Egemenlik Paylaşılamaz

65

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını ve Milli Mücadeleyi zor şartlar altında yürüten Gazi Meclis TBMM’nin açılışının 89. yıldönümünü kutladık. Milli ve dini bayramlarımızı gerektiği gibi anlamak ve değerlendirmek durumundayız. Sadece bayram günlerinde değil; her zaman milli egemenlik ve milli bağımsızlığı vazgeçilmez kabul edebilmeliyiz. Özellikle ülkelerin dayatmalarla, küresel saldırılarla karşı karşıya kaldığı, milli sınırlarının değiştirildiği, milletlerarası hukukun ayaklar altına alındığı bugünlerde…

Milli egemenlik milletin egemenliğidir. Milletin egemenliğinin kalbi TBMM’dir. “TBMM’nin üstünde bir kuvvet yoktur, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen Mustafa Kemal Atatürk, milletin egemenliğine işaret etmiştir. Amasya Tamimi’nde yer alan “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ifadesi aynı amaca dönüktür.

Türkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçiliği, cumhuriyetçilik ve demokrasi ayakları üzerine kurulmuştur. Aslında I. Meclis son Osmanlı Meclisinin devamıdır. 16 Mart 1920’de İstanbul’un İngilizliler tarafından işgali ile görüşmeler ertelenir; ama Meclis feshedilmez. Nitekim, 24 Nisan 1920 Günü yasalaşan bir kanun son Osmanlı Meclisinden gelmedir. Milli tarih süreklilik gerektirir.

Türk milliyetçiliği kendini Türk olarak hissetmek, ülkesine, milli bağımsızlığına sahip çıkmak, milli değerlerini koruyarak geliştirmektir. Türk milletine mensup olma şuurunun bir tezahürüdür. Aslında milletleşme de mahalliliğin, millet altı dar kalıplarının aşılmasıdır. Etnik sıfatı ne olursa olsun vatandaşlık bilincine sahip olanların ülkesine sahip çıkışıdır. Bu duygulara sahip olarak davranış sergileyen bir Türk Ermenisi, bir Türk Rumu ve Türk Yahudisi de milli kimliğin kapsamındadır. Milletleşme, kültürel bir olgudur. Boy, kabile, aşiret, mezhep ve etnik taassubun aşılmasıdır. Etnik merkezliliğin (etnosantrizm) terk edilmesidir. Dar anlamdaki biz duygusunun milli seviyeye taşınmasıdır. Onun için Türkiye’de tek devlet, tek millet vardır. Bazıları başka arayışlar içinde olsa da.. Milletleşme, farklılıkları kutsallaştırma veya reddetme değil; farklılıklar üzerinde sağlanan kültürel bir mutabakat ve birlikteliktir. Etnik kapalılığın ve ırkçılığın reddedilmesidir. Aslında modern etniklik, milletleşmeyi reddetmez. Her konuya etnik gözlük ve taassup ile yaklaşmak ilkel etnikliktir. Bir millet içinde farklı etnisiteler olabilir. Milliyet ile etnisite birbirine rakip de değildir. Türk, milliyetimizin ve mensup olduğumuz yüce milletin, milli kimliğimizin adıdır. O, etnik bir grup da değildir.  Bu bakımdan, Sayın Genelkurmay Başkanı’nın “Türkiye halkı lafını çekin, oraya Türk koyun bu etnik tanım olur” yaklaşımı uygun düşmemiştir. Milleti ve milli kimliği etniklik dar koridoruna indirerek Türkü etniklik kapsamında görmek sosyolojik gerçekler ile çelişir. TC vatandaşı ve Türk Milletine mensubiyet duygusu içinde olan dini azınlıklarımız gibi, Kürt, Zaza, Çerkez, Gürcü gibi mahalli isimler taşıyan vatandaşlarımız dışlanıyor mu ki onlar Türk kabul edilmiyor? Kendini Türk olarak hissedeni dışlama ve ötekileştirme hakkına sahip değiliz. Yüksek trajlı bazı gazetelerimizin köşelerini işgal edenler önce bunu öğrenmelidirler.

Milli egemenlik, milliyetçilik ve demokrasi birbiriyle iç içe olan kavramlardır. Her biri bir diğerini tamamlar.  Demokrasinin uygulanabilmesi için; milletleşme sürecinin gelişmesi, milli bağımsızlık ve milli devlet gerekir.  Demokrasi şuursuz ve mutabakatları gelişmemiş kalabalıkların değil;  neden ve niçin bir arada bulunduklarını kavrayan milletleşmiş toplumların rejimidir.

TBMM’nin bizzat yürüttüğü Milli Mücadele; 2-3 millet veya devlet için yapılmamıştır. Kimsenin ön izniyle de gerçekleştirilmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti de bir kavimler ittifakı değildir.  O bir milli hareket olarak; işgale ve emperyalizme karşı mazlum milletlere ışık tutan manda ve teslimiyet fikirlerini yırtan şerefli bir mücadeledir. Bugün olduğu gibi o dönemde de “İngilizler bize medeniyet getirecek”, “Yunan birliklerinin başarısı için dua ediniz” deme küstahlığında bulunan ve Milli Mücadeleyi küçümseyen işbirlikçileri vardı.

Egemenlik milletindir, etnik mülahazalarla bölünemez ve devredilemez, hisselere bölünüp paylaşılamaz.  Pozitif ayrımcılık yapılamaz. Bağımsız bir devlet egemendir. Milli egemenliğin tecellisi, dış baskı ve dayatmaları dışlayabilme gücüdür. Egemen bir devlet, kendi içinde kendinden daha üstün bir gücün ve gücün paylaşılmasının varlığını kabul edemez.

Türkiyelilik içi boş, çıplak bir mekan birliğidir; kimlik olamaz. Kaldı ki Türk Milleti kökü belli olmayan basit bir kalabalık değildir. Göç ülkesi olduklarını reddeden Almanya ve Fransa gibi ülkelerde çok kültürlülüğün bir gereği olarak etrafında farklı milliyetlerden gelmiş insanları gören bir Alman veya Fransız “Almanım” ve “Fransızım” demekten vaz mı geçiyor?

 

Önceki İçerikAfet Deposunun Son Hikayesi
Sonraki İçerikBilim ve Gelecek Bakanlığı
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)