayir Büyükelçisi ile söyleşi yaparak Devr-i Alem belgesel TV programı olarak tarihe not düşüp zamana noterlik yaptık. Osmanlı’nın izinde Cezayir belgeseli yazı serisi ile karşınızdayız.

Osmanlı’nın izinde Cezayir yolundayız

Bu kez uzaklara gidiyoruz. Gözden ve gönülden  ırak olsa da bizim coğrafyamız. Kuzey Afrika’ nın önemli merkezi bir zamanlar Osmanlı’nın  Cezayir eyaletine    gidiyoruz. Osmanlı kaptanı deryalarını, leventleri ve en önemlisi   Akdeniz’i Türk gölü haline getiren Barbaros Hayrettin Paşa’yı   hatırlayıp ruhlarını şad edeceğiz. Elimizde kameramız dilimizde Yahya Kemal’ın ünlü şiiri Barbaros’un izini takip  ederek  7-10 Şubat  2013 tarihlerinde Cezayir’de  Devri Alem belgeselini çekerek  Türkiye’ye  döndük. Kaptanı derya Hayrettin Paşa gibi Cezayir’e denizden değil, uçakla havadan giderken ünlü şiiri de hatırlıyorduk.
Yahya Kemal’in dizelerinde Barbaros
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!
Adalar´dan mı? Tunus´dan mı, Cezayir´den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seferden geliyor?

 Barbaros’un  izinden Cezayir gezisi

Yahya Kemal Beyatlı’nın  Barbaros Hayrettin Paşa’nın  deniz zaferleri ile ilgili yazdığı bu şiirini terennüm ederken Kuzey Afrika’nın önemli merkezi Cezayir’i adım adım gezdim. Barbaros’un Akdeniz’deki  izini   11 bin metre yüksekten takip ederek Cezayir’e doğru yola çıktım. Kültür ve medeniyet tarihimizin izlerini araştırmak üzere dur durak bilmeden dünya coğrafyasında Devr-i Alem yapıp, belgesel görüntülerle tarihe not düşüp zamana noterlik ederken  Kuzey Afrika, Osmanlı’nın Garp ocakları hiç unutulur mu?

Cezayir türküsünden haberimiz var mı?

Bir çok Türkü vardır. Söylendiğinde içimiz cız eder. Bazı coğrafyalar vardır anıldığında ahı figan ederiz. “Çanakkale içinde aynalı çarşıyı” hep söyleriz, ancak Çanakkale şehitlerini yeni anmaya başladık. “Sarıkamış’ta karlar altında ki Mehmet”in türküsü yeni bizim ciğerimizi dağlıyor. Hele Yemen Türküsü yüz binlerce Mehmetçiğin çöllerde nasıl fida-i can ettiğini bizlere fısıldarken, Yemen Şehitlerini yeni hatırladık. Nihayet Türkiye Yemen Şehitleri için  Sana’ya bir anıt dikebildi. Osman Paşa’nın Plevne’de  kahramanlık destanı yazdığı Tuna boylarında Plevne’de bir  anıt ve kitabe bile yok.

Çanakkale içinde Aynalı çarşı, Sarıkamış’ta karlar altında ki Mehmet’in, Burası Yemendir, Gülü çemendir türkülerinden başka daha bir çok türkülerimiz var. Mehmetçiklerimizi anlatan tıpkı Cezayir türküsü gibi. Cezayir, tıpkı Yemen, Hicaz ve Sina çöllerinde olduğu gibi onbinlerce Mehmetçiğe mezar olmuş coğrafya. Onlar buralara gitmişler, bazıları türküler bestelemiş, bazıları ilahiler söylemiş, bazıları da ciğerleri dağlayan şiirler bırakmış. Anadolu’dan, Osmanlı illerinden, Balkanlar ve Ortadoğu’dan Garp ocaklarına giden bir milyona yakın Mehmetçikten hiç haber alınamadı, onlar da gidip dönmediler.

Cezayir, Tunus ve Libya. Bilmediğimiz belki de bilmek istemediğimiz gönüllerimizi sızlatan yüzbinlerce Mehmetçiğe mezar olan coğrafya. İşte bu gerçeği bizlere bir ok gibi bir mızrak gibi içimizi sızlatırcasına hatırlatan Cezayir Türküsünün hikayesi, türkünün içerisinde gizlidir. Tıpkı Yemen Türküsü gibi, Çanakkale Türküsü gibi.

Ünlü Cezayir Türküsü’nün hikayesi

Cezayir Türküsü Anadolu’da Tunus, Libya ve Cezayir’de ki garp ocaklarına İlahı kelimetullah ve cihat için giden, onda yedisi şehit olan Anadolu kuzularının anısına yazılıp, bestelenmiş, Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Antalya’ya bütün Anadolu illeri ve Osmanlı coğrafyasından Kuzey Afrika’ya giden Mehmetçikleri anlatan türküdür, bir anlamda şehitler için bir anıttır ve destandır.

Cezayir´in harmanları

Cezayir´in harmanları savrulur
Savrulur da sol yanına devrilir
Sarı buğday samanından ayrılır
Sokakları mermer taşlı
Güzelleri hilal kaşlı Cezayir
Gemilere çürük tahta dayanmaz
Yiğitlere gaflet bastı uyanmaz
Aman Allah buna canlar dayanmaz
Sokakları mermer taşlı
Güzelleri hilal kaşlı Cezayir
Cezayir´i bir ikindi bastılar
Camilere çifte çanlar astılar
Yiğitleri kurban diye kestiler
Sokakları mermer taşlı
Güzelleri hilal kaşlı Cezayir

 Akdeniz’İ Türk Gölü yapan Barbaros Kardeşler

Evet Cezayir’de şehit olan Mehmetçiklerin ruhlarını şad etmek üzere gidiyorum. O Cezayir’in harmanı türküsünde anlatılan Mehmetçikleri ilk kez belgesel görüntülerle ekranlara getireceğiz, onların ruhlarını şad edeceğiz, onlara vefasızlığımızı bir nebze de olsa affettireceğiz.

Cezayir’e sadece Garp ocaklarından gidip şehit olanları anlatmayacağız, Akdeniz’i Türk gölü haline getiren Afrika’nın sömürülmesini önleyen, İspanyol zulmü altında inleyen Endülüslü Müslümanlara sahip çıkan Cezayir, Tunus, Fas coğrafyasını Osmanlı’ya armağan eden Barbaros Hayrettin Paşaları, Cezayirli Hasan Paşaları, Hızır Reisleri ve Osmanlı Kaptan-ı deryalarını ve  Osmanlı leventlerini anacak, ünlü Türk denizcisi Piri Reis’i hatırlatmaya çalışacağız. Barbaros’un devlet kurduğu Cezayir’de çekeceğimiz belgesel görüntülerle kültür ve medeniyet tarihimizi ekranlara getireceğiz. Cezayir’de yaşanan muhteşem deniz zaferlerini belgesel görüntülerle Devr-i Alem farkıyla ekranlara getirmek için Cezayir’e gidiyoruz.

Cezayir’de Fransız Soykırımı

300 yıl Osmanlı yönetiminde kalan Cezayir bir oldu bittiyle Fransızlar tarafından 1830 yılında işgal edilir. Yüzyıldan fazla süren işgalden milyonlarca Cezayirli şehit olur. Cezayir’in acı tarihinde Fransız soykırımının etkisi çoktur. Sadece 1950-1960 yılları arasında 1,5 milyon Cezayirli vahşice katledilir. Fransız vahşetini de araştırıp Cezayir’de ki Fransız soykırımını da belgesel görüntülerle Devr-i Alem farkıyla ekranlara getirmek için Cezayir’e gittim.

Cezayir’de muhteşem karşılama

Bizi Cezayir’de karşılayacak tur firmasının yetkilisi Zeynep hanımın özel çabasıyla pasaport ve gümrük kuyruğunda hiç beklemeden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın haklı gururuyla Cezayirliler bizi bağrına basıp, gurubumuzla birlikte Cezayir’e giriş yapıyoruz.

20 kişilik grubumuzla Cezayir şehir merkezine doğru ilerlerken tarih gözümüzde canlanıyor, Kuzey Afrika’ya İslam medeniyetini getiren Ukbe Bin Nafiler ve Allah dostu Sahabe-i Kiram’ı hatırlıyoruz.

Cezayir’de ilk gözümüze çarpan yeni inşaatlar ve Fransızların 1960 öncesi yaptığı tipik Fransız binaları, yoğun trafik ve çok sıkı polis kontrolü. Neredeyse her sokak ve her cadde başında (Şurta) yazan polis araçları kontrol ve takip yapıyor. Cezayir’de çok sıkı bir polis kontrolü var.

Dünyanın 70’den fazla ülkesini gezdim. Bu kadar çok polis kontrolü ve sıkı takibin Cezayir’de olduğunu gördüm. Cezayir geçmişte terörden çok çekmiş bir ülke. Sadece terör döneminde 1,5 milyona yakın insan olmüş. Terör Cezayir’i geçmişte kasıp kavurmuş, siyasi istikrarsızlık, devlet otoritesinin sarsılması Cezayir’e çok pahalıya mal olmuş. Bu yüzden Cezayir’de kaldığımız süre içerisinde en çok polisle muhatap olduk ancak Türkiye’den geliyor olmamız ve Türk olmamız bütün sıkıntılarımı hafifletti, Cezayir’de birinci sınıf ülke vatandaşı olmanın gururunu ve mutluluğunu yaşadık.

Cezayirliler Türkiye’ye ve Türklere büyük sempati duyuyor. Cezayirlilerin ifadesiyle Türkler “Hıyarun nas”. Bu da ne demek diyeceksiniz, hıyar insan değil, insanların hayırlısı demek.

Cezayir´de ilk akşam

Fransızlardan kalma otelimize yerleştikten sonra kısa bir şehir turu yapıp dükkanlara, büfelere giriyor, Osmanlı’dan kalma büyük postahane binasının önünden Postahane binasını seyrederek Cezayir tarihini düşünüyorum. Postahane binası Fransızlar tarafından değiştirilse de muhteşem mimarisiyle göz ve gönül ziyafeti sunuyor. Küçük kubbeleri, kapı girişinde ki sütunlar, büyük kapılarıyla Osmanlı- Endülüs mimari sentezinin muhteşem bir örneği. Postahane binasının çevresini dolaşıp, koruma ağaçlarının altından caddeleri gezerek dükkanlarda ki fiyat durumunu da tespit etmeye çalışıyoruz.

Cezayir neredeyse Türkiye’de ki fiyatlarla aynı seviyede. Herşeyi dışarıdan ithal eden Cezayir’de tekstil ve giyim eşyalarında ki fiyat yüksekliği dikkatimizi çekiyor.

Hayat Holding’in Cezayir başarısı

Cezayir’de bizi ilk akşam bir sürpriz bekliyor. Gezi heyetinde yer alan Prof. İbrahim Balcıoğlu’nun arkadaşının oğlu olan Hasan Uğur bey otelimize kadar gelerek bizi karşıladı. Cezayir’in önemli bir restorantına birlikte gidiyoruz. Cezayir’de yemek kültürü biraz Cezayir, biraz Osmanlı biraz Fransız. Cezayir’in kendine özgü bizim kuzu dolması dediğimiz meşhur meşviğ ziyafeti ile ağırlanıyoruz. İçerisi sebze dolu olan kuzu 6 saat fırında pişirilmek suretiyle bütün halde masaya getiriliyor, masada hem göze hem damağa hitap edercesine süslü ve özel örtenimsi hava ile masaya getirilip misafirlere sunuluyor.

Hasan Uğur beyden Hayat Holding’in Cezayir yatarımıyla ilgili bilgiler alıyoruz. 2000’li yılların ortasında Hayat Holding deterjan ve çocuk bezi fabrikası kurarak Fas ve Tunus’a da ihracat yapıyor. 850 kişinin çalıştığı firmanın genel müdürlüğünü yapan Hasan Uğur bey 35 yaşında genç ve dinamik bir insan. Cezayir’in en büyük ekonomi dergisi Hasan beyi kapak konusu yaparak Hayat Holding’e geniş de bir yer ayırmış. Gebze bölgesinde Kastamonu Entegre olarak yatırımları olan Hayat Holding’in Cezayir’de ki başarısından gurur ve mutluluk duyuyoruz.

Cezayir şehitler anıtı ve tarih müzesindeyiz

Cezayir’de ikinci günümüz. İlk durağımız Cezayir Özgürlük meydanı. 1830’dan 1962 yılına kadar 130 yıl Fransızlara karşı özgürlük macadelesi veren Cezayir halkı sadece 1945-1962 arasında 1,5 milyon insanını kaybetti. Cezayir’de Fransızlar tam anlamıyla bir soykırım yaptılar.

Cezayir tarih müzesinde çekim yapmamıza izin verilmiyor. 1982 yılında açılan bu müze adeta Cezayir’in hafızası, her şeyi. Bu müzede bütün Cezayir tarihi görsel malzemelerle anlatılmış. İslamiyet’in Cezayir’e nasıl geldiği, Osmanlı döneminde ki Cezayir ve Fransız işgali sırasında ki Cezayir her safhası ile anlatılmış.

Müzeyi gezdikten sonra meydana çıkıyoruz, müzenin tam karşısında muhteşem bir şehitler anıtı var. Palmiye yaprağının sembolize edildiği anıt 1,5 milyon Cezayirlinin ruhunu da şad ediyor. Şehitler anıtında Cezayir’de Fransız soykırımında şehit olan tüm Cezayirliler başta olmak üzere Osmanlı ve İslam medeniyeti döneminde Cezayir için şehit olan isimleri unutulmuş aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anarak aziz ruhları için Fatiha okumayı da ihmal etmiyoruz. Sağanak halinde yağan yağmurun hüznü ile şehitlikten ayrılıp Cezayir’deki gezimizi sürdürüyoruz.

Cezayir´de Cuma namazı

Cezayir’de Osmanlı mimarisiyle yapılan büyük bir camiide Cuma namazımızı kılıyoruz. Namaz yaklaştıkça akın akın cemaat camiiye geliyor. Cuma namazı kılanlar arasında kadınlar ve kız çocuklarının oluşu dikkatimi çekiyor. İmam, vaaz yaptıktan hemen sonra elinde bastonuyla uzun bir hutbe okuyor. Sonra 2 rekat namaz kılıyoruz. Ardından cenaze namazı da kılarak camiiden ayrılıyoruz.

Tıpasa antik kentindeyiz

Cezayir’in sahil kenti tarihi Tıpasa kentine doğru yola çıkıyoruz. yeşillikler içerisinde ve modern mimariyle yapılmış otoyoldan geçerek Tıpasa antik kentindeki Cleopatra anıt mezarının bulunduğu tepeye çıkıyoruz. Müthiş bir anıt. İkinci Kleopartanın mezarının bu anıtın önünde olduğunu öğreniyoruz. Unesco tarafından koruma altına alınan anıt çevresinden Akdeniz sahillerini seyretmek bizleri tarihe yolculuğa çıkarıyor.

Daha sonra sahildeki antik tiyatronun bulunduğu Osmanlı döneminde sur ve kale yapılan Tıpasa kentinin muhteşem manzarası ve dalgaların sahile vuruşunu belgesel görüntülerle tarihe not düşüp zamana noterlik yapıyoruz.

Fransızların işgali başlattığı tarihi limnadayız

Vakit akşam. Cezayir’deki gezimizin şimdi ki durağı tarihi Cezayir limanı. Fransızlar 1830’da ilk çıkarmayı gerçekleştirdiği limandayız. Osmanlı döneminde gümrük binası, liman surları ve limanda ki tarihi eserler aynen korunmuş. Loş ışık altında tarihi liman binası Fransızların bu bölgedeki yaptığı katliam ve soykırımın adeta şahitliğini yaparcasına bir abide gibi karşımızda duruyor. Limanın sakin ve sessiz hali dalgaların sahile vuruşu, bizi hüzünlendiriyor, işgal yıllarında Cezayir’de şehit olan aziz şehitlerimizin ruhuna Fatihalar okuduk.

Cezayir’dekİ tarihi (Kasbah) Osmanlı şehrindeyiz

Bugün 9 Şubat 2013 Cezayir’de üçüncü günümüz. Sağanak yağmur bize adeta hoş geldin dercesine eşlik ederek tarihi Cezayir limanının yolunu tutuyoruz. Barbaros Hayrettin paşanın gemilerini demirlediği limanda bugün çok büyük yük gemileri ve askeri gemiler konuşlanmış. Tarihi liman binası ve sur askeri bölge olduğu için çekim yapmamıza izin verilmiyor.Uzaktan görüntülerini çekerek Cezayirlilerin Kasbah dediği Osmanlı kasabasına doğru yola çıkıyoruz.

Kasbah, tam bir Cezayir-Osmanlı mimarisini yansıtıyor. Polis nezaretinde tarihi şehri gezip, tarihi bir evin üzerinden Cezayir şehrini, limanı, Cezayir’in muhteşem manzarasını doya doya seyrediyoruz.

Kasbah’da Osmanlı ruhu

Bazı yerler ve mekanlar vardır ki asırlar geçsede tarihi kimliğini unutmaz. Tıpkı Cezayir’deki Osmanlı şehri Kasbah gibi. Fransızlar Cezayir’de sadece insan soykırımı değil tarihi eser ve kültür soykırımıda yapmış. Osmanlı ve İslam dönemi eserlerinin neredeyse tamanını yıkan Fransızlar kendi mimarısı ile sevimsiz binalar yapmışlar.

Fransız soykırımından kurtulan tarihi Kasbah şehri harabe hali ile geçmişin nazlı yadigarı. Biz tarihi Kasbah mahallesinde gezimizi sürdüyoruz.

Cezayir dayılarından Mustafa paşa sarayının muhteşem manzarasını, saraydaki misfafir kabul yeri, odalar, mutfak, banyo terbibatı, harem dairesi,Türk-İslam mimarisinin muhteşem bir örneği olarak medeniyet tarihimizi semobilze ediyor. Avlunun ortasındaki havuzlu fiskiyedeki balıklar dikkatimlizi çekiyor.

Keçiova Camii’nin muhteşem mimarisi göz ve gönül ziyafeti sunarken restorasyon çalışmaları tarihi eserin korunmasını işaret ediyor, Camii’nin hemen yanındaki Cezayirli Hasan paşa sarayı önünde ki palmiye ağacı ile Cezayir’in tarihi geçmişine şahitlik yapıyorum.

Sarayın hemen yanındaki 1500’lü yıllardan kalma Seyit Abdurrahman türbesi hemen yanıbaşındaki mezarlar türbsenin karşısındaki Fransız koleji ve kolejdeki kilise Fransızların yıkımınıda sembolize ediyor. Fransızlar sadece insanları soykırıma uğratmamış, Cezayir’deki Osmanlı dönemine ait tarihi eserler ve mimari eserlerin yüzde doksan beşini de yıkarak büyük bir kültür katliamı yapmış.

Bir başka sarayda Cezayir’in tarihi geçmişi ile ilgili bir çok eser, giyim eşyası, müzik aletleri, kadın ve erkeklere ait eşyalar sergilenerek, genç nesle tarih ve kültür bilinci anlatılıyor.

Cezayir deyince akla hurma da geliyor. Hurma dükkanlarından hurma satın alırken pazarlık yapmak istiyoruz ama Cezayirliler pazarlıktan hiç hoşlanmıyorlar ve inidirimde yapmıyorlar.

Cezayir’deki şimdiki durağımız hayvanat bahçesi. Fransızlar 1837 yılında büyük bir botanik park ve hayvanat bahçesi yapmış. 5 bin dönüm alan üzerindeki hayvanat bahçesi ve botanik park gerçekten görülmeye değer. Ağaç çeşitleri, bitki türleri ve hayvan çeşitleri turistlerin büyük ziyaretçi akınına uğruyor.

Parkın hemen üstündeki Cezayir Özgürlük anıtı, parka hakim bir cezaevi askerin nöbet tutuşunu andırıyor. Cezayir’deki son akşamımızı bir Lübnan restorantında Türk damak zevkine uygun yemek ziyafetiyle noktalıyoruz.

http://www.belgeselyayincilik.com/genel/barbarsun-izinde-cezayirde-devr-i-alem