Cumhuriyetimizin 84. Yıldönümü kutlamalarını geride bıraktık. Cumhuriyete bağlılık ve saygı; Türk tarihine saygıdır. Cumhuriyetimiz Milli Mücadelenin tacıdır.
Bu Cumhuriyeti bedel ödeyerek kurduk. Onun bunun izni ile gerçekleştirmedik. Kimseye de Türkiye ve Türk milleti dışında ayrı bir devlet ve millet taahhüdünde bulunmadık. Herkese düşen görev, şehit kanları ile sulanmış bu vatandan yükselen Cumhuriyete bağlılıktır ve ona vatandaş olabilmektir.
Anadolu’dan kovduğumuz Batılı emperyalist güçlere tekrar davetiye çıkarmamak için Cumhuriyeti ve milli devletimizi korumak zorundayız. Milli şuur nihayet uyanmıştır. İnşallah yeniden uyku dönemine girmez.
Cumhuriyet mi, yoksa demokrasi mi ayırımı yapılamaz. Bunlar bizim için bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Tavuk mu, yumurta mı hikayelerine saplanmayalım. Bazı ülkeler demokrasisiz Cumhuriyet; bazıları da Cumhuriyetsiz demokrasi olabilir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhuriyet, demokrasi ve milliyetçilik temelleri üzerinde yükselmiştir.
Bu Cumhuriyet Bayramında büyük bir coşku yaşadık. Bu arada aziz şehitlerimizi de unutmadık. Bu bayramda Türk olan ve “Ne mutlu Türküm diyene” reklamları veren gazetelerimiz oldu.
Bir Ermeni vatandaşımızın cenazesini saatlerce canlı yayında verenler, “Hepimiz Ermeniyiz” pankartlarıyla yürüyen daha önce örgütlenmiş toplulukları uzun uzun bize seyrettirenler, milli ve üniter yapıyla, milli kimlikle kavgalı olanlar, birden Türk oluverdiler. Keşke öyle kalabilseler.
Cumhuriyete numara takan anti-Atatürk, anti-Türk ve anti-devletçi bir tavır takınıp milli bağımsızlık ve milliyetçiliği dışlayan bazı liboş takımı yanlışlarından bir türlü sıyrılamıyor. Devletsiz ve milletsiz ferdi esas alan bunlar, milli menfaatlere sarılmayı küçümsüyorlar ve Cumhuriyetimizi 1930 model bir araba gibi görüyorlar.
Günümüzde milli varlığımızı tehdit eden iç ve dış tehdit ve kuşatmalar ve tuzaklar ortada iken; sınırlar tartıştırılırken; gelir dağılımı bozukluklarını, demokrasi ve özgürlüğün yeterli olmadığını ve yoksulluğu birinci plana çıkarıp tartışmak aslında tehlikeyi kurtuluş gibi görmektir.
İran’a ABD müdahalesi, İsrail’in Suriye’yi tehdidi, Irak’ın Kuzey’indeki devletleşme çabaları, bölücü ve ırkçı terör gündemde iken; Dünya yeni bir küresel savaş ortamına itilirken liboş takımı sorunsuz Batılı ülkelerinin demokrasisini arıyor. Bulutların üzerinde şato kuruyor.
Milli ve üniter devletin hedef alındığı, devletin yapısının değiştirilerek Türkiye’nin Türkiye olmaktan çıkarılmak istendiği bir ortamda bulutların üzerine çıkarak bazı konuları tartışamayız. Buna laiklik de, Cumhuriyeti sadece dans eden Atatürkle özdeşleştirmek de dahildir.
Cumhuriyetin ikincisinin özlemi içinde olanlar, XVI. yüzyıl düşünürü Thomas More’a benziyorlar. Bu düşünür de içinde bulunduğu karmaşa ortamından kurtulmak ve kendine göre ideal bir toplum yaratabilmek uğruna Atlantik’te hayali bir toplum projesini canlandırmış ve kitabın ismine de “Ütopya” demişti.
Bunlar bana More’un devamcıları gibi geliyor. İngiltere’nin demokratik bir ülke, ama bir Cumhuriyet olmadığına işaret edilerek neredeyse bizim de Cumhuriyet’ten vazgeçip Cumhuriyetsiz demokrasi olmamız bekleniyor.
Eğer bu satırların yazarı dıştan kumandalı ve bazı yerlere hizmet eden bazıları gibi olsaydı; Cumhuriyete numara takanları ve sadece Cumhuriyet ve Türklük karşıtı oldukları için onlarla iş birliği yapan, sağdan ve soldan bazılarını takdir de edebilirdi.
Bu demokrat, özgürlükçü görünüp insan haklarını kullananlar; neden vatandaşlarımıza Avrupa’da uygulanan işkenceleri, baskıları, saldırıları gündem maddesi yapmazlar.
Cumhuriyeti ve şehitleri anmak için toplanıp terörü protesto eden vatandaşlarımızın Belçika’da bir öldürülmediği kaldı. Onlara sözde Ermeni soykırımının hesabı sorulmaya kalkıldı. Bölücülerin desteklenmesi istendi.
Almanya’dan Avusturya’ya kadar Avrupa insan hakları ihlalleri ile doldu. Cumhuriyete numara takanların derdi ise; Atatürk, milli devlet, üniter yapı, milli kimlik ve ferdi tekleştirmek oldu. Amaç farklılıkların kutsallaştırılmasıdır. Böylece Türkiye Lübnanlaştırılacaktır. Bunların hizmeti muhakkak ki mükafatlandırılır.