Derin Denizlerde Yeni Bir Savaş: ABD, Kaynaklar ve Hukuk

105

ABD Başkanı Donald Trump, 24 Nisan 2025 tarihinde yayımladığı bir başkanlık kararnamesiyle, ABD’li özel şirketlerin derin deniz madenciliği yapmalarının önünü açmayı ve bu alanda devlet desteğiyle daha etkin olmalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu kararla birlikte, okyanusların birkaç bin metre derinliğinde, özellikle deniz tabanında bulunan ve elektrikli araç bataryaları, yenilenebilir enerji teknolojileri ile elektronik cihazlar için kritik öneme sahip olan kobalt, nikel, lityum ve nadir toprak elementleri gibi değerli madenlerin çıkarılması hedeflenmektedir. Böylece ABD’nin yerli tedarik zincirinin güçlendirilmesi planlanmaktadır.

Kararnamenin özel sektörün teşviki, yerli üretimin artırılması ve stratejik bağımsızlığın sağlanması gibi hedefleri bulunmakla birlikte; çevresel etkiler ve uluslararası hukuk açısından önemli tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Çevresel açıdan bakıldığında, deniz tabanındaki mercanlar, süngerler ve binlerce yıl boyunca gelişmiş olan hassas ekosistemlerin kazı makineleriyle yok edilme riski bulunmaktadır. Ayrıca madencilik sırasında oluşan tortu bulutları, suda yaşayan filtrasyonla beslenen canlılar üzerinde yıkıcı etkilere yol açabilir ve fotosentez süreçlerini engelleyebilir. Madencilik sırasında serbest kalan ağır metaller ve toksik bileşikler, deniz canlılarının sağlığını tehdit etmekte ve besin zincirini bozabilmektedir. Ayrıca bu süreç, okyanus kimyasını etkileyerek asidifikasyon riskini artırmaktadır.

Uluslararası boyutta ise, ABD veya herhangi bir ülkenin uluslararası sularda bağımsız şekilde derin deniz madenciliği yapması, mevcut uluslararası hukuk düzenlemelerine göre mümkün değildir. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS), uluslararası sular altındaki deniz tabanı ve kaynakları tüm insanlığın ortak mirası olarak kabul eder. Bu alanlardaki madencilik faaliyetleri, Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi (ISA) tarafından düzenlenmekte olup, şirketlerin veya devletlerin ISA’dan ruhsat almaları gerekmektedir. ABD bu sözleşmeyi imzalamış ancak henüz onaylamamıştır; bu nedenle hukuki olarak bağlayıcı bir taraf konumunda değildir. Buna rağmen ABD’nin tek taraflı olarak uluslararası sularda madencilik faaliyeti yürütmesi meşruiyet sorunu yaratabilir ve uluslararası toplumla diplomatik gerilimlere yol açabilir. Bu durum, aynı zamanda ticari yaptırımlar ya da çevresel protestolar gibi sonuçlar doğurabilir.

ABD’nin derin deniz madenciliğine yönelimi, ekonomik bağımsızlık arayışı kadar çevresel riskler ve hukuki tartışmaları da beraberinde getireceği görülmektedir. Okyanusların derinliklerinde kaynak ararken, insanlık belki de telafisi olmayan bir ekolojik ve diplomatik maliyetle karşı karşıya kalabilecektir. Kaynak: Trump Moves to Allow Seabed Mining in International Waters – Eos