Cumhuriyet dönemi Türk
edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Emine Işınsu, 17 Mayıs 1938’de, babasının
görev yeri olması sebebiyle Kars’ta dünyaya gelmiştir.
Babası Bulgaristan Türklerinden,
emekli Tümgeneral Aziz Vecihi Zorlutuna, annesi Erzurum’un tanınmış
ailelerinden Zorluoğulları’na mensup Hürriyet Mücahidi Avnullah Kâzimî Bey’in
kızı, tanınmış şair ve yazarlarımızdan Halide Nusret Zorlutuna’dır.
Babaannesi ve babası Bulgaristan
Eskicuma’dan göç etmişlerdir. Türklerin yaşamış oldukları acı ve zorlu günlerin
yakın ve canlı şâhitleridirler. Çocukluğunun bir bölümünü Kırklareli’nde
geçiren Işınsu, babaannesinden ve babasından Balkan Türklerinin, Türklük adına nelerle
karşılaştıklarını veya nelere katlandıklarını dinleyerek büyüdü. Bu sebeple
Balkan Türkleri O’nun hayatında önemli yer tutar.
Anne tarafı âlimler, kahramanlar,
şâirler yetiştiren Erzurum’un köklü ve tanınmış ailelerinden biridir. Dedesi,
Avnullah Kâzimî Bey gazeteci, anneannesi şiire düşkün bir hanımefendidir.
Işınsu’nun annesi Hâlide Nusret Zorlutuna ise; edebiyat târihimizin önemli
isimlerindendir.
Işınsu, annesini şöyle tanıtır: Benim
anam, her türlü gösterişin ötesinde gerçekten fedakâr bir kadındır. Aşırılığı
ise hassasiyetinde ve belki cemiyetin değer hükümleri karşısında gösterdiği dikkattedir.
Vatanî vazifeyi her türlü sorumluluğun üstünde tutan ‘zorlu’ bir askerin
eşidir. O günün şimdiki gibi değil; bilhassa ordu mensupları için çok ağır ve
yıpratıcı… Şair, yazar, öğretmen hanım kâh katır sırtında, kâh at; bazen de
trenle yurdun dört bucağını dolaşır. Edebiyat ve Türkçe hocalığı yapar.
Işınsu, anne ve babasının memur
olmaları sebebiyle yurdun değişik yerlerinde bulunmuştur. İlköğrenimi Urfa’da
başlamış, Sarıkamış’ta devam etmiş, Ankara’da Alp Arslan İlkokulu’nda
tamamlanmıştır. Küçük yaşlardan itibaren dikkatli bir gözlemci olduğundan
bulunduğu şehirlerin mahallî özelliklerini özümseyerek muhayyilesini süslemiş,
zengin bir dünya oluşturmuş ve bunları hikâyelerine ve romanlarına
yansıtmıştır.
Kültürlü ve sosyal bir aile
ortamında yetiştirildiğinden okuma ve yazmaya olan ilgisi, henüz ilkokul
döneminde bile güçlüdür. Ankara’da Cebeci Ortaokulu’ndan mezun olduktan sonra,
Türk Eğitim Derneği Ankara Koleji’nin lise kısmına başlayıp 1956 – 1957 öğretim
döneminde mezun olmuştur.
Öğrenciliği sırasında şâir olarak
tanınan Işınsu’nun ilk şiiri ‘İnsanlarla
Eğitim Dergisi’nde yayımlandı. Bunu diğer şiirler ve küçük hikâyeler tâkip
etti.
1956 yılında ilk şiir kitabı ‘İki Nokta’ ile edebiyat dünyasının
şâirleri arasına adım attı.
Yükseköğrenim hayatı çok
hareketli geçti. İlk olarak babasının isteği üzerine Dil-Tarih ve Coğrafya
Fakültesi’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydoldu. Ancak Felsefe ilmi
tahsil etmek isteyen Işınsu, o dönem A.B.D.’de bir kuruluşun açtığı Fullbright
burs imtihanlarını kazandı ve Sosyal Akademi Uzmanlığı kurslarına katılmak
üzere fakülteyi yarıda bırakarak Amerika’ya gitti. Dünyanın değişik
ülkelerinden seçilmiş elli dört kursiyerle sosyal hizmetler hakkında iki aylık
kurs gördükten sonra, sosyal hizmetlilerin çalıştığı bir çocuk kampına
gönderildi. On bir çocuğun giyimleri, resim yapmaları, orman gezileri ile ilgilendi.
Altı ay süren bu kurstan sonra Türkiye’ye döndü.
Daha önce başladığı İngiliz Dili
ve Edebiyatı Bölümü’nü yarıda bırakarak, o yıllarda yeni açılan Orta Doğu
Teknik Üniversitesi’nin İşletme Bölümü’ne kaydoldu. Bu durumu bir süre
babasından gizledi. O sıralarda ilk eşi Yüksek Mimar Erdoğan Cemil Okçu
kendisine tâlip olur. Babasından üniversiteyi devam ettirme şartı ile onay
çıkınca 1959 yılı sonlarında evlenirler. Evlilikle okulu bir arada yürütemeyeceğini
anlayan Işınsu, kısa bir süre için fakülteyi yarıda bırakır. Daha sonra bir ara
Hukuk Fakültesi’ne, ardından başından itibaren arzuladığı Dil-Tarih ve Coğrafya
Fakültesi’nin Felsefe Bölümü’ne girdi. Ancak ailevî sebeplerle birlikte
omuzlarına binen yükün artması üzerine arzulayarak devam ettiği Felsefe
öğrenimini de yarıda bırakır. Hayatının sonraki döneminde dergi, gazete, tiyatro
ve roman yazarlığı yapmıştır.
Emine Işınsu Hanımefendi’nin ilk
romanı ‘Küçük Dünya’, Turizm ve Tanıtma
Bakanlığı’nın Sanat Armağanı ödülünü kazandı. Eser 1962 yılında Yeni İstanbul
gazetesinde tefrika hâlinde yayınlandı. Şiirle başlayan yazı hayatı fıkra ve
roman denemeleriyle zenginleşirken, yazar çeşitli dergi ve gazetelerde yazmaya
devam etti. 1962-1963yıllarında Yeni İstanbul Gazetesi’nde Dedikodu sütununda
Mehlika Arda takma adıyla siyasî konularda fıkralar yazdı. 1963-1965 yıllarında
Sabah gazetesinde fıkra yazarlığı, 1964’te Hisar dergisinde Yeşil Fasulyeler ve
diğer birkaç hikâye ile kadın meselelerine temas etti.
Tiyatroya derin bir ilgi duyduğu
için D.T.C.F.’nin Felsefe Bölümü’nde okurken, bir taraftan da fakültenin
tiyatro kürsüsü derslerine devam etti. Bu ilginin ürünleri; ‘Bir Milyon İğne’ (1967), ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ (1969), ‘Adsız Kahramanlar’ (1975) adlı sahne
oyunlarıdır. 1966 yılında yazdığı ‘Bir Yürek
Satıldı’ adlı oyunuyla, TRT’nin düzenlediği Radyofonik Oyun yarışmasında
birincilik aldı.
İlk eseri ‘Küçük Dünya’ ile başarıyı yakalayan
değerli yazar yoluna ‘Ak Topraklar’, isimli
romanla devam eder. Bu eserle Türk Edebiyat Cemiyeti roman ödülünü kazanır.
1969 yılında, annesi Halide
Nusret Zorlutuna ile Ayşe isimli kadın dergisini çıkarmaya başlar. Ayşe
Dergisi’nde ‘Zeynep Tan’, ‘Nur İleri’ve
‘Işık’ müstear isimleriyle 28 sayı
boyunca yazmaya devam eder. ‘Devlet Dergisi’nde
(1969 – 1971) iki yıl yazmaya devam eder. Ayşe adıyla çıkardığı kadın dergisi ‘Töre’ ismiyle 1971’de Mayıs ayından
itibaren yayınına devam eder.
1972’de Prof. Dr. İskender Öksüz
ile evlenen yazar, kültür çalışmalarına ‘Bozkurt
Dergisi’nde ‘Diyânet Gazetesi’nde
ve ‘Türk Edebiyatı Dergisi ile devam eder.
1975’te ‘Tutsak’ romanıyla Kerkük Türklerinin, 1979 yılında ‘Çiçekler Büyür’, ‘Sancı’ ve ‘Canbaz’ isimli
romanıyla Dış Türklerin mücâdelelerini anlatır. Canbaz’a Türkiye Yazarlar
Birliği, Sancı’ya ise Türkiye Millî Kültür Vakfı tarafından armağan verilir.
Yazmaya ve başarılarına ‘Kaf Dağının
Ardında’ (1985), ‘Atlıkarınca’
(1990), ‘Cumhuriyet Türküsü’
romanları ve ‘Bir Gece Yıldızlarla’
isimli hikâye kitabı ile devam eder.
Dinî tesirlerin hâkim olduğu bir
çevrede yetişen Işınsu Öksüz tasavvufa karşı duyduğu ilgiyi ‘Nisan Yağmuru’, ‘Havva’, ‘Bukağı’, ‘Bayram’ isimli romanlarında
değerlendirir. Bunca eserle birlikte konferanslar verirken Elif adındaki kızını,
Yağmur ve Murathan isimli oğullarını asla ihmal etmez, onları en mükemmel
şekilde yetiştirip topluma kazandırır.
O, ‘Elhamdülillah Türk Milliyetçisiyim’ diyerek fikrî ve mistik
yapısını özetler. Kadere kayıtsız şartsız bir teslimiyet içerisinde bir dönem
yaşadıktan sonra; ‘istersen, çalışırsan,
mücadele edersen değiştirebilirsin’ düşüncesine yönelmiştir. Millî, dînî ve
insânî değerlerin ön plânda tutulduğu bir çevrede yetişmiş, bu üç değeri
hayatının bütün safhalarında rehber edinmiştir.
Eserlerinin çoğunda İslam
inancının derinliklerine rastlamak mümkündür. Asker bir babanın, öğretmen bir
annenin disiplini içerisinde yetiştiğinden kendisine karşı katı, çevresine
karşı anlayışlı ve müsamâhakâr olmuştur. Tevazu ve asâleti ideal ölçülerle
karakterine yerleştirmişti. Romanlarını okuyanlar O’nun zengin bir kelime
hazinesine sâhip olduğunu derhal fark ederler. Mükemmel bir Türkçesi vardır. O’nun
için yazmak, hayatının başlıca gayesi idi. Önce öğrenir, sonra öğretirdi.
İnsanın kendisine karşı birinci
vazifesinin öğrenmek, çevresine karşı en önemli vazifesinin de öğretmek olduğu
düşüncesiyle yaşadı. Bu düşünceleri çevresindekilere miras bırakıp ebedî âleme
göçtü. Mekânı cennet olsun, kabri nurlarla dolsun.
Çok muhterem eşi Mütefekkir yazar
Prof. Dr. İskender Öksüz Beyefendi başta olmak üzere evlatlarına, sevdiklerine
ve sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ediyorum.
(Gözdenur Erol’un Yüksek Lisans Tezi’nden
faydalanılmış ve kısaltılmıştır.)
Işınsu Öksüz Hakk’a
Yürüdü
NURİ GÜRGÜR
Edebiyat dünyamızın son dönemlerdeki en
önemli isimlerinden biri olan, Türk milliyetçiliği fikrini, millî, manevi,
insani ve ahlaki değerlerimizi 60 yıldır kalemiyle savunan Emine Işınsu Öksüz,
bu dünyadaki yolculuğunu ikmal ederek ebedi âleme göç eyledi; menzili mübarek,
makamı inşallah cennet olsun.
Işınsu kardeşimizi 1959’da Türk Ocağı
tarihi binasında tanımıştım; cumhuriyet dönemi Türk şiirinin seçkin
isimlerinden biri olan Halide Nusret Zorlutuna’nın kızıydı; ama irsi yazarlık
yeteneğini şair olarak değil, belki daha yoğun emek ve çaba gerektiren bir
alanda, romancı olarak kullanmayı tercih etti. İyi de yaptı, çünkü bizde ancak
19. yy.dan sonra başlayan roman yazılımı maalesef şiir kadar gelişmedi, yüz
yıl boyunca belli bir sayının üzerine
çıkılamadı.
Işınsu Öksüz 1963’te yayımlanan “Küçük
Dünyamız” romanıyla bu alanın
kapılarını açmış oldu; hacmi geniş olmasa da eser diliyle, anlatımıyla çok
beğenildi. Kısa zaman sonra art arda yazdığı romanlarıyla edebiyat dünyamızın
seçkin isimlerinden biri haline geldi.
Romanlarında işlediği konuların çoğu millî
tarihimiz ve Türk milliyetçiliği açısından önemli olan olaylardan, şahıslardan
ve mekanlardan seçilmiştir; bunların bazılarının ya bizzat içerisinde yaşamış,
yahut yaşayanlardan ayrıntılı olarak dinleyip öğrenmiştir. Böylelikle toplum
hayatımızda önemli etkiler yapan bazı olayları ve içlerinde yer alan kişileri
romanlaştırıp anlatarak bunların ileriki nesiller tarafından öğrenilmesine
zemin hazırlamıştır.
Işınsu Öksüz’ün bazı romanlarında Türk
dünyasının Batı Trakya’dan Azerbaycan’a, Kırım’dan Kerkük ve Bulgaristan’a
kadar değişik bölgelerinde yaşayan soydaşlarımızın çektiği çileler, eziyetler,
yaşadıkları haksızlıklar akıcı bir üslupla ortaya konulmuştur. Diğer yandan,
70’li yıllarda ülkücülerin fikirlerini, görüşlerini hangi şartlar içerisinde
savunduklarını, canları pahasına mücadele ettiklerini somut örneklerle, anlatır.
Yüreğindeki duyguları hiç zorlanmadan doğal bir tarzda yansıtır. Köylerden
büyük şehirlere gelen, tanımadığı, bilmediği çevrelerle karşılaşan
insanlarımızın yaşadıkları sorunlara, ruh hallerine ışık tutar.
Işınsu Öksüz sadece kalemiyle yetinmemiş,
milliyetçi hareketin en zor dönemlerinde, 80 öncesinde Töre dergisini
çıkartarak, ülkücü hanımların örgütlenmesinde görev yaparak bilfiil mücadelenin
içerisinde yer almıştır. Bundan dolayı sol ve kozmopolit çevreler bu değerli
romancımızı ısrarla görmezlikten geldiler, kendi düşünceleri paralelinde yazan
pek çok üçüncü sınıf kalemi şişirip şöhret yapmaya çalışırken O’nun adını bile
anmamaya özen gösterdiler.
Işınsu Öksüz eşinin işi dolayısıyla 80’den
sonra birkaç yıl yurt dışında kaldı. Döndükten sonra tasavvuf dünyamızdan, bu
toprakların manevi iklimini dokuyan, gönül dünyamızın mimarlığını yapan
şahsiyetleri, mutasavvıfları konu alan romanlar yazdı. Hacı Bayramı Veli, Yunus
Emre, Mevlana ve Niyazi Mısri’yi aynı eserde buluşturabilmesi O’nun hem manevi
ikliminin zenginliğini hem de kalem gücünü gösterir.
Işınsu sağlığının imkân verdiği ölçüde
inandığı değerlere, insanlarımıza, ülkemize hizmet etmeye çalıştı. Eserlerinde
en zor şartlar altında bile millî ve manevi değerlerinden, insani
hasletlerinden, ahlaki ilkelerinden ödün vermeden yaşamanın güzellikleri
sunulur, bunların önemi vurgulanır.
Ben Türk okuyucusunun ve özellikle
milliyetçi çevrelerin Işınsu’yu henüz yeterince tanımadığına inanıyorum. Bazı
yazarların hem dışarıda hem de ülkemizde ölümlerinden yıllar sonra keşfedilip
yoğun şekilde okunmaya başladığını biliyoruz. Işınsu’nun da çok geçmeden ne
kadar değerli bir yazar olduğunun anlaşılacağına inanıyorum. Milliyetçi
kalemlerin şimdiye kadar O’nu yeterince anlatıp tanıtmadığını söylemek yanlış
olmaz. Dilerim bu hata artık telafi edilir, değerli romancımız vefatından sonra
bile olsa çok daha fazla okuyucuyla, özellikle gençlerle buluşur.
Muhterem kardeşim Emine Işınsu Öksüz’ü
saygıyla rahmetle muhabbetle anıyorum. Ruhu şad olsun.
NE
MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE
Güçlü Şâiremiz Rahmetli Hâlide Nusret
Zorlutuna’nın, kalemi kuvvetli kızı Emine Işınsu’nun ilk ve ortaokullar için
hazırladığı 12,5 X 19,5 santim ölçülerindeki eseri 62 sayfadır.
Sahne oyunu olarak kaleme alınan
eserlerinin zevkine okurken değil, sahneye konulduğunda seyrederken varılır.
Fakat Ne Mutlu Türk’üm Diyene,
okuyanları hem bilgilendirecek hem şuurlandıracak hem de ‘ne
güzel, iyi ki okumuşum’ dedirtecek ve tekrar okumaya dâvet edecek bir
eser. Hızlı okuma kurslarına katılmamış
olanlar bile 15 dakikada okuyup bitirebilirler.
Eserdeki oyunculardan 16’sı, tarihteki 16
Türk cumhuriyetini temsil ediyor. Ayrıca Mete Han, Atilla, Dede Korkut, Bilge
Kağan, Kutluğ Bilge Kül Kağan, Alparslan ve Romen Diyojen, Doğu ve Batı
Anadolu’yu, 7 şehrimizi temsil eden çocuklar ve Atatürk’ü temsil eden Güneş’i
tutan biri kız, diğeri erkek modern giyimli iki çocuk… Okuyucu, onlarla
birlikte seviniyor, onlarla birlikte gururlanıyor, onlarla birlikte sesini
yükseltip haykırıyor. Çünkü onlardan biri gibi oluveriyor. Ârif Nihat Asya’nın
‘Bayrak’ isimli şiirini onlarla birlikte
boyun damarları kabararak okuyorlar. ‘İzmir’in
dağlarında çiçekler açar…’ kelimeleriyle başlayan İzmir Marşı’na, imkânı
ölçüsünde en gür sesiyle iştirak ediyorlar.
Muhayyilesi güçlü olanlar, perde kapanırken
alkış seslerini duyarlar. Ve hatta alkışa da, elleri kızarıncaya kadar iştirak
ederler.
Çocuklarında millî duygular oluşmasını arzu
edenler veya mevcut duygularn gelişmesini isteyenler bu kitabı evlatlarına ve
çevrelerindeki çocuklara armağan etmeliler.
Çocuklarımızın buna çok ihtiyacı var.
BİLGE KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK DAĞITIM SANAYİ VE TİCARET LTD ŞTİ:
Nuruosmaniye Caddesi Nu: 3 Kardeşler Han Kat: 1 Cağaloğlu 34110
İstanbul. Telefon: 0.212- 520 72 53
Belgegeçer: 0.212-511 47 74 e-Posta: bilge@bilgeyayincilik.com // www.bilgeyayincilik.com