Çağın Hastalığı ‘Aşırı Şişmanlık’

115

 

Endokrinoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. RAMİS ÇOLAK ile Çağın hastalığı ‘aşırı şişmanlık’ üzerine konuştuk.

Oğuz Çetinoğlu: Endokrinoloji Ana Bilim Dalı ‘nın ilgi alanı hakkında bilgi verir misiniz?
Prof. Dr. Ramis Çolak: Endokrin kelimesinin anlamı hormon hastalıkları demektir.  Endokrinoloji vücudumuzda salgılanan hormonlar, iç salgı bezleri ve metabolizma hastalıklarının teşhis ve tedavisiyle uğraşır. ‘İç salgı bezleri’ denilince veya ‘endokrin sistem’ denilince hipotalamus, pineal bez-melatonin, hipofiz, tiroid bezi, paratiroid bezi, böbrek üstü bezi (Adrenal), over (yumurtalık) ve testis bezleri anlaşılır. Bu bezlerin salgıladıkları hormonlar, bu bezlerde oluşan tümörler ve bu bezlerden salgılanan hormonların azlığı ve fazlalığı önemli hastalıklar yapar. Endokrinoloji ayrıca şeker hastalığı, obezite (şişmanlık), kan yağları (kolesterol ve trigliserid), ürik asit yüksekliği, metabolik sendrom, vitaminler, beslenme, diyet ve osteoporoz (kemik erimesi) gibi metabolik hastalıklar teşhis ve tedavisini yapar
Çetinoğlu: Endokrinoloji ilmi ile hangi hastalıklar tedavi edilebiliyor? Hastalıkların halk arasındaki isimlerini de lütfederek bilgi verir misiniz?  
Çolak: En önemlileri şöylece belirtilebilir: 
1- Hipofiz (Hipofiz Bezi Hastalıkları) Boy kısalığı ve büyüme hormon eksikliği, Hipofiz bezi yetmezliği (Hipopituitarizm), Prolaktin hormon fazlalığı (Prolaktinoma), Büyüme hormon fazlalığı (Akromegali), Diabetes insipidus (Şekersiz şeker hastalığı), 
2- Paratiroid bezi ve hormonları, Paratiroid hormon fazlalığı (Hiperparatiroidi), Paratiroid hormon azlığı (Hipoparatiroidi)  
3- Böbreküstü bezi (Adrenal bez) ve Hormonları: Böbreküstü bezi hastalıkları, Kortizol hormon fazlalığı (Cushing Sendromu), Kortizol hormon azlığı (Addison Hastalığı), Aldosteron hormon fazlalığı (Aldosteronizm), Adrenalin hormon fazla salgısı (Feokromasitoma)
4- Testis ve hormonları: Testis, hormonları ve hastalıkları, Testesteron eksikliği (Hipogonadizm), Erkekte meme büyümesi (Jinekomasti), Ereksiyon problemi ve empotans, testis ve penis küçüklüğü, sakal çıkmaması
5- Over (Yumurtalık) ve hormonları:   Yumurtalık (Over) hormonları ve bozuklukları, kadınlarda cinsî hormon yetmezliği (Hipogonadizm), tüylenme (Hirsütizm), polikistik over sendromu ve menopoz.
6- Tiroid bezi (Guatr) ve hormonları: Tiroid bezi ve görevleri, Guatr, tiroid bezinin fazla çalışması (Hipertiroidi, zehirli guatr), tiroid bezinin az çalışması (Hipotiroidi-Hashimoto), Nodüler guatr-nodül, tiroid kanserleri, hashimoto hastalığı, tiroidit-tiroid bezi iltihabı.
6- Obezite, beslenme, diyet, metabolik sendrom.
7- Şeker hastalığı-diyabet, şeker düşmesi-hipoglisemi.
8- Kemik erimesi-osteoporoz.
9- Ürik asit, kolesterol ve trigliserit yüksekliği.
Çetinoğlu: ‘Obezite’ olarak da anılan şişmanlık konusunda genel bilgi lütfeder misiniz?
Çolak: Obezite, Latince ‘obezus’ kelimesinden türetilmiştir. ‘Şişman’ karşılığı olarak kullanılan ‘obezus’, iyi beslenmiş anlamına gelir. İngilizcede ise, ‘obezity’ şişmanlık, ‘obeze’ çok şişman, ‘overweight’ fazla ağırlık, tartıda fazla gelen miktar, şişmanlık anlamındadır. 
Obezite, yağ dokusunun vücut ağırlığına oranla patolojik olarak artması şeklinde tanımlanmaktadır. 
Dünya Sağlık Teşkilatı (DST): ‘Sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal ve aşırı yağ birikmesi’ olarak tanımlamaktadır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının % 15-18’i, kadınlarda ise % 20-25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Erkeklerde bu oranının % 25, kadınlarda ise % 30’un üzerine çıkması durumu ‘obezite’ olarak tanımlanmaktadır. Davranış bozukluğunun olduğu, Endokrin ve Metabolik değişikliklerle karakterize kompleks, multifaktöryel bir hastalıktır. Obezite, enerji alımının enerji tüketiminden daha fazla olduğu durumlarda yağ dokusunun artmasıyla ortaya çıkan sosyal, psikolojik ve ciddî tıbbî problem oluşturabilen önemli bir sağlık problemidir 
Şişmanlık, tekrarlayıcı ve devamlı (Kronik) bir hastalıktır. Şişmanlık, çok eski çağlarda bir hastalık olarak algılanmamakta, hatta sağlık ve güç simgesi olarak görülmekteydi. Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen eski çağlara ait kadın heykellerinin hep şişman olması bu inanışın güzel bir örneğidir. Ancak şişmanlığın bir hastalık olduğu, yapılan birçok ilmî araştırma ile ortaya konmuş bir gerçektir. Kilo veren kişi düzenli beslenme uygulamaz veya egzersizi azaltırsa tekrar kilo alır. Bu sebeple şişmanlık, tekrarlama özelliği olan bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. 
Şişmanlık, tüm dünyada yaygın bir sağlıktır. Gelişmiş batı ülkelerinde daha yaygındır ve bu ülkelerdeki gelir seviyesi düşük kişilerde daha fazla görülür. Az gelişmiş ülkelerde ise orta ve yüksek gelirli kesimlerde daha sık ortaya çıkar. Dünyada 315.000.000 insan şişman, 750.000.000 insan ise aşırı kiloludur. Diğer bir deyişle dünyada 1.100.000.000 insan aşırı kilolu veya şişmandır. DST 2015 yılında Obez sayısının: 700.000.000’u ve fazla kilolu sayısının: 2.300.000.000’a ulaşacağı tahmin etmektedir. Son 20 yılda gelişmiş ülkelerde şişmanlık büyük bir patlama yapmış ve yüksek oranlara ulaşmıştır. Bu ülkelerde erişkin yaşlardaki kişilerde şişmanlık sıklığı ortalama % 20’ye ulaşmıştır. Yani her 5 kişiden biri şişmandır. Doğu Avrupa’da ise % 35,5 gibi daha yüksek bir orana ulaşır. Şişmanlığın en fazla görüldüğü ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nde toplumun 3’te 2’si aşırı kilolu veya şişmandır. ABD’de 1980’den bu yana şişmanlık % 75’in üzerinde artış göstermiştir.
Türkiye’de şişmanlık sıklığı: 2010 yılında sonuçları açıklanan TURDEP-2 çalışmasında Türkiye’de obezite sıklığı %3 2 bulunmuştur. TUİK-2010 verilerine göre Türkiye’de 20 yaş nüfus:  48.567.099 (% 65,9) olarak kabul edilirse, obez nüfus (% 32,2): 15.634.598 kişidir. Erkeklerde kilo fazlalığının, kadınlarda ise obezitenin daha yaygın olduğu dikkati çekmektedir. Bel çevresine göre değerlendirilen visseral obezitenin ise kadınlarda % 49,9, erkeklerde % 17 genel olarak ise % 35 olarak bulunmuştur. Genel olarak erişkin yaşlardaki Türk toplumunun 3’e 2’si kilolu veya obezdir Son 10 yıl içerisinde obezitede % 44’lük bir artış olmasına rağmen aynı çalışmada diyabet gelişme riskinin ise % 90 oranında arttığını belirtti. Bu rakamlarla Dünya Sağlık Teşkilatı’nın 2030 yılı için öngördüğü diyabet oranını 12 yılda aşmıştır.
Çetinoğlu: Aşırı kilolu olmak, hatalı şahsi beslenme tercihlerinin sonucu mudur, genetik yapı gereği midir? Aşırı kilolu olmanın diğer sebepleri hakkında da bilgi verir misiniz?
Çolak: Sebebi tam olarak açıklığa kavuşturulamamış olmakla beraber, şişmanlığın oluşumunda anne ve babamızdan aldığımız genetik yük, yaktığımızdan fazla besin almak ve hareketsizlik önemli rol oynar. Obeziteye sebep olan etmenler tam olarak açıklanamamakla birlikte aşırı ve yanlış beslenme ve fizikî aktivite yetersizliği obezitenin en önemli sebepleri olarak kabul edilmektedir. Bu faktörlerin yanısıra genetik, biyokimya ve çevre ile ilgili sebepler, nörolojik, fizyolojik, sosyo-kültürel ve psikolojik pek çok faktör birbiri ile ilişkili olarak obezite oluşumuna sebep olmaktadır. Bütün dünyada özellikle çocukluk çağı obezitesindeki artışın sâdece genetik yapıdaki değişikliklerle açıklanamayacak derecede fazla olması sebebiyle, obezitenin oluşumunda çevre faktörlerinin rolünün ön planda olduğu kabul edilmektedir. 
Çetinoğlu: Şişmanlığın aile ile bağlantısı var mı?
Çolak: Şişmanlığın aileyle ilintili olduğu yıllardır bilinen bir gerçektir. Anne ve babamızdan aldığımız genetik yük de kilo alımının önemli bir sebebidir. Anne ve babanın şişman olması veya şeker hastası bir anneden doğmak da kilo alma açısından risk anlamına gelir. Vücut ağırlığını kontrol eden bazı genler vardır ancak çocuk ve adölesanda görülen obezitenin % 1’den azı genetik bir hastalıktır. Yapılan ilmî çalışmalar vücut ağılığında % 30-70 oranındaki değişikliklerin, genetik faktörlere bağlı olduğunu göstermiştir. Anne ve babası şişman olan çocukların % 25 ‘inin şişman olması kalıtım veya genetiğin şişmanlığın ortaya çıkmasında ne kadar önemli olduğunu gösterir. Anne ve babası şişman olan kişilerin çocuklarında, şişmanlık daha sık görülür. Şişman bir kişinin çocuklarının şişman olma ihtimali olmayan bir kişiye göre 2-3 kat daha fazladır.   Aile üyeleri, sâdece genleri paylaşmazlar, aynı zamanda obeziteye katkıda bulunan beslenme alışkanlıklarını ve hayat tarzını da paylaşırlar. Anne ve babanın şişman olması, ailedeki hareketsiz hayat biçimi ve ailedeki yanlış beslenme alışkanlığı, çocuklarda şişmanlık görülmesinin önemli sebepleridir. 
Çetinoğlu: İkizlerde şişmanlık konusu da incelenmiş olmalı…
Çolak: İkizler ve evlat edinilen çocuklarda yapılan çalışmalarda çekirdek ailelerde obezite geçişi % 30-50, evlat edinilen çocuklarda % 10-30, ikizlerde ise % 50-80 arasındadır. Çocuğun obez olma ihtimali; her iki aile obez ise % 80, sadece biri obez ise % 40, her ikisi de obez değilse % 14’dür. İkizlerden biri obez ise diğerin de obezite görülme riski monozigotlarda dizigotlara göre daha fazladır. Tek yumurta ikizleri, eğer benzer şartlarda yaşıyorlarsa vücut ağırlıkları aşağı yukarı 1 kg kadar oynar. Eğer hayat şartları çok farklı ise yalnız 2-3 kiloluk bir fark gösterirler. Bu kısmen çocukluk çağında kazandıkları yeni alışkanlıklardan doğar. Fakat ikizler arasında bu yakın benzerliğin genetik olarak kontrol edildiğine inanılmaktadır.
Çetinoğlu: Sosyal ilişkilerle obezite arasında bir bağ var mı?
Çolak: Sosyal ilişkiler, obezite üzerinde şaşırtıcı biçimde güçlü rol oynamaktadır. Ailesi veya yakın arkadaşları şişman olanlarda obezite ihtimalinin daha fazla olduğu bilinmektedir. California Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, araştırmanın şaşırtıcı sonuçlarından birinin de yüzlerce kilometre uzakta olan arkadaşların bile kilo durumunu etkileyebilmesidir. Araştırmaya göre, bir arkadaşı obez olanın aşırı şişman olma olasılığı % 57, kardeşi obez olanın % 40, eşi obez olanınsa % 37 oranında artıyor. Çok yakın arkadaşlıklarda ise risk üçe katlanıyor.
Obezitenin oluşmasında genetik yatkınlığın yanında çevre ile ilgili faktörler, davranış faktörleri, hayat tarzı da etkilidir.
Çevre ile ilgili faktörler: Şişmanların fazla yeme isteğinin ve beslenme biçiminin aile çevresinden edinilen bir alışkanlık olduğu ileri sürülmektedir. Çocuklar için, yeme genellikle sosyal bir durumdur, aileyi, diğer gençleri, akranları içeren diğer insanları gözlemleyerek kendi yeme davranışını ve tercihini oluşturur. Çocukların yiyecek tercihleri, ailelerinin yeme davranışlarından ve yiyecek seçim tercihleri ile şekillenir. Çocukluk çağında obezite gelişiminde anne-babanın beslenme tarzı, öğün sayısı, günlük aktivite şekli etkili olurken, okul çağı ve adolesan dönemde bireyin gününün büyük bir kısmını geçirdiği eğitim merkezindeki kantin ve yemekhanelerde sunulan besinlerin içerikleri ile eğitim programları, önerilen fizik aktivitenin yeri etiolojide etkili olmaktadır.
Davranışla İlgili Faktörler: Diyet ve Yeme Alışkanlıkları: Çocukluktan itibaren başlayan yanlış ve dengesiz beslenme alışkanlıkları sonucu ortaya çıkan problemlerin başında şişmanlık gelmektedir. Hayatın ilk birkaç yılında yeni yağ hücrelerinin oluşum hızı özellikle fazladır. Yağ depolanması hızlandıkça yağ hücrelerinin sayısı da artar. Şişman çocuklarda yağ hücrelerinin sayısı çok defa normal çocuklardakinin yaklaşık üç katı kadardır. 
Obezitede en önemli faktör hızlı ve fazla yeme davranışıdır. Bugün, toplumların beslenmesinde yağdan, sukrozdan, sodyumdan zengin, posadan fakir bir diyetin yer aldığı görülmekte, işlem görmemiş gıdaların tüketimi giderek azalmaktadır. Esas problemin, diyetin yağ ve karbonhidrat kısmındaki dengesizlikten kaynaklandığı ve beslenme bilgisi ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Aşırı kilolu çocukların diyetlerinde fazla enerjiyi yağdan aldıkları belirtilmektedir. Bebeklik dönemindeki beslenme şekli çocuğun ileri yıllardaki beslenme alışkanlığını belirler. Anne sütü ile beslenmenin obezite oluşumunu önleyici etkisi iyi bilinmektedir. Çocuk her ağladığında biberon ile süt vermek, muhallebi gibi kaloriden zengin besinlere erken başlamak ve bunları fazla miktarda vermek çocuklarda şişmanlığa yol açan yanlış uygulamalardır. Hızlı yeme ve az çiğneme de obezite oluşumunda kolaylaştırıcı faktörlerdir. Modern yaşamın getirdiği beslenme alışkanlığında kalori ve yağ yoğunluğunun fazla oluşu (fast food tarzı beslenme) obezite sıklığının artışında bir risk faktörüdür. Günde üç ya da daha fazla beslenen ve öğünlerini düzenli tüketen kişilerde, günde bir veya iki defa düzensiz beslenen kişilerden daha az sıklıkta obeziteye rastlanmaktadır
Fizikî Aktivite (FA): Sedanter hayat biçiminin bir uzantısı obezitedir. Obezite genellikle düşük FA ile beraberlik göstermektedir. Her türlü fizikî aktivite enerji harcamasını gerektirir. Fizikî aktivite ile enerji harcaması arasındaki etkileşim şişmanlığın oluşmasında önemli rol oynar. Düşük düzeyde FA’nin obezitenin sebebi olmaktan çok sonucu olduğu da düşünülebilir. Fizikî olarak inaktif bir hayat yaşayanlar veya inaktif hâle gelenler, genellikle aktif kişilere göre daha obezdir. Hareketsizlik, obezite sebebi olarak gözlenmekte, obezite ise hareket eksikliğine yol açarak kısır bir döngü oluşturmaktadır. Televizyon seyretmek ile obezite arasında pozitif ilişki bulunmuştur. Televizyon seyretmek ile vücut yağ dağılımı ve total vücut yağı arasında bir ilişki olduğu da saptanmıştır. Televizyon reklamları, kişinin tükettiği gıdanın nitelik ve niceliklerini etkilemekte, obeziteye yol açan kötü diyet alışkanlıklarına yol açmaktadır. Televizyon seyretme süresi boyunca kişilerin ana öğünlerine ilaveten ara öğün yaptıkları sıkça görülmüştür. Televizyon seyretme süresi fazlalaştıkça kişinin oturma süresi artmakta, bu da BKI’ inde artışa yol açmaktadır. Obezite sıklığı, 4 saatten daha fazla televizyon izleyen çocuklarda, 1 veya 1 saatten daha az televizyon izleyen çocuklara göre daha yüksek olarak saptanmıştır. Televizyon izleyen çocukların hiç reklâm izlemeyenlerden daha fazla şekerli gıda tüketmeyi tercih ettiklerini gözlemlenmiştir. 
Psikolojik Faktörler: Bazı çocuklarda psikolojik problemlere tepki olarak aşırı iştahsızlık görülebileceği gibi, bazılarında bu tepki fazla yeme şeklinde ortaya çıkar. Anne baba ve çocuk arasındaki ilişkiler, ev ortamındaki problemler, arkadaş grupları tarafından kabul edilmeme, derslerdeki başarısızlıklar bireyin ruhî yapısını etkileyerek beslenme bozukluklarına sebep olmaktadır. Obez çocuklarda özellikle puberte döneminde arkadaş edinememe, grup faaliyetlerine katılmama gibi ortaya çıkan psikolojik bozukluklar çocuğun obezite derecesini arttırmaktadır. Psikanalitik kurama göre fazla yeme, psikoseksüel gelişmenin oral dönemine bağlı kalmasından kaynaklanır. Yemek yeme, parmak emme gibi oral etkinlikler erken yaşlarda yakınlığa ve sevgiye eşdeğerdir. Daha sonraki yaşlarda sevgi ve güvenliğe olan gereksinim doyurulmamışsa, oburluk bunların yerine geçer. Yaşam üzücü ise, kişi yiyeceği duygularını doyurmak için kullanır. Çocuklarının her ağlama ve rahatsızlığına her zaman meme veya biberonla cevap veren anneler, böylece onların oral doyum ve hayat açlığını şartlandırarak ileride stres altında kaldığında oral doyum aramasına neden olur 
Obezitenin oluşmasında başlıca risk faktörleri şöylece sıralanabilir:
Yaş, Cinsiyet,  Eğitim seviyesi, Medenî durum,  Doğum sayısı ve doğumlar arası süre,  Sosyo – kültürel etmenler, Gelir durumu, Hormonal ve metabolik etmenler, Genetik etmenler, Psikolojik problemler, Yetersiz fizikî aktivite, Aşırı ve yanlış beslenme alışkanlıkları, Sık aralıklarla çok düşük enerjili diyetler uygulama, Sigara- alkol kullanma durumu, Kullanılan bazı ilaçlar (antideprasanlar vb. 
Çetinoğlu: Aşırı kilo almanın sebeplerinden birinin de doyum hissinin zayıflaması olduğu biliniyor. Bu konudaki yorumunuzu lütfeder misiniz? 
Çolak: Doyum hissinin zayıflaması diye bir durum söz konusu değildir. Beslenme alışkanlığı çocukluktan itibaren kazanılmış bir davranış şeklidir. Kazanılmış yanlış beslenme alışkanlıkları ileriki dönemde kendini beslenme düzensizliği, hatalı beslenme şeklinin oluşmasına yol açıyor.
Çetinoğlu: Ailevî alışkanlıkların ve şahsî hatalı tercihlerin sonucu olarak oluşan aşırı kiloları, ‘kader’ olarak kabullenmek söz konusu olabilir mi?
Çolak: Kesinlikle hayır! Yapılan her hatalı tercihi kaderle izah etmek, yaptığının hatalı olduğunu bilmekte ve suçluluk duygusunu azaltmak için kendi yaptığı yanlışlara ortak aramaktan ibarettir. Eğer her yapılanı keder ile izah etmeye kalkarsak, insanı meleklerden ayıran iyi ve kötüyü seçme iradesini, insanın yaptıklarından sorumlu tutulması ve bunun sonucu cennetle ödüllendirilmeyi, cehennemle cezalandırılmayı nasıl izah edeceğiz.
Çetinoğlu: Genetik yapının sonucu olan aşırı kilolar da iradî disiplinlerle önlenebilir mi? 
Çolak: Eğer bir genetik bozukluğa bağlı hormon eksikliği veya fazlalığı oluşturan bir durum varsa önce bu hormanal bozukluğun düzeltilmesi gereklidir. Eğer hormonal bir bozukluk yoksa çevre ile ilgili faktörler eklenmeden tek başına genetik yatkınlığın olması obezite oluşumu için yeterli değildir. Genetik mirası reddetme imkânımız olmadığına göre, obezite ile mücadelede önemli olan çevre ile ilgili faktörlerle mümkündür. Sağlıklı bir beslenme düzeni ve hareketli bir hayat tarzı ile obezitenin önlenmesi ve eğer oluşmuşsa tedavisi mümkünüdür. 
Çetinoğlu: İlerideki yaşlarda kilolu olabileceklerin çocukluk ve gençlik yaşlarında teşhisi mümkün mü?
Çolak: İleri yaşlarda kişinin obez olup olmayacağını tespit edebilecek bir laboratuar parametresi ile gösteren bir test yoktur. Ancak çocukluktan itibaren obezite oluşumunda risk gruplarını tespit etmek ve buna göre tedbir almak mümkündür.   Çocuklukta obezite hayatın ilk yılı, 5-6 yaş arası ve puberte döneminde artış göstermektedir. Obez çocukların 1/3’ü, obez adolesanların ise % 80’i erişkin yaşa ulaştıklarında da obez kalmaktadırlar. Diğer yandan erişkin yaşlarda görülen obezite vakalarının % 30 kadarında başlangıcın çocukluk çağlarına dayandığı bilinmektedir. Düşük veya iri doğum ağırlıklı bebeklerin çocukluk ve erişkin dönemde obez olma riskleri yüksektir. Çocukluk obezitesi ile ilgili ilk ortam aile ortamıdır. Ailenin obez olma durumu, sosyo-ekonomik durumu, ailenin eğitim seviyesi ve aile tipi çocukluk obezitesi ile ilgilidir. Ayrıca televizyon önünde geçen zaman ve o anda yenen yiyeceklerde bu konuda obez olmayı etkiler. Küçük çocuklarda düzenli yeme alışkanlığı aileler ve bakıcılar tarafından üstlenildiği için önemli bir rol oynarlar. Ailenin yeme tercihleri, evdeki yemek çeşitleri, yeme şekli obezitenin oluşup oluşmamasında etkili bir role sahip olan hissî çevre etkenlerindendir
Çetinoğlu: Caydırıcı olabilmek bakımından, aşırı kilolu insanların karşılaşacağı problemler hakkında bilgi lütfeder misiniz?
Çolak: Obezite; vücut sistemleri (endokrin sistem, kardiyovasküler sistem, solunum sistemi, gastrointestinal sistem, deri, genitoüriner sistem, kas iskelet sistemi) ve psiko-sosyal durum üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilerden dolayı pek çok sağlık problemlerine sebep olmaktadır. Obezitenin çeşitli hastalıklarla ilişkisi bilinmekte olup morbidite ve mortaliteyi artırıcı etkisi de ortaya konulmuştur. Fazla kiloluluğun Avrupa’da yılda yaklaşık 300.000 kişinin ölümünden sorumlu olduğu rapor edilmiştir.  
Obezitenin sebep olduğu sağlık sorunları şöylece sıralanabilir: İnsülin direnci – Hiperinsülinemi, Tip 2 Diabetes Mellitus, Hipertansiyon, Koroner arter hastalığı,  Hiperlipidemi – Hipertrigliseridemi, Metabolik sendrom,  Safra kesesi hastalıkları, Bazı kanser türleri (kadınlarda safra kesesi, endometriyum, yumurtalık ve meme kanserleri, erkeklerde ise kolon ve prostat kanserleri), Osteoartrit, Felç, Uyku apnesi, Karaciğer yağlanması, Astım, Solunum zorluğu, Gebelik komplikasyonları, Menstruasyon düzensizlikleri, Aşırı kıllanma, Ameliyat risklerinin artması, Ruhî problemler (Anoreksiya Nevroza- (yemek yememe) veya Blumia Nevroza- (kusarak yediği besinlerden yararlanmama), Binge Eating (tıkınırcasına yeme),  gece yeme sendromu gibi ortaya çıkabilir veya bir şeyi daha fazla yiyerek psikolojik doyum sağlamaya çalışma), Mikroalbüminür. Sosyal uyumsuzluklar.
Özellikle sık aralıklarla ağırlık kaybetme ve kazanma sonucunda deri altı yağ dokusunun fazla olmasısebebiyle deri enfeksiyonları, kasıklarda ve ayaklarda mantar enfeksiyonları, Kas-iskelet sistemi problemleri… 
Görüldüğü gibi şişmanlığın vücutta neredeyse bozmadığı organ yoktur. Bunlar 
içinde kalp, tansiyon ve şeker hastalığı hayatı kısaltan önemli hastalıklardır. 
Kadınlarda 18 yaşından, erkeklerde ise 20 yaşından sonra kilo alınması şeker 
hastalığı riskini artırmaktadır. Kilo alımı ile hipertansiyon arasında da kuvvetli bir 
ilişki vardır. Şişman hastaların % 60’ında hipertansiyon vardır. 
Şişman kişilerde kalp ve damar hastalıklarından dolayı ölüm oranı şişman olmayan kişilere göre 4 kat fazladır. 
Şişman hastalarda safra kesesi taşı, safra kesesi iltihabı, karaciğer yağlanması ve reflü özofajit denen midedeki asidin yemek borusuna kaçması hastalığı daha sık görülür. Safra kesesi taşı, şişman hastalarda şişman olmayanlara göre 3 kat daha fazla oluşur. 
Uykuda nefes durması da (apne) şişmanlarda sık görülür. Bu hastalarda uyku sırasında üst solunum yollarındaki tıkanma sebebiyle nefes kesilir ve bu sebeple hasta gece uyuyamaz ve gündüz uykulu vaziyette dolaşır. Astım ve solunum yolu enfeksiyonları da şişmanlarda daha sık görülür. 
Bazı kanserler şişman kişilerde daha fazla görülür. Kadınlarda meme, rahim ve safra kesesi kanseri, erkeklerde ise kalınbağırsak, rektum ve prostat kanseri sıklığı fazladır.
Şişman kadınlarda âdetlerde düzensizlik ve yumurtlamada bozukluklar olur. Bu sebeple çocuk yapma şansı azalır. Daha önce sözünü ettiğimiz, yumurtalarda kistlerin ortaya çıktığı polikistik over  endromu şişman kadınlarda daha sık ortaya çıkar. Erkeklerde ise cinsî istekte ve testosteron düzeylerinde azalma gözlenir. Kadınlarda ise kanda erkeklik hormonu olarak bilinen testosteron hormonunda artış ve buna bağlı olarak tüylenme görülebilir. 
Şişman kişilerde özgüvende azalma, aşağılık duygusu, sosyal hayattan uzaklaşma, sıkıntı anksiyete ve depresyon gibi psikolojik bozukluklar sık görülür. Ciltte bakteri veya mantarların yol açtığı iltihap ve çatlamalar, şişman kişiler de daha fazla olur. Sellülit ve kıl kökü iltihabı da şişman kişilerde fazladır. Şişman kişilerde, dizlerde ve kalça ekleminde kireçlenme, topuk dikeni, gut, ve bel ağrıları daha sık görülür. Şişman hastalarda, birlikte ortaya çıkan şeker hastalığı ve tansiyon yüksekliği nedeniyle daha fazla felç görülür. Şişman kadınlarda, gebelik süresince tansiyon yükselmesi, iri bebek doğurma ve doğum sırasında zorluk daha sıktır. 
Şişman kişilerde ameliyatlar daha tehlikelidir. Ameliyat sonrası yara iyileşmesinde gecikme, yara enfeksiyonu, bacak damarlarında pıhtılaşma, akciğere pıhtı atması ve zatürree daha sık görülür.  Varis, bacak toplardamarlarında kan birikmesi ve ödem daha sıktır.
Şişman kişilerde böbrek hasarı daha sık oluşur. Şişman erkeklerin % 29.3’ünde normalde olmaması gereken idrarla protein atılımının olduğu saptanmıştır. Bu anormalliğin veya hastalığın şişman kişilerdeki insülin yüksekliği sebebiyle ortaya çıktığı ileri sürülmüştür. 
Şişmanların vücut direnci düşüktür. Şişman kişiler büyük cüsselerine rağmen daha kolay hasta olurlar, enfeksiyonlara ve iltihaplara daha fazla yakalanırlar ve ameliyat sonrası yaralarının iyileşmesi daha zordur.

 

 

Önceki İçerikNereye Gidiyoruz? -2
Sonraki İçerikGebze Fatih ile Marka oluyor
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.