Bölemezsiniz

48

Nazenine, naz yaparcasına bir akşamdı.

Mayıs, ayının son Cuma akşamı,

Ortam geceye inat oldukça hareketliydi.

“Gün doğmadan evvel iklim-i ruma”

Dizeleri çınlıyordu adeta kulaklarımda.

Her yaş ve sosyal statüden insan adım adım arşınlıyordu Samsun otogarını.

Kimi özleme, kimisi de hasrete kucak açıyordu.

Bıyıkları yeni terleyen delikanlılar akranlarının omuzlarında,

Yaşlısı genci, kızı kızanı, hep bir ağızdan!

“Vatan sana canım feda”

“En büyük asker bizim asker”

Camlar zangır zangır titrerken, gök kubbe başımıza yıkılırcasına, adeta vecde gelmiş derviş gibi sallanıyordu.

Bu iman, inanç ve kararlılıkla asker uğurlanıyordu.

Yoldan gelenlerle yola gidenler bu kavşakta birleşiyordu.

Bizde gidenlerdendik.

Şoförün önündeki güneşlikte,

“Her gece hep aynı hüzün” sözüne defalarca takıldım.

Her gece hep aynı hüzne asılı kalmak katlanılır gibi değildi belki ama

Uzaklaştıklarınızın yaklaştıklarınızdan özlem katsayısı fazla ise;

“Bu gece yine hüzün” sözcüğünün yazılı olması sanki daha gerçekçi olacaktı.

Bu duygularla geçen bir gece ve saban satın altısı.

Yer Malatya, tatlı sert ılıklığı kirpiklerimizi usulca okşarken, hilal şeklinde sıralanmış tepelerin yamaçlarında, gelinlik kız gibi arz-ı endam eden kar yığınları yıllar ötesinin serinliğini taşırken, özlemde rengi sararmış kaysı bahçelerine uzaktan el sallamayı da ihmal etmiyordu.

Zaman zaman çiselerle ıslanan günün akşamında, geride bıraktıkları yavuklularının ellerine yaktıkları kınaların,

“Yavuklularının kendilerine,

Kendilerinin de vatana kurban olsun diye”

Yarısını da kendi ellerine yakan delikanlılar, akranlarının omuzlarında askere uğurlanıyordu.

Yine gök kubbe sallanıyor, yine camlar şangırdıyordu. Yer bu kez Samsun değil Malatya’ydı.

Sözler kimi Türkçe kimi Kürtçeydi.

Ten kimi buğday, kimi sarışın kim esmer di

Amma

Kararlılık aynı, şevk aynıydı.

“Vatan sana canım feda”

Vatan bellediği coğrafyaya,

Hangi renk ve hangi dilde olursa olsun.

Aynı akdin altına imza atan bu millet var oldukça

Bölücülüğün yerli ve yabancı taş örenleri, hangi libası giyer, hangi evrensel değerin altına sığınırsa sığınsın, arzuları kursaklarında kalacaktır.

Bu ülkeyi bölemeyeceklerdir.