Hicret ve Önemi (1)

67

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) ile Mekkeli Müslümanların milâdî 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç etmeleri olayına hicret denilmektedir. Hicret,  Müslümanlar için olduğu kadar tüm insanlık âlemi için de çok büyük öneme sahip tarihî olaylardan biridir.

Hicret; baskı, şiddet ve her türlü insanlık dışı muamelelerle tamamen yok edilmek istenen İslam Dininin, tehdit ve tehlikelerden korunması; inançlarını en iyi şekilde yaşamak isteyen Müslümanlar için uygun ortamın aranmasıdır. Çünkü mü’minler, dinlerini yaşayabilecekleri uygun bir yer aramakla mükelleftirler. Nitekim hicret, İslam tarihinde bir dönüm noktası olmuş, Müslümanların güçlenmesine ve İslam’ın hızla yayılmasına zemin oluşturmuştur.

Mekkeli müşrikler, ilk Müslümanlara akıl almaz insanlık dışı baskı ve zulüm uyguluyor, onları dinlerinden dönmeye zorluyorlardı. Bu baskılara dayanamayan Müslümanlar ilk önce iki kafile halinde Habeşistan’a hicret etmişlerdi. Allah Resûlü (s.a.s.), İslam’ı daha geniş kitlelere yayabilmek, mü’minlerin dinlerini daha rahat yaşayabilmeleri için yeni bir yurt aramaya başladı. Bu sırada Medine’den gelen heyetler, Hz. Peygamber (s.a.s.) ve arkadaşlarını Medine’ye davet ettiler, onları koruyacaklarına dair söz verdiler.  Akabe mevkiinde bu heyetlerle yapılan görüşmelerde Medine’nin İslam’ın yayılmasına, Müslümanların kuvvet bulmasına müsait bir yer olduğu anlaşılarak hicrete karar verildi. Bundan sonra Müslümanlar gizlice Mekke’den çıkarak Medine’ye göç ettiler. Sadece Hz. Ömer (r.a.) açıktan müşriklere meydan okuyarak yola çıktı. Mekke’de sadece Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. Ebu Bekir, aileleri, Hz. Ali (r.a.) ile hastalık ve güçsüzlük gibi nedenlerden dolayı hicret edemeyen çok az sayıda Müslüman kalmıştı.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de Allahu Teâlâ’nın izin vermesi üzerine Hz. Ebu Bekir ile Medine’ye (Yesrib’e) gitmek üzere yola çıktı. Hz. Ali (r.a.)’yi de kendisine bırakılan emanetleri sahiplerine vermek üzere Mekke’de bıraktı. Müşrikler ise, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Mekke’den ayrılmasının kendileri için tehlikeli sonuçlar doğuracağından korkarak O’nu öldürmeye karar verdiler. Fakat Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in şehirden ayrıldığını haber alınca peşlerine düştüler ve başına ödül koydular.

Allah Resûlü (s.a.s.) müşrikleri yanıltmak için taktik uygulamış ve Medine’ye aksi istikamette bulunan Sevr mağarasında gizlenerek zaman kazanmıştır. Bu ve benzeri davranışları O’nun Allah’ın yardımına güvenmekle beraber sebeplere sarıldığını ve tedbiri elden bırakmadığını göstermektedir. Hz. Ebu Bekir (r.a.), mağaranın girişine kadar gelen müşriklerin Allah Resûlüne zarar vermesinden endişelendi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.), yol arkadaşına“Üzülme! Allah bizimle beraberdir” buyurarak bir yandan onu teselli ederken, diğer yandan  da Allah’a olan sonsuz güven ve teslimiyetini göstermiştir.

Yüce Allah da Habib-i Kibriya’sını koruyup kollamış, O’nu yardımlarıyla desteklemiştir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkar edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, ‘Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber’ diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz bir takım ordularla onu desteklemiş, böylece inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı…”(Tevbe,  9/40)

Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Hz. Ebu Bekir (r.a.) zorlu ve meşakkatli yolculuğun ardından milâdî 24 Eylül 622’de Medine’ye yaklaşık 3 km. mesafede bulunan Kuba’ya ulaştılar. Burada 14 gün kadar misafir edildiler.  Bu süre zarfında takva mescidi olan Kuba mescidi inşa edildi. Hz. Peygamber (s.a.s.), bu mescidin inşasında bizzat çalışmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir Cuma günü Kubâ’dan Medine’ye doğru hareket etti. Rânûnâ vadisine geldiklerinde Cuma namazı ile emrolunan Peygamberimiz (s.a.s.)beraberindeki yüz kadar Müslümana ilk Cuma namazını kıldırdı. Daha sonra Medine’ye doğru yola devam edildi. Yol kenarlarında toplanan Medine halkı Hz. Peygamber (s.a.s.)’e sevinç gösterilerinde bulunuyor, kabilelerin ileri gelenleri O’nu misafir etmek için evlerine davet ediyorlardı. Hiç kimseyi kırmak istemeyen Allah Resûlü (s.a.s.), devesinin kendi haline bırakılmasını istedi. Deve,  iki yetim çocuğa ait boş bir arsaya gelince çöktü. Devenin çöktüğü yere evi en yakın olan Hz. Ebu Eyyûb el-Ensârî (Hâlid b. Zeyd), Peygamber Efendimizi evine götürdü ve kendisini yedi ay boyunca misafir etti. Hz. Peygamber (s.a.s.) Mescid-i Nebevî bitişiğindeki hane-i saadetlerinin yapımı tamamlanınca Ebu Eyyûb el-Ensârî (r.a.)’nin evinden oraya taşındılar.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ve ashabının hicretinden sonraYesrib şehri, “Peygamber Şehri” manasına gelen “Medinetü’n Nebî”,“Medinetü’r-Resûl”ve“el-Medinetü’l-Münevvere”isimleriyle anılmış, daha sonra da kısalarak “Medine” ismini almıştır. (Haftaya devam edecek)