Dağa Meşruiyet Kazandırma

69

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onu yöneten hükümet, tarihimizde bir çok örneği olduğu gibi ihaneti affetme ve ödüllendirme yolunu seçti gibi gözüküyor.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın BDP’li kadın milletvekiline atfen onun yerinde olsam “ben de dağa çıkardım” sözünün ardından Abdullah Öcalan’ın, bir vakitler namazında niyazında olduğunun açıklanması hangi amaca yöneliktir?

Ana dilde eğitim, özerklik yolunu açacağı söylenilen büyükşehir yasası, anayasa çalışmalarında verileceği belirtilen etnik ve bu etniklere ait kültürel haklar, dilde birliği sağlamaya matuf TRT ŞEŞ, ana dilde savunma hakkı, Barzani’ye gösterilen ilgi ve tümden kürt açılımı yetmedi şimdi aynı ağızlardan bölücü ve ayrılıkçı terörü haklı ve mağdur gösterecek anlama gelebilecek sözler…

Bu yetmezmiş gibi Türkiye’nin en büyük gazetesinin “mahşerin üç atlısı” gibi attığı “Üç Arkadaş” başlığı.

Bu üç arkadaştan biri olan Yakup İnce, Abdullah Öcalan’la ilgili bir pişmanlığını da şöyle anlatıyor: “Risale-i Nur talebesi Mustafa Yeşilyurt ağabey, bir gün bizi eve çaya çağırmıştı. Öcalan’da gelmek istedi. Keşke “sen okula git” demeseydim. Eğer o gün bizimle gelseydi, bu gün Öcalan’da Nurcu olacaktı”.

Bunun neresini düzelteyim. Bu açıklamalar ve bu açıklamaların medyadaki yer buluş tarzı, Türk Milleti üzerindeki psikolojik operasyonu çok net bir biçimde ortaya koyuyor.

Bir kere ayrılıkçı PKK hareketi; yerel bir hareket olmayıp, uluslararası güçlerin oluşturduğu strateji ve destekle oluşan, vede devam eden bir harekettir. Bölücübaşı dört duvar arasında olmasına rağmen ayrılıkçı terör, yurtiçi ve dışında bütün hızı ile günümüzde de bu nedenle sürmektedir.

Ayrıca Nur Cemaatinin ve PKK’nın ayrı ayrı gerekçelerle de  olsa Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile düşmanlık boyutunda bir hesapları vardır.

Sadece namaz kılmak, dindar olmak ve işkenceye tabi olmak bu hesapları oluşturmamıştır. Yüzyıllara dayanan, iktidara sahip olmak ve Türk Milleti’ni yeryüzünden silmek, bu insanların gerçek amacıdır. Atatürk ve cumhuriyetin kuruluşu, bu hesaba mani olduğu için, bu düşmanlık dış güçlerin desteğiyle artarak devam etmiştir.

Türk Milleti; uzunca bir süredir kendisine karşı düşmanlıklar içeren bu davranışları devlet eliyle savuşturmak için, şehit kanlarıyla bezenen haysiyetli bir mücadele vermektedir.

Bu sebeble haini ve ihaneti; mağdur ve mazlum gösteren, hal ve hareketlerin Türk Milleti’nin bölücülükle mücadelesindeki şevkini kurmaya yönelik olduğunu düşünüyorum.

Yeryüzünde gelişmiş yada gelişmemiş hiç bir idari sistemde hainin ve ihanetin, bu derece meşrulaştırılmaya çalışıldığını göremezsiniz. Bunun istinası gelişmelere bakılırsa Türkiye gibi gözükmektedir.

Amerikalı tarihçi Justin McCarthy, Balkanların elimizden çıkışı süresince Batı’nın bize ve dünyaya yalan söylediğini ifade ederek kesin bir hüküm koyuyor “Batı Yalancıdır”

Şimdi yine birçok olayda olduğu Türk Milletine ve dünya kamuoyuna; uluslararası güçler ve yerli işbirlikçileri tarafından, ayrılıkçı terörü meşrulaştırma adına yalan söylenerek, kara bir propaganda yapılmaktadır.

Herkese şunu iyi bilmelidir ki; Türk Milleti kendisine karşı yürütülen operasyonları algılama yeteneğine sahiptir. Ne terörizmin siyasal kanadının dağa çıkışında haklılık vardır ne de namazında niyazında bir portrede bize sunulan binlerce kişinin katili bölücübaşının, mazur görülebilecek yanı vardır.

Türk Milleti; ihaneti af ve mazur görme yoluyla kabullendirme çabasında olanlara, Türk tarihinin ihanet konusundaki yanlışlarınıda bilerek ve vakit çok geç olmadan “net” cevabını vermelidir.