İzmirli üstat gazeteci yazar Yaşar
Aksoy, Kurtuluş Savaşı’nın bir numaralı casusu İzmirli Türk subayı Gâvur
Mümin’in destansı ve sırlarla dolu hayatını anlatıyor. Kitap, Gâvur Mümin’in hâtıraları,
fotoğraf albümleri, madalyaları, gizli belgeler incelenerek ve onu tanıyanlarla,
yakın akrabaları ve hâdiselerin canlı şâhitleriyle gerçekleştirilen
görüşmelerin ve de 40 yıl devam eden yorucu araştırmaların ürünüdür.
Bu kitapta Çanakkale, Kanal
Harekâtı, Doğu Cephesi gibi muharebelerde çarpıştıktan sonra, emperyalistlerin
işgali altındaki bir ülke ve şehirde, melon şapka hatta Yunan üniforması
giyerek işgalcilere katılan ve yıllarca Gazi Mustafa Kemal’in casusluğunu yapan
bir Türk subayının efsanelere ve karanlıklara karışmış çarpıcı hayatını, vatan
sevgisi ve Yunan zindanlarında işkence içinde geçen yılları anlatılıyor.
Ayrıca ve yine ilk defa Millî
Kurtuluş için canları pahasına mücadele eden ve gizli direniş için kurulan
cemiyetlerde faaliyet gösteren nice isimsiz kahramana olan vefa duygusu
pekiştiriliyor.
Yaşar Aksoy’un 13,8 X 23 santim
ölçülerinde 335 sayfalık eseri, ‘Ön söz’ ve ‘Kaynaklar’ dışında 4 bölümden oluşuyor.
Birinci bölümde; Yunan işgali altındaki İzmir ve şehirde faaliyet gösteren gizli
kuruluşlar hakkında bilgiler var. İlgi çekici alt başlıklardan bazıları
şöyledir: *İzmir’in işgali, Mondros Mütârekesi’nin 7. maddesine dayandırıldı.
(7. Madde: İtilâf Devletleri, güvenliklerini tehdit edici bir durum olduğunda,
herhangi bir strateji noktasını işgal hakkına sâhip olacaklardır.) *İşgal
altındaki İzmir’i düşmandan temizlemek maksadıyla kurulan dernekler ve mücadele
gruplarının isimleri: Türk Ocakları İzmir Şubesi, İzmir İhtiyat Zâbitleri
Teâvün (yardımlaşma) Cemiyeti, İzmir Demiryolları İslâm Memurini Teâvün
Cemiyeti, Halka Doğru Cemiyeti. (Yaşar Aksoy, bu cemiyetlerde vazife gören
vatanseverlerin isimlerini ve gerçekleştirilen faaliyetler hakkında bilgeler de
veriyor) *19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal, Samsun’da Kurtuluş Savaşı
hazırlıklarını başlatıyor. *İzmir’in yağma edilmesi. *Ege’ye yayılan Yunan
zulmü…
Bütün bu bilgiler, iğne ile kuyu
kazar gibi, derin, uzun ve yorucu çalışmalarla elde edilmiştir.
Televizyon dizisi ‘Vatanım Sensin’in iskeletini oluşturan
Gâvur Mümin, eserin ikinci bölümünde yer alıyor. Bir insan hem ‘Gâvur’, hem de ‘Mümin’ olur mu? Diye soranların aradığı cevaplar bu bölümde…
Okuyucu, heyecan içerisinde satırdan satıra, sayfadan sayfaya nefes nefese
koşuyor. Sâdece Türk vatanseverlerin değil, başta Trikopis olmak özere esir
alınan Yunan generallerinin durumu da alâka ile tâkip ediliyor.
Üçüncü bölümde, Gâvur Mümin’in
hâtıraları yer alıyor. Ve İzmir’in işgalinin saniye saniye safahatı:
Ben, ne yapacağımızı kendisinden sorup
anlamak üzere Miralay Süleyman Fethi’yi Sarı Kışla’da aramaya koştum.
Kışla’daki odasına kapısını vurmadan girdiğim zaman 4. Kolordu Ahzı Asker
Heyeti Reisi Erkânı Harp Miralayı Süleyman Fethi Bey, ortada ve bir heykel gibi
dimdik ayakta duruyordu. O hâliyle Süleyman Fethi Bey bana, hezimet ortasında
yükselen bir zafer âbidesi gibi görünmüştü. Metin bir sesle bana:
‘Gel
bakalım arkadaşım’, diyerek elini uzattı.
Onun öpülesi elini saygı ile sıktım. O
koluma girerek beni pencere önüne götürdü. Ve körfeze bakarak isyan dolu bir
sesle: ‘İşte, nihayet geliyorlar!’
dedi.
Gözlerimi onun baktığı yere çevirince
etimin üzerinde akrep görmüş gibi irkildim. Zira o anda yağışa teşne ve
karanlık bir Mayıs sabahının meş’um ortamı içinde kancık renkleri insana daha
sinsi görünen koyu kurşunî boyalı Yunan harp gemileri, körfezden limana doğru
avına saldıran aç birer timsah gibi süzülüyorlardı.
Miralay biten sigarasından bir yenisini
ateşledikten sonra:
‘Bunlar
sonuncular’, dedi ve ilâve etti: ‘Şu
gemi, körfeze girenler içinde yirmi ikinci!’
Fakat Miralayın bu son kelimesini söylemesi
ile oda kapısının büyük bir hızla açılıp duvara çarpması bir oldu. İkimiz de
hemen kapıya döndük. Soluk soluğa odaya dalan genç Mülazımın beti benzi beyaz
kesilmiş, güzel kumral yüzünde hayat renklerinden eser kalmamış gibiydi. Koşup
sokularak kumandanı askerce selamladı ve nefes nefese:
‘Geliyorlar
Miralayım’, dedi. Arkasından da kesik kesik izahat vermeye başladı:
İlk müfrezeleri Pasaport’a çıktı. Fakat
onların karaya çıkıp sıraya dizilmelerinden biraz sonra, orada yanı başlarında
arka arkaya iki bomba patladı. Bombaların patlaması ile sıraya dizilmiş Yunan
askerlerinin çil yavrusu gibi dağılmaları ve birbirlerini çiğneyerek Pasaport
binasına doğru kaçmaları bir oldu. Yarım dakikacık içinde ortalıkta yere
serilmiş beş altı ölülerinden ve yaralılarından başka kimse kalmadı. O sırada
karşıdan koyu renk elbiseli, siyah kalpaklı bir genç pasaport binasına doğru
dümdüz yürüdü. Yaklaşınca tanıdım. O daha bir saat evvel Konak Meydanı önünde
karşılaşıp konuştuğum Hasan Tahsin Recep Bey idi. Hani şu Hukuk-u Beşer
gazetesi sahibi… Sosyalist filan derler ya? İşte o Hasan Tahsin Recep Bey.
Konak Meydanı önünde kendisi ile konuştuğum zaman ona düşmanın gelmekte olduğunu
söylemiştim. O zaman şaşılacak bir sükûnetle gülümsemişti ve bana: ‘Gelsinler bakalım. Görecekleri de olur!’
demişti. Bombaların Yunan ordusunun üzerinde patladığı ve muazzam bir paniğin
başladığı Pasaport sâhili civarında ondan başka kimse görünmüyordu. Belliydi
ki, bombaları o atmıştı. Ben acaba ne yapacak diye heyecanla beklerken,
belinden çektiği tabancasıyla yerde yatan Yunan askerlerinin ortasına kadar
yürüdü, orada dikilip Yunan askerlerinin sığındığı Pasaport binasına doğru
bağırdı: ‘Mademki geldiniz, neden
kaçıyorsunuz namussuzlar? Siz bu aziz vatanı, tek kişiden kaçan bu tabansız
orduyla mı fethedeceksiniz? Bu topraklarda size bu istiklal merasimini
tekrarlayacak daha milyonlarca insan var!’ diye haykırdı. Fakat son sözleri
bunlar oldu. Zira o anda Pasaport binasının pencerelerinden açılan yaylım ateşi
zavallıyı fazla konuşturmadı. Yere yığılıp kalışından sonra Yunanlılar Pasaport
binasından fırlayıp bîçârenin ölüsüne saldırdılar.
Bunları dinleyen Miralayın karşısındakine
de sirayet eden vakur sükûneti, genç Mülazımın heyecanını yatıştırmadı. O
susunca Miralay bana döndü:
‘Bize
yakışır bir istikbal merâsimi değil mi?’ dedi.
O, bu sualini sorarken ben, bu büyük
milletin kalbinde gerçek bir kahraman pâyesine yükselebilmenin müthiş zorluğunu
düşünüyordum. İnsan, bir ordunun, bir donanmanın ve onları destekleyen koskoca
bir düşmanlık dünyasının karşısına tek başına dikilip meydan okuyabilen bir
Hasan Tahsin Recep’in baş döndürücü irtifaına başka hangi kahramanlıkla
ulaşabilirdi? (s: 103-105)
Ve İzmir’de katran karası günler…
Dördüncü bölümde, sözlü ve yazılı
tarihte yer alan Gâvur Mümin’le alakalı bilgiler var. Aynı zamanda eserin
müellifi, ‘Hâlis Müslüman Türk evladı koca Mümin; neden, niçin, nasıl ‘Gavur
Mümin’ oluyor? Sorusunun da cevabı var. (s: 231-232)
Bu hârika eser, 77 adet
fotoğrafın yer aldığı ‘Albüm’ bölümü ile sona eriyor. (s: 294-329)
Kitap tiryakileri bilirler:
hârika eserleri ikinci defa okumak, birincisinden daha zevklidir.
KIRMIZI KEDİ
YAYINEVİ:
Ömer Avni Mahallesi, Emektar Sokağı Nu: 18
Gümüşsuyu, İstanbul. Telefon: 0.212-244 89 85 Belgegeçer: 0.212-244 09 48 e-posta:
kirmizikedi@kirmizikedi.com // www.kirmizikedi.com
YAŞAR AKSOY İzmir’de doğdu. İstanbul Teknik 1965’ten Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadî ve İzmir Kültür Gezileri’ni başlattı. İzmir “İzmir Tarihi ve Ege Kültürü” üzerine Konak Belediyesi tarafından, 28 Mart Yazarlığının 2012 yılı TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nın Aksoy’un Bir kızı ve üç erkek torunu var. |
KUŞBAKIŞI
KOLCA KOPUZDAN KILCA
KALEME
DEDEM
KORKUT ARAŞTIRMALARI
Prof. Dr. Ali Duymaz, 25 yıldan fazla bir
zaman diliminde Dede Korkut araştırmaları ile meşgul olmuştur. Araştırmalarının
neticesini, 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 488 sayfalık eseri ile okuyucuya
sunuyor.
Prof. Duymaz’ın eseri, Korkutşinas Kamal
Abdulla’nın 1997 yılında yayınlanan ‘Gizli
Dede Korkut’ isimli kitabından sonra yapılan araştırmaların yeni bir
istikamete yönlendiğini belirterek başlıyor. Bu vakıadan hareketle muharrir,
Dede Korkut hakkındaki çalışmaların 200 yıldan beri devam eden târihî seyrini
değerlendiriyor. Batıda 1815 yılında başlayan Dede Korkut incelemeleri,
Türklerde 101 senelik gecikme ile 1916’da görülmektedir. Prof. Duymaz’ın
belirttiğine göre Kilisli Muallim Rifat Bilge’nin, Orhan Şaik Gökyay’ın ve
Muharrem Ergin’in incelemeleri, batılı araştırmacıların çalışmalarını gölgede
bırakmış olmasına rağmen yeterince değerlendirilememiştir. Ali Duymaz, eseri
ile bütün bu çalışmaların yayınlandığı kaynakları belirtmek suretiyle, Dede
Korkut ve Oğuzlama hakkında çalışacaklara rehberlik ediyor. Ümid edilir ki, bu
rehberlik sâyesinde kısa zamanda daha mühim bilgilere ulaşılabilecektir.
Duymaz Hoca’nın tespitlerine göre Dede
Korkut araştırmacıları arasında: Ali Emiri (1857-1924), Kilisli Muallim Rifat
Bilge (1874-1953), Ziya Gökalp (1876-1924), Muallim Cevdet (1883-1935), Köprülüzâde Mehmet
Fuat (1890-1966), Orhan Şaik Gökyay (1902-1994), Muharrem Ergin (1923-1995) ve
Osman Fikri Sertkaya (1946) gibi isimler vardır. Bu isimlerden yalnızca yazarın
kendisi ve Osman Fikri Sertkaya hayattadır. Demek ki Dede Korkut’la alakalı
çalışanlar azalıyor. Şüphesiz edebiyat fakültelerinde, mezûniyet, lisans ve
doktora, doçentlik tezleri seviyesinde araştırmalar da bulunmaktadır.
Prof. Ali
Duymaz’ın hazırladığı eserin, ‘Derlemeler, Denemeler’ başlıklı son
bölümünde; bilgi şöleni bildirilerinden bölümler, Dedem Korkut hikâyelerinden
özetlenen metinler yer almaktadır.
Dede Korkut geleneği, Türk milletine ait
ortak mitolojik köklerden doğmuş, Oğuz kavminin târihî mânâda gün yüzüne
çıkışında kavmin destanı şekline dönüşerek Oğuzluk bilincini oluşturmuştur.
Dede Korkut’un araştırılmaya başlandığı
tarihin üzerinden iki asır sonra Dede Korkut/Oğuzname geleneği, yeniden, bir
daha üretilmek durumundadır. Çalışmalar az sayıda olmakla beraber varlığının
bilinmesi memnuniyet vericidir.
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal
Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer:
0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr
YENİLMEYENLER
William
Faulkner’in yazdığı roman, Necla Aytür ve Ünal Aytür tarafından Türkçeye
tercüme edildi.
Yazar kitabında, savaşı arka plana alarak,
yaşlı bir kadın, bir çocuk ve onun siyahî arkadaşının başrolde olduğu bir cephe
gerisi hikâyesi ortaya koyuyor.
Amerikan İç Savaşı’yla ilgili bugüne kadar
pek çok roman yazıldı, film çekildi. İç Savaş’ın genellikle kazanan taraf olan
Kuzeyin gözünden aktarıldığına şâhit olduk Çünkü Abraham Lincoln’ün
önderliğindeki Kuzeyin savaşı kazanması ABD’de kölelerin hüriyetne kavuşmasıyla
neticelendi. İç Savaş’ın köleliğin kalkması ve bugünkü ABD’nin birliğini
sağlaması gibi olumlu etkileri olsa da sivillerin büyük zararlar gördüğü diğer
savaşlardan bir farkı yoktu.
Faulkner okumanın verdiği edebî hazla
romandaki savaşın hüznü, bir büyükanne ve küçük iki çocuğun yaşama azmi ve
direnciyle buluşarak, edebiyatın bir büyük klasiğini ortaya koyuyor.
YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK:
İstiklal
Caddesi Nu: 161-161/A Beyoğlu 34433 İstanbul. Telefon: 0.212-252 47 00
Belgegeçer:
0.212-293 07 23 www.ykykultur.com e-posta: ykypazarlama@ykykultur.com
İSLAM TARİHİNE DÜŞEN CEMRE: SELÇUKLULAR
Amerikalı târihçi
Bernard Lewis (1916-2018) diyor ki: ‘Hiçbir millet kendi varlığını ve kimliğini
İslâm dininin içerisine Türkler kadar gömmemiştir.’
Mustafa Alican, Selçukluları İslâm
târihine kattıkları değer ekseninde anlatarak bugünkü varoluş zeminimizi ve
coğrafyamızı kavrama imkânı sunuyor.
Oğuz boylarından biri olan Kınıklar, 10.
yüzyılın ikinci yarısında Oğuzlardan ayrılıp Aral Gölü’nün ötesindeki Cend
şehrine göç ettiler. Bu göç Kınık boyunun târihi kadar İslâm târihi bakımından
da bir dönüm noktası oldu. Selçuklular, kısa süre içerisinde büyüyerek Ehl-i
Sünnet’in umudu hâline geldi.
Türklerin
İslâmlaşmasıyla birlikte yaşanan dönüşüm, İslâm’ı uygulamada Arapların dini
olmaktan çıkararak cihanşümul hâle getirildi. Bütün bu dönüşüme siyâseten
hükmedenler Selçuklulardı. Onların döneminde Hırıstiyanlara karşı epeyce bir
vakittir durmuş olan fetihler yeniden başladı. İslâm sancağının İstanbul
surlarında, Viyana kapılarında ve Avrupa’nın dört bir yanında dalgalanacağı bir
devir başladı. İsmailiyye Şia’sının baskısı altında zor günler geçiren Ehl-i
Sünnet inancı, Türklerin eliyle hürriyetine kavuştu. Onların himâyesinde
bugünkü İslâm dünyâsının kodları yazıldı. Selçuklular, Türklere bin yıllık bir
misyon kazandırdı.
13.5 X 21 santim
ölçülerindeki 264 sayfalık eser, Mayıs 2020’de yayımlandı.
KETEBE
YAYINLARI:
Maltepe
Mahallesi, Fetih Caddesi Nu: 6/2 Topkapı, İstanbul. Telefon: 0.212-612 29 30
e-posta: ketebe@ketebe.com // www.ketebe.com
KISA KISA… / KISA KISA…
1-AYDIN SINIFIN ANATOMİSİ: Prof. Dr. Orhan Türkdoğan.
Timaş Yayınları.
2-BÜYÜK UYANIŞ: Prof.
Dr. Oktay Sinanoğlu. Otopsi Yayınları.
3-BİNBİR NÜKTE: Mehmet Dikmen /
Demlik Yayınları.
4-YÖRÜKLER: Prof. Dr. Mehmet Eröz / Türk Dünyası Araştırmaları
Vakfı.
5-UYGUR TÜRKLERİ KÜLTÜRÜ VE TÜRK DÜNYASI: Prof. Dr. Sultan Mahmut Kaşgarlı / Çağrı Yayınları.