Bu Salgın Bize Neler, Neler Öğretti…

51

  Öncelikle hayatımız; Korona’dan önceki,
Korona’dan sonraki olmak üzere ikiye bölündü!

   Özlemini
duyduğumuz pek çok şey bir daha geri gelmeyecek şekilde mazide kaldı. Keşkelerimiz
durmadan arttı…

   Sağlıklı
olmanın, sağlıkla nefes almanın ne kadar önemli olduğunu öğrendik.

   Bir
ülkenin güçlü sağlık sistemi, yeterli sağlık çalışanı olmadan böylesine büyük
bir salgının önlenemeyeceğini; ülkemizin sağlık sisteminin gücünü görerek,
sağlık çalışanlarımızın bilgili, özverili çalışmalarına tanıklık ederek iyice
anlamış olduk.

  
Çevremizde ne kadar çok yoksul insan olduğunun farkına vardık! Bunun
yanı sıra bu insanlarımıza yardım elini uzatan milyonlarca hayırsever yurttaşımızın
olduğunu da anladık.

   Salgınla
sadece devletin değil, yerel yönetimlerin de verdiği büyük mücadeleye, emniyet
mensuplarının, kargo, market çalışanlarının, PTT mensuplarının, temizlik
işçilerinin fedakârlıklarına tanıklık ettik. Bu ülkenin yurttaşı olmanın
gururunu yaşadık.

   İnsan
denen varlığın ne denli acımasız ve açgözlü olduğunun bir kez daha farkına
vardık!

   Çünkü insanlar
doğanın dengesini o kadar çok bozmuş, doğa canlılarını o kadar çok yok etmeye
başlamıştı ki! Sırf çeşit olsun diye; maymunundan köpeğine, faresinden
yılanına, çekirgesinden yarasasına pek çok doğa canlısını masasına meze
yapmıştı…

    Doğa da
bunun cevabını bir şekilde verecekti.

    Bu
salgınla da vermiş oldu.

    Hak ettik mi?

    Evet
ettik.

    Çünkü
doğaya, doğa canlılarına o kadar hoyrat davranmıştık ki, bunun böyle olduğunu
iki-üç aylığına da olsa yaşam alanlarından elimizi, ayağımızı çekince çok daha
iyi anladık.

    Doğa kendini yeniledi…

   
Hepsinden önemlisi; çevremizin ne kadar çok temizlendiğini gördük.

    Gökyüzünün
rengi daha berrak, soluduğumuz hava çok daha temiz oldu. Sabahı müjdeleyen
güneş sadece günü aydınlatmadı, pırıltılarıyla canımıza can kattı.

    
Rüzgârın esintisi değişti, kuşların ötüşü neşelendi. Denizlerin rengi
daha da mavilendi. Balıklar dahi derin bir nefes aldı, çeşitleri çoğaldı.
Yıllardan beri göremediğimiz Yunuslar ortaya çıktı.

    Yukarıda sıraladığım gerçeklerle hoyratça
davrandığımız doğanın, doğa canlılarının biz insanlar için ne kadar değerli, ne
kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış olduk.

    Bu
güzelliklerin yanı sıra; ölümü de çok yakından hissettik!

    Her
akşam televizyonlardan yayınlanan istatistiklerle salgın, iyileşme, ölüm
sayılarını endişeyle izledik. Bu sayılar azalınca sevindik, artınca üzüldük.

      Ama biraz
düşündüğümüzde o sayıların birer rakam değil; her birisinin bir can olduğunu
daha iyi anladık. Acılarla dolu ne çok hayat hikâyeleri olduğunu öğrendik.

    
Çoğumuzun yıllardır hiç de önemsemediği hijyen bir anda gündemimize
giriverdi!

     Adeta
günlük yaşamımızın her yanını sardı. Temizlenmediğimiz saatlerde huzursuz,
adeta ölümden korkar olduk…

     Adı maske olan bir kumaş parçası; çehremizin,
günlük kıyafetlerimizin ayrılmaz bir parçası oldu! Çünkü bu maske ile salgının
bulaş riskini frenledik; hem kendimizi, hem de çevremizi koruduk…

     Aramıza
mesafeler girdi!

     Sırf bu salgın daha fazla yayılmasın diye bu
mesafeye de razı olduk!

     Mesafelerimiz arttı ama duygusal olarak çok
daha fazla yakınlaştık…

     Ailemizin
önemini daha iyi anladık. Kimilerimiz eşinden, çocuklarından ayrı kaldı,
onların özlemiyle yandı. Kimilerimiz Annemizi, babamızı, akrabalarımızı çok
özledik, hasretlerini çok ama çok derinlerde hissettik.

    Çoluk
çocuk evde kalınca, öğretmenlerimizin ne kadar kıymetli olduğunu anladık. O
öğretmenler ki, cıvıl cıvıl çocuklarla dolu bir sınıfı her gün saatlerce
oyalıyor, hem de onlara eğitim veriyordu. Onun içindir ki, üzerimizde büyük
hakları var diye bir kez daha düşündük.

   Yıllar, asırlar sonra yine böylesine büyük bir
salgın olduğunda; eminim ki, ülkemizde yaşayanlar; Korona sürecinde
yaşananlardan dersler çıkaracak, ona göre kendilerine yön verecektir.

   Ama önemli
olan bugün vicdanlarımızı karantinada bırakmadan yaşadıklarımızdan ders çıkarmak,
kendimize yön vermektir.

Önceki İçerikÇoklu Baro Sisteminin Sakıncaları
Sonraki İçerikMevlit Okutan Peygamber
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.