Kamu Çalışanları Vakfı Antalya Şubesinin düzenlediği “Küreselleşmenin Doğurduğu Sonuçlar” konulu toplantıda Sayın Ramazan Kurtoğlu ile beraber konuşmacı olarak bulundum. Oldukça kaliteli bir iştirakçi kitlesi önünde konuyu ele aldık. Vakıf başkanı Sayın Mustafa Patat ve arkadaşlarını tebrik ediyor, başarılar diliyorum.
Bu vesileyle Antalya ve çevresi hakkında yeni bir takım üzücü bilgiler edindim. Sahil şeridimizin birçok yerinde olduğu gibi yabancılara öyle satışlar yapılmış ki; çevrede Rus, Alman ve İngiliz bölgeleri doğmuş. İşin üzücü tarafı, bazı Uzakdoğu ülkelerinin kullanıldığı gibi bir fuhuş sektörü ortaya çıkmış. İnsanlarımız para ve yurt dışına çıkma vaatleriyle kandırılıyorlar. Misyonerlik faaliyetlerine ise; zaten kendi elimizle imkân hazırlamışız. Demek ki; muhafazakâr iktidar olmak bunu gerektiriyor.
Elimde 28 Kasım 2000 tarihli Sabah Gazetesi var. Bazı nüshaları ve bilgileri saklamak gerçekten faydalı oluyor. Gazetenin 24. sayfasında zamanın MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un ve yardımcısının geniş bir mülâkatı yer alıyor. Bugün açısından oldukça ibret verici ve düşündürücüdür. Bu mülâkatta “Kürtçe TV Gerekli” başlığı atılmış. Bugün bizce son derece yanlış bir uygulama olan TRT 6’nın ve birçok açılımın nerelerden desteklendiği daha rahat anlaşılıyor. Anlayış kamudaki bürokrasinin çarpıklıklarını sergiliyor. Bugün, dün yapılan yanlışlar bir bir ortaya çıkıyor. Bazı kamu görevlilerinin şu yanlışı yaptığını hep gördük: “Komünizmi getireceksek; bizim kontrolümüzde gelir. Kürtçülük yapılacaksa veya sözüm ona kullanılacaksa; bunu ırkçı partilere bırakamayız, biz âlâsını yaparız. Böylece kontrol altına alınmış olur.” Eski müsteşar “Apo’yu getiren de biziz, asılmaması için en büyük mücadeleyi veren de biziz ve “Apo’yu biz neden kullanmayalım?” diyor. Bugün Kürtçe’yi ve Apo’yu Türkiye’ye karşı kimler kullanıyor? Ve işin acı tarafı kimler kullanılıyor? Çağdaşlaşma yerine Batıcı olursanız; kıblenin de yönü değişir. Milli çıkarlarınızı koruyamazsınız. Mustafa Kemal Batıcı olsaydı; mandacı olur, Milli Mücadeleye de ihtiyaç duymazdı.
Vatandaşı kazanmanın yolu Devletin dili olan Türkçe’den vazgeçmek değildir. Analar Türkçe bilmiyor diye anaları kurtarırken; Türkçesi gayet iyi olan çocukları, gençleri mahalli dile yönlendiriyoruz. Üstelik, Devletin dilini ve egemenlik haklarımızı yıpratarak ve kafaları karıştırarak… TRT’nin Güneydoğu’da yaptığı araştırmalar, bazı bürokrasinin ve bazı askerlerin yanlış düşündüklerini ortaya koyuyor. Özellikle TV yayıncılığıyla birlikte Türkçe güçleniyor ve yayılıyor. Ancak sorun, gençlerin yeterli ölçüde Kürtçe bilmemesi.
Sahayı bölücülere bırakmamak için biz yaparız, kontrolümüzde olur anlayışı çökmüştür. Ancak, günümüzde açılımlar adı altında hâlâ bu yanlışta ısrar edilmektedir. “Sen silâh bırak, terörden vazgeç, iyi vatandaş ol, ben de devlet olarak birçok şeyi unutayım. Şehitleri ve şehit ailelerini hesaba katmayayım. Örgütün isteklerinin bir bölümünü yerine getireyim.” anlayışı maalesef 90’lı yılların devam eden gafletidir. Bunlar, açılım adı altında yutturulmaya çalışılmaktadır.
Oysa, asıl açılım bitmeyen GAP‘ın bitirilmesidir. Türk sanayiini ve tarımını çökerten dayatmalara ve ülkeyi üretmeyen bir ithal cennetine çevirmek isteyenlere direnebilmektir. Bankaları ve sanayi kuruluşlarını komik karşılıklarla özelleştirmeye dur diyebilmek ve bunların doğurduğu işsizliğe çare bulabilmektir. IMF kısır döngüsünden kurtulabilmektir. Oysa, dış destekli yöneticilerimiz Türk olmaktan vazgeçmenin ve Devleti değiştirmenin yollarını arıyorlar. Erbakan Hocaya vefasızlık yaptıktan sonra bir başka hocaya yaslanmak ihtiyacı duyuyorlar. Oysa, yaslanılan kişi ne milli; ne de yerli. Her alanda devlete, kamu kurumlarına karşı alternatif yönetim ve kurumlar yaratılıyor. TSK ile uğraşılıyor. Askerin yerini sınırda özel güvenlik alıyor. Etnik odaklı politikalarla birlik ve bütünlük dinamitleniyor. İki, üç dilli ve iki, üç milletli bir yapıya zemin hazırlanıyor. Dünya birleşirken; biz ayrışmanın ve ufalanmanın yollarını arıyoruz. Demokratikleşme adına…
Almanya, Fransa, İngiltere ve hatta Rusya gibi ülkelerin yaptıklarının tersini yapıyoruz. Rusya, 2009 yılında Dumadan çıkardığı 309 sayılı yasa ile Federasyon bünyesindeki okullarda Rus dilini esas alıyor. Bizde bazılarının demokratikleşme tutkusu, küresel kuşatmanın aracı olan emperyal bir demokrasiye hizmettir. Bunu görmemek