Muharrem Ayı

67

Muharrem ayını, peygamberimiz Allah’ın ayı diye tanımlamıştır. Hz. Adem’ in tövbesi kabulü, Nuh peygamberin inananları tufandan koruyan gemisinin görevini tamamlaması, Hz. Yunus’un balığın midesinden çıkarılması, Hz Yusuf’un kuyudan kurtarılması, Hz. Musa’nın halkını firavunun zulmünden kurtarması gibi son derece önemli olaylar hep bu ayda gerçekleşmiştir. Bu mübarek ayın simgesi ise aşure yemeği olmuştur.

Aşure herhalde dünyanın en eski en yaygın, en kıdemli aşıdır . Bu yemeğin hemen hemen her kültürde yeri vardır. Müslümanların, Hıristiyanların ve Musevilerin aşureyi inanışlarına göre kutsal saydıkları günlerde pişirip kendilerine özgü bir törenle dağıttığı ve tükettiği bilinmektedir.

En yaygın inanışa göre, tufanın durup suların çekilmesiyle karaya oturan Nuh Peygamberin gemisindeki insanların kurtuluşlarının neden olduğu sevinçle pişirdikleri yemektir. Bu yemek, yakılan ateşin üzerine konan büyük tencereye, su ve gemide arta kalmış tüm yiyeceklerin konarak ve karıştırılarak iyice pişirilip macun kıvamına geldikten sonra  hep beraber yenmesidir.

Bir başka inanış ise yüzyıllardır Müslümanlara hüzün veren Kerbela olayıdır. İnananlarının kalbinde onulmaz bir acı bırakan hicran yarası ile ilgilidir. Kerbela’da şehit edilen Hz. Muhammed’in torunu, Hz. Ali’nin oğlu imam Hüseyin’in ve yanındaki 72 yakınının anısına tutulan 10 günlük yas orucunun (muharrem orucu )  imam Zeynel Abidin’in sağ olarak kurtulduğu haberinin duyulmasıyla sona erdirilip ve bu vesileyle  pişirilip,  yenen yemeğe verilen isimdir aşure.

Genel olarak kabul edilen bir özellik aşurede su, şeker (pekmez),   tuz ve kabuğu alınmış yarma buğdayın bulunmasıdır. Bu aşurenin olmazsa olmazıdır. Ancak bilinen tüm aşure tatlıları en az on iki (12) çeşit malzemenin katılımı ile pişirilmektedir.

Eski dönemlerde evlerde aşure pişirilmesi uğur, mutluluk ve bereket için gerekli sayılırdı. Şimdilerde pek rastlanmamasına karşın, eskiden aşureye kuru bakla katılması âdeti de vardı. Aşure yenirken kaşığa gelen ilk bakla tanesi hemen ayrılır, yıkanıp kurutulur, evin beyine verilirdi. Bakla tanesi bereket getirmesi dileğiyle hemen para kesesine konurdu. Baklanın bereket hükmü bir yıl süre ile geçerliydi. Bir yıl sonra yenilenmesi gerekirdi.

Osmanlı İmparatorluğunun belli bir süresinde muharrem ayının önemli figürlerinden biri de ismi günümüze kadar ulaşan “Goy Goycular”dı ( 1900’lerin başında yasaklanmıştır). Goy goycular, İmparatorluğun ruhsatlı dilencileriydi. Anadolu’nun değişik yerlerinden İstanbul’a gelen görme engelli insanlardı.

Muharrem ayında, bir örnek elbise giyerler, altışar kişilik gruplar halinde, bir ellerini önlerindeki arkadaşlarının omzuna koymak suretiyle  yürüyüşe geçerlerdi. Her grubun önünde ya bir topal veya bir çolak engelli bulunurdu. Goy goycuların omuzlarına iki gözlü, biri sırt tarafında diğeri önünde olmak üzere heybe konurdu. Goy goycular geçtikleri semtlerde Kerbela Faciasıyla ilgili ağıtlar söyleyerek yürürler arada bir de “- Hoy hoy canım, koy koy canım” teranesini söyleyerek ev sahiplerinden yardım beklerlerdi. Aslında bu geçiş, mahalledeki çocukların ilgisini çeker onlar da bu teraneye katılarak bu konvoya eşlik ederlerdi.

Goy goycular topladıkları yiyecekleri ve erzakları Beyazıt civarında bulunan kethüdalıklarına götürürler, orada pişirir ve ihtiyaç sahiplerinin katılımıyla,  paylaşarak yerlerdi.

Günümüzde aşure yemeği genellikle tatlı olarak algılanmaktadır. Yapılışında şeker, tuz, buğday, pirinç, nohut, fasulye, incir, kayısı, üzüm, badem, yer fıstığı, fındık gibi malzemeler katılarak pişirilir. Doğudan batıya her coğrafyada ve inanışta, hiç bir din ayrımına meydan vermeyen ve pek çok efsaneye konu olan her kültürün sahiplenmek istediği uluslararası bir dünya aşıdır aşure.

Binlerce yıldır insanların ağızlarını tatlandıran bu efsane yemek, sevginin, dostluğun, hüznün, bereketin ve paylaşımın en güzel ve en yaygın simgesi olarak geleneksel varlığını günümüzde de insanlara mutluluk vererek   devam ettirmektedir.