İslâmiyet Müslümanlara Beş Numara Büyük

103

80‘lerin sonlarına doğru meşhur Patagonya’nın Sesi Radyosu‘nda sorardı ecnebiler vatandaş Rıza‘ya:

  • Sen Müsliman?
  • Eh, zaman zaman.

Mısır‘ın fethi Osmanlı için sonun başlangıcı oldu. Zira ardından Kanunî devrinde tavan yapan Osmanlı yavaş yavaş dibe salınmaya durdu. Çünkü Osmanlı Türk‘ünün beynindeki Matûridî çip yerini Eş’arîliğe bıraktı.

Marka Müslümanlığı, menkıbevî Müslümanlık, an’ane Müslümanlığı, kaba  softa / ham yobaz‘lık gibi isimlendirmelerden öte merhum Âkif gibi şakakları zonk zonk bir vicdan abidesi bile Avrupa dönüşünde “Dinleri yaşantımız gibi, yaşantıları Dinimiz gibi” demek durumunda kalmıştı.

Bizim hacılar – Allah kabul etsin – ‘Yâ sabır‘ yemini ettikleri için uhrevî  telezzüzden gayrisini anlatmazlar. Oysa Allah’ın Beyti‘nde bile Müslüman Müslümanı omuz – dirsek yara yara geçiyor.

Temizlikten bîhaber hacının yada ehl-i namazın enforme edilmesi için  hangi canlı yayına bağlanacağız?

Dünyada rüşvetin en yaygın olduğu ülkeler: Pakistan, Mısır, Azerbaycan, Nijerya, Türkiye.. Hatta gittiğimiz Avrupa ülkelerine bile hile – hurdayı biz öğrettik, iftiharla.

Dinimiz “oku” der, yatmayı tercih ederiz. “İnsana çalıştığından başkası  yoktur” der, Sazanlık Piyangosu’na milyon milyon sarkarız. Dedikoduyu, gıybeti, hasedi yasaklar; dizilerle ailemizin ‘sıfır kilometre‘ üyelerine bile tay tay‘ı bunlarla yaparız.

Çevre bilincimiz katletmek üzerine, sorumluluk anlayışımız “Bu dünyada  bir tek ben yaşıyorum” üzerine. “Kitabına uydurmak” en sevdiğimiz şey ve padişah dedelerimizden miras.

Müslüman her şeyin en iyisine lâyık” teranesiyle çocuklarını yurtdışındaki ülkelere gönderip genç kızlarla tanışsınlar diye yarışan İslâm-cı sosyetemizin makyajları rahmet yağmurunda bile dökülmüyor.

Olumsuz örneklemedeki “Bunu yapan birkaç kendini bilmez. Gerçek  Kocaelispor’lular kesinlikle yapmaz” repliği bizim Müslümanlık anlayışımıza sökmüyor birader.

Temel‘in ters yol anonsunu duyduğunda dediği gibi: “Biri değil, biri değil,  hepsi!” “Siz onlar görseydiniz deli derdiniz, onlar da sizi görseydi ‘Bunlar Müslüman değil’ derlerdi

Filmin en acıklı sahnesi hastanın hasta olduğunu bilmemesi. Cuma Hutbesinde gözü açık uyurken ‘ilim farz‘ cümlesini ‘filim az‘ deyu algılayan, şişeden – zardan düşmeyen ama din-ci’liği de kimseye bırakmayan nesiller yetişti on yıllarda her yaştan.

24 saatinin yarım saatine bile uğramayan dindarlık arkadaşın seçim  sandığında gemi çapası gibi bekliyor. Bir elinde pusula, bir elinde ayna; işkemben yazsın, sen oyna!

Necip Fazıl yaşasaydı; “Bize kalan aziz görev, asırlık zamanlardan /  Temizlemek tarihi sahte Müslümanlardan” der miydi?

Tek yol; Kur’an ikliminde, Nebevî ahlâkı duyumsaya duyumsaya, Matûridîlik‘le Hanefîlik‘in akıl bileşkesinde meâl müdrik bir vaziyette iman inşâsına yeni baştan başlamak.

Sürekli olarak yaptığınız şey neyse biz oyuz‘. ‘İkra!‘ diyoruz.