— Üstadım, Yusuf Bey, geçen gün, bir dost meclisinde, Veteriner Kamil Bey’e Kangal cinsi köpeğinin kaybolduğunu, gazeteye ilan verdiğini, ilan sonunda köpeğinin bulunduğunu, köpeğin bir süre sonra tekrar kaybolduğunu söyleyerek şimdi ne yapabileceğini, köpeğin kendiliğinden dönme ihtimalinin olup olmadığını sordu. Ben de “Gazeteye tekrar ilan verirseniz, dönebilir.” dedim. Kamil Bey, ona: “Köpeği şımarttınız mı?” diye sordu. “Şımarttık, ona en güzel yiyecekler aldık, onu hep severdik.” cevabını alınca, Kamil Bey: “Dönmez.” dedi. Ben, köpeğin niye dönmeyeceğini anlayabilmiş değilim.
— Kertenkele, balık nerede yaşar?
— Denizde…
— Portakal, nerede yetişir?
— Ilıman iklimin egemen olduğu yerlerde…
Sorularımızı çoğaltabiliriz. Her canlının yetiştiği, fıtratına uygun bulduğu ortamlar vardır. Bir canlıya fıtratının dışında bir ortam sunarsanız, o canlı orada barınamaz. Altın kafeste yaşamak belki başkaları için ayrıcalıktır; ama bülbül için değil. O, “Ah, vatanım!” diyerek dikenli, kıraç dağları tercih eder. Köpeğin de insan ilişkilerinde bir ölçüsü vardır. Şımartmak, pastalar vermek; ona iyilik yapmak değil, onun fıtratını bozmaktır. Fıtratına uygun olmayan, beklentileri ile uyuşmayan bir ortama köpek niçin gelsin? Köpek, köpektir; kedi, kedidir. Aslanla koyunun, köstebekle karganın mutlu olabileceği ortamlar aynı olabilir mi? Fareyi görmek ve yakalamak kediyi mutlu eder; ama köpeği mutlu etmez. Köpeğin kemik sıyırarak elde ettiği saadet, bir kedi için geçerli değildir.
— Üstadım, “Ata et, ite ot vermişler, ikisi de aç kalmış.” diye bir söz duymuştum.
— Tebrikler Kertenkele, müthiş bir aliterasyon örneği!
— Aliterasyon? O ne demek üstadım?
— Aynı sessiz harfi kullanarak bir ahenk oluşturdun. Sözün anlamı güzel, bir de aynı sessiz harfi tekrarlayarak sözü daha da güzelleştirdin. Kertenkele, sen keşfedilmemiş bir maden dağıymışsın!
— Üstadım, benimle yeterince kafa buldunuz.
— Biz konumuza gelelim. Bir tarihte okuduğum öykücükte çocuk, sattığı toz şekeri terazide çok hassas tartan bakkal babasına: “Babacığım, birazcık fazla versen ne olur?” der. Bunun üzerine bakkal: “Çok veren, az da verir; önemli olan ölçüye uygun vermektir.” der. İlişkilerde ölçüye uygun hareket etmek gerekir. Nişangâhta 11’i vurması istenen bir atıcı ustalığını göstermek adına 12’yi vurmuşsa, iyi bir atıcı değildir. 12 vurmakla 10’u vurmak arasında fark yoktur. Her iki atış da hatalıdır. Çocuklarımızı sevgi adına şımartmak, yapması gereken işleri acıma adına onlara yaptırmamak, hak etmedikleri armağanları sunmak yapılan bir iyilik midir? Taş yerinde ağırdır, der atalarımız. Yerini ve niteliğini değiştirir, orijinini bozarsan varlığa haksızlık etmiş olursunuz. Görevimiz, eşyanın orijinini değiştirmek değil, onun taşıdığı özelliklere göre hareket etmektir.
— Buldum, buldum!
— Ne oldu Kertenkele?
— Bazı siyasi partilerin yıllarca uğraştıkları halde niçin bir türlü seçimleri kazanamadıklarını şimdi anladım.
— Kertenkele, senin zeki olduğunu hep söylerdim. Biraz düşünme tembelliğin var. Demokrasilerde seçimi kazanmak için oyların çoğunluğunu almak gerekir. Bizim ülkemiz, mozaik; çoğul yapısı var. Çoğulculuktan uzaklaşanlar, çoğulculuğu görmezden gelenler çoğunluğa ulaşamazlar, seçimleri de kazanamazlar.
— Üstadım, siz de aliterasyon yaparak çok veciz konuştunuz.
— Bir de insanları tanımak lazım. İnsanlar; ateş, su, hava ve toprak olmak üzere dört tabiatlıdır. Bu varlıkların özelliklerini iyi bilirsen, insan tiplerini de daha iyi anlarsın. Mesela, ben senin hava tabiatlı olduğunu biliyorum.
— Üstadım, bana şimdi iltifat mı, hakaret mi ettiniz?
— Gerçeği söyledim. Ne demiştik? Eşyayı yerine koymak lazım.