Hukukçu ve fikir adamı NURİ GÜRGÜR ile ‘Devlet Yapısında Sistem – Nizam’ Hakkında Konuştuk.

94

Oğuz
Çetinoğlu:
Bir devletin, içeride
güven ve huzuru sağlamadan, milletlerarası ilişkilerde sözü geçerli ve ‘güçlü devlet’ ‘sıfatı ile anılmasının
mümkün olamayacağı ifâde ediliyor.  Güven
ve huzurun olmazsa olmaz şartları nelerdir?

Av.
Nuri Gürgür:
Bir ülkenin nasıl yönetileceğini gösteren
demokrasilerin omurgası yâni vazgeçilmez unsuru düzenli şekilde yapılan, yasama
ve dolayısıyla yürütme organlarında görev alanlarının seçmenlerin tercihiyle
belirlendiği seçimlerdir. Seçimlerin hukuk kaidelerine anayasa ve kanunlarda
belirtilen hükümlere bağlı olarak serbestçe yapılması, katılan partiler ve
adaylar arasındaki yarışın hukuk devletinin olmazsa olmazı anlamına gelen bağımsız ve tarafsız adâlet sisteminin gözetiminde eşit
şartlarda yürütülmesi demokrasilerin kalite göstergesidir. Devlet adı verilen
siyâsî, sosyal, iktisâdî ve askerî organizasyonun yönetimi kuvvetlerdiye târif edilen ve anayasada
belirtilen üç organ; yasama, yürütme ve yargı arasında paylaşılır. Bunların
yetkileri, oluşumları anayasa ve kanunlarla belirtilmiştir.

Günümüzde model olarak algılanan demokrasiyle
yönetilen Batılı ülkelerin bu safhaya gelmeleri kolay olmadı; yüzyıllarca devam
eden fikrî, felsefî, siyâsî ve sosyal/ekonomik gelişmelerin, iç-dış
çatışmaların sonunda bunu başardılar. Yaşadıkları süreç bir taraftan onlara
tecrübe ve devlet organlarında gelişim sağlarken diğer taraftan toplumda
demokrasi kültürünün gelişmesine zemin hazırladı. Kurumlarla alâkalı yapıların
ihtiyaçlara uygun tarzda, verimli bir anlayışla düzenlenmesi, yöneticilerinin
vasıflı, bilgili kimseler arasından seçilmesinin sonucunda zamanla her bir
kurumun özel geleneği oluştu, kamu yönetiminde, yasama, yürütme ve yargı
güçlerinin işleyişinde düzen ve istikrar sağlandı.

Çetinoğlu:
Ülkemizdeki duruma bakarsak efendim…

Av.
Gürgür:
Ülkemizde idâre
sistemi konusu, modern Batılı ülkelere benzeme arzusu, monarşik yönetimin
Kanun-i Esasî’nin ilân edilerek meşrutiyete çevrilmesine çalışıldığı 1876
yılından başlayarak bu günlere kadar sürekli gündemde oldu. Cumhuriyet
döneminde üç defa anayasa yapıldı; ama hâlâ sivil bir anayasa yapılması
konuşuluyor. İki yüz yıldır yönetim yapımızda yapılan reformların özelliği
bunların alttan yâni milletin
kendisinden değil, yukarıdan iktidarı elinde bulunduran belirli bir grup tarafından yapılmış
olmalarıdır. Türkiye’de 2016’dan sonra en radikal sistem değişikliğinin
yapılarak Türk Tipi Başkanlık Sistemine geçilmesi de bu tarzda oldu.
2017’de Ak Parti-MHP liderlerinin mutabakatıyla hazırlanan tasarı Meclis’te iki
partinin oy çoğunluğuyla kabul edildi; halkımızın çoğunluğu referanduma sunulan
değişikliğin anlamını iki partinin ve Erdoğan’ın ibra edilmesi gibi algılayarak
oy kullandı. Böylece Türkiye 2018’de, yasama organının çoğu yetkilerinin ve
yargı organının kontrolünün büyük ölçüde tek kişiye verilmesi sonucu Başkanlık
adı altında ABD’de bile olmayan katılıkta kuvvetler birliğine geçmiş oldu.
Bununla yetinilmeyerek çıkarılan 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle bütün
kamu kurumlarının üst düzey yöneticilerinin tâyin ve değişiklik yetkileri de
tek kişinin irâdesine bağlı kılındı. Kurumların personel ve yönetim
yapılarının, üniversitelerin rektörlüklerinin liyakat, meslekî bilgi ve tecrübe,
profesyonel kalite ölçülerine göre değil, siyâsî sadâkat, bağlılık ve
güvenilirlik gibi faktörlerle oluşturulmasının sonuçları ortada.

Çetinoğlu: 2018
yılındaki oylamanın, ‘kırılma naktası
olduğu ileri sürülüyor. Tahlilini yapar mısınız?

Av. Gürgür: Geçen yıl Adâlet ve
Kalkınma Partisi (AKP) milletvekili olarak 2 dönemdir Meclis’te olan önümüzdeki
dönemde de liste başı olarak seçilmesi garanti görünen eski bir dostumla
ülkemizde yargının durumu ve hukûkî meselelerimizle ilgili sohbet ediyorduk.
Çok vasıflı, okuyan, yazan kaliteli bir münevverimizdir.

Başkanlık
sistemine kuvvetler ayrılığının, yargı bağımsızlığının, hâkim teminatının
olması gibi hususların Meclis’in yetkilerinin denetim imkânını budanmamak
şartıyla kategorik olarak karşı olmadığımı, ancak bizdeki tarzının örneği ABD
olan sistemle isim benzerliğinin dışında bir alâkasının olmadığını ifâde ederek
bu sistemi tenkit ediyordum. O’na şunu da sordum: “Senin gibi hukuk devletinin önemini, kuvvetler ayrılığının demokrasinin
ayrılmaz bir parçası olduğunu bilen bir insan olarak, yasama organını bile tek
bir kişinin irâdesine teslim eden bu sisteme, maddelerin görüşülmesi sırasında
nasıl olup da ‘evet oyu’ verdiğini anlayamıyorum. Niçin ‘evet’ dedin
?”

Cevabı şu
oldu: “Benim de bâzı arkadaşların da
içine sinmemişti. Fakat 15 Temmuz kalkışması olmuştu. O günlerdeki psikolojik
ortamda ‘hayır’ diyemezdik
.”

Bir milletvekili evet oyuvermesinin izahını
böyle yapıyorsa, anayasa ile alâkalı sistem değişikliğinin oyların yarıdan üç
puan fazlasıyla kabul edilmesine hayret etmemek gerekiyor. Fakat dört yıllık
uygulamanın sonuçlarına bakıldığında sistem bu gün yeniden referanduma sunulsa
sonucun ne olacağının cevabını herkesin kendi vicdanında vermesi doğru olur

diye düşünüyorum.

Çetinoğlu:
Şöyle düşünenlerin olduğu da biliniyor: “Batılı ülkelerde siyâset ‘çok şey’dir. Bizde
ise ‘her şey’ olarak kabul görür
.” ‘Parti
disiplini
’ kavramını da unutmamak gerekir. 

Peki Efendim, şüphesiz ‘çok güçlü’ olarak anılanların dışındaki devletlerde de bizdekine
benzer sıkıntılar var. Yine de onlardan farklı durumdayız. Bu farkın sebebi
olarak neler söylenebilir?

Av.
Gürgür:
Batı dünyasıyla en
önemli farkımız kurumların yapısında ve kalitesinde ortaya çıkıyor. Onlarda
siyâsî istikrarsızlık, yönetim boşluğu yaşansa bile kurumların işleyişi düzenli
şekilde devam ediyor. Çünkü yöneten kişiler bu makamlara siyâsî destekle değil,
kabiliyet ve liyâkat üstünlükleri sebebiyle geliyorlar. Dolayısıyla ‘yukarısı ne der’ diye düşünmeden bildiği
doğruları uygulamaya koyabiliyorlar. Kamu personeli seçimlerinde mülâkatın kaldırılması
vaadi bile kurumlarla alâkalı yapımızdaki kalite probleminin sebepleri herkes
tarafından biliniyor. Buna rağmen yıllardır ısrarla devam ettiriliyor.

ABD’de Trump yeniden seçilmek için elinden
geleni yaptı, Kongre binasını işgale kalkıştı. Ama demokrasi bütün kurallarıyla
ayakta kaldı; askerî, idârî, ekonomik kurumlar aksamadan işlemeye devam etti.
Yargı hukukun gereği neyse onu yaptı. FBI Trump’ın evlerinde yaptığı aramalarda
hukuka aykırı tarzda gizli belgeler bulunca savcı dâvâ açtı. Türkiye’de
istikrarlı bir demokratik düzen, ekonomik refah, gelişmiş bir sanayi ve tarım,
kaliteli bir bilim ve eğitim, kamu kaynaklarını belli müteahhitlere aktaran
rantiye düzenine son vermek istiyorsak, kurumlarla alâkalı yapılarımızı siyâsî
partilerin arka bahçeleri, yandaş havuzları olmaktan çıkaracak köklü reformları
daha fazla gecikmeden yapmalıyız. Bağımsız ve tarafsız yargı denetiminin
varlığının yönetimde düzenin, güven ve istikrarın, toplumla bağlantılı adâletin
olmazsa
olmaz
’ı anlamına geldiğine samîmiyetle
inanılırsa ve yapılmak istenirse bunu sağlamak zor olmaz.

Çetinoğlu:
Vatanseverliğinizden kaynaklanan
cesâretinizle ‘doğru bildiklerinizi
değil, ‘bildiğiniz ve bilinen doğruları
söylediniz Aziz ve necip milletimize tercüman oldunuz. Teşekkür ederim.

Av. NURİ GÜRGÜR:

     1940 yılında Erzincan vilâyetinin
Kemaliye ilçesinde doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1963
yılında mezun oldu. Öğrenciliği sırasında 1958-1961 yılları arasında Türk
Ocağı Gençlik Kolunda kurucu ve yönetici olarak görev yaptı. 1961 yılında bir
grup arkadaşıyla Üniversiteliler Kültür Kulübü (Derneği)’ni kurdu. Bu dernek
uzun yıllar milliyetçi gençlerin fikir ve kültür çalışmaları yaptıkları
önemli ve etkili bir alan oldu. 1961-1963 yılları arasında Millî Türk Talebe
Birliği (MTTB) adlı öğrenci kuruluşunda Ankara İcra Kurulu Başkanlığı
görevini yürüttü. Bu yıllarda Son Havadis Gazetesi ve Düşünen Adam
Dergisi’nin Meclis Muhabiri, Ankara Ticaret Postası Gazetesi’nin köşe yazarı
olarak gazetecilik yaptı. 1967 yılında başladığı Avukatlığı 1970 yılında ticârete
başlayıncaya kadar devam etti. 1968 yılından 1971’e kadar Üniversiteliler
Kültür Derneğinin yayın organı olarak çıkarılan Ocak Dergisi’nin yazar ve
yönetmenliğini yaptı. 1969 yılından itibaren Devlet Dergisi’nin yazarları
arasında yer aldı.

     1975 yılında MHP Genel İdare
Kuruluna girdi ve partide 1976 – 1978 yılları arasında Genel Sekreter
Yardımcısı olarak görev yaptı.

     Türk Ocakları’nın yeniden
faaliyete geçirilmesi ve Türk Yurdu Dergisi’nin yeniden yayınlanması
çalışmalarında yer aldı, derginin yazı kurulunda görev yaptı. 1993 – 1994
yıllarında Türk Ocağı Ankara Şubesi Başkanı oldu. 1996 Kurultayında Türk
Ocakları Genel Başkanlığına seçildi. 2011 yılında yapılan Kurultay’da,
Başkanlık görevine tâlip olmadı. Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi olarak
hizmetlerine devam etti ve Türk Yurdu Dergisi’ne  başmakaleler yazdı.

     Türk Ocakları Eğitim ve
Kültür Vakfı’nın Kurucuları arasında yer alan Nuri Gürgür 1989 -1992
yıllarında Vakıf Mütevelli Heyeti’nde görev yaptı.

     1995 yılından bu yana
Ankara Ticaret Odası Meclis üyesidir. 1999 yılında Ankara Ticaret Odası
Meclis Başkanı seçildi. Bu görevi 2018 yılına kadar devam etti. TÜBİTAK Bilim
Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

     Yorumlar ve Yankılar,
Milliyetçilik Üzerine, Yüzyılın Eteklerinde ve 60’lılardan Vatan Kurtarma
Hikâyeleri ile Yüzyıldan Yüzyıla / Olaylar – Yorumlar – Görüşler isimli
basılı eserleri vardır. Türk Yurdu Dergisi ile çeşitli gazete ve dergilerde
yazıları yayınlanmaktadır.

 

SİYÂSET DÜNYÂMIZDAN DİKKATE DEĞER İKİ HÂDİSE:

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Makine Yüksek Mühendisi
Sayın X Bey, Sanayi Bakanı Sayın Mehmet Turgut tarafından kendisine bağlı bir
İktisâdî Devlet Kuruluşuna tâyin edilmiş genel müdürdür. Günün birinde Sayın
Bakan’ın seçim bölgesinden bir grup insan gelir. İçlerinden biri; Genel
Müdürlükte emeklilik sebebiyle boşalan kadroya, kızının tâyin edilmesini talep
etmektedir. Genel Müdür, mümkün olamayacağını söyler. Israrlar karşısında
sebebini anlatır. Gelenler Bakan Bey’e gider. Sayın Bakan, genel Müdüre telefon
edip, gelmesini söyler. İkisi baş-başa kaldığında konuşurlar:

Seçmenlerime ‘olmaz’ demişsiniz.


Evet Efendim. Çünkü sizin yazılı emriniz
var. Boşalan kadrolara ancak içeriden kaydırmalarla tâyin yapabiliyoruz

 Siz
bir çâresini bulursunuz

 Gelirken
düşündüm, bir değil iki çâre buldum
.  

 Nedir?


 Birincisi yeni bir yazı ile emrin iptal
edildiğini bildirirsiniz. Fakat bu durum devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz. İkinci
çâre: Ben istifa ederim, yerime tâyin edeceğiniz kişi bir şekilde problemi
çözer
.            

Bakan, durur ve düşünür, yeniden düşünür ve
Genel Müdür arkadaşını şöyle bir tartar: Ciddî, çalışkan, dürüst ve karakter
sâhibi bir insan. Devlete ve millete bağlı ve bütün gücü ile çalışıyor. Doğru
bildiği bir konuda, belli prensipler içinde kalmak istiyor ve bu kadar
direniyorsa, saygı duymak gerektiğine karar verir. Sonra da gülerek ve Genel
Müdür’ü okşarcasına şöyle der:

Bu kızın tâyini o kadar da önemli değil, hemşerilerim
küsecek ve kızacaksa bana küssün, bana kızsınlar. Ne ben verdiğim emri geri
alayım, ne de sen istifa etmeyi düşün. Bu kızcağız da başka yerde iş arasın.
Sen haklısın ve işine devam etmelisin.

(Mehmet
Turgut: Hâtıra Nev’inden Notlar. Boğaziçi Yayınları, s: 263-267 İstanbul 2000)
(Özetlenerek alınmıştır)
(Sayın Genel Müdürün adı özel bir
sebeple verilmemiştir. Dileyen yukarıda belirtilen kaynaktan okuyabilir.)

İkinci
Hâdise:

Konu ile bağlantılı
olmamakla birlikte, derinden düşündürücü ve çarpıcı bir örnek teşkil etmesi
sebebiyle yaşanan bir olayı nakletmekte fayda görülebilir.

Sonraki dönemlerden
birinde sanayi bakanı Sayın X ile bakanlığına bağlı Türkiye’nin en büyük sanayi
kuruluşlarından birinin genel müdürü arasındaki konuşma, menfi yönde
ibretliktir:

-Liste hâlinde gönderdiğim adamları işe
almamışsınız! 

-Sayın Bakanım, bir hafta önce isimlerini verdiğiniz 25 kişi, 15 gün
önce gönderdiğiniz kişiler gibi işe alındı. Personel fazlamız var.   -Gönderdiğim
kişiler partimiz için çok çalıştı. Ben, onların sâyesinde bu makamdayım. Mutlaka
işe alınmaları gerekiyor.

-Son
olacaksa emrinizi yerine getiririm Efendim. Fakat müsaadelerinizle bir hususu
arz edeyim:  

 -Türkiye’ye
gelmeden önce çalıştığım Almanya’da, bağlı bulunduğum bakan bey telefon
ettiğinde; ‘Üretim ve ihracatı artırın,
maliyet fiyatlarını düşürün, kaliteyi yükseltin. Fabrikanız daha çok kâr
etmeli. Sizden daha fazla gayret bekliyorum, başaracağınıza inanıyorum…

kabilinden sözler söylerdi. Ben bu şekilde uyarılar dinlemeye alışkınım.   

 -Sen
yorulmuşsun. İstifânı ver de biraz dinlen! 

 -Peki
Efendim.

(Not: Hâdisenin öznesi genel müdürden (muhtemelen ebedî
âleme intikal etmiş olması sebebiyle) yayın için izin alma imkânı
bulunmadığından ismi verilmemiştir. Sayın Bakanın ise vefat ettiği bilinmektedir.
Gıybet olur endişesiyle ismi verilememiştir)

Önceki İçerikBöyle Hesap Adamına Böyle Ekonomist Lider
Sonraki İçerikMüslüman Yalan Söyler mi?
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.