Bir Tren Yolculuğu

121

Çocukluk çağlarımdan bu yana en
çok sevdiğim seyahat aracı tren yolculuğudur. Hatta uçak yolculuğuna dahi tren
yolculuğunu tercih ederim. Ortaokul ve Liseyi özel şartlar nedeniyle bulunduğum
ilçede(Artova) değil de, tren ile 2 saat çeken Turhal da bitirdim. Her hafta
sonu ailemi görmek için Artova’ya gelir, Pazar akşamları tekrar tren ile
Turhal’a dönerdim.

 

            Okuduklarımdan öğrendiğime göre
değerli yazar ve şair Atilla İlhan da çok severmiş tren yolculuğunu. Hatta onun
tren seyahatleri bir tutku halini almış. Tren yolculuğu boyunca geçtiği
yerlerin fotoğraflarını da çekermiş. Tren yolculuğunu ben de sevmeme rağmen
fotoğraf çekme tutkum yoktur. Ancak her yolculukta benim de tutkum; tren
yolculuğu müddetince etrafımdaki insanlarla tanışıp konuşma isteği oluyordu.
Zaten bu genelde sıradan her insanın yaptığı gibi kompartımanda otururken can
sıkıntısından kurtulmanın yollarından biri ya camdan trenin geçtiği yerleri
seyreder, ya kitap okunur, ya da yanınızdaki insanla bir şekilde konuşup
tanışırsınız.

 

            Yukarıda bahsettiğim trenler, kara tren
dediğimiz kömürle çalışan şimendiferlerin çektiği posta trenleriydi. Şimdi
(YHT) yüksek hızlı trenler var ama bunlarla da yolların uygunsuz oluşundan her
yere gidilmiyor. Kara trenler birçok hattan kaldırıldı. Tren yolu güzergâhında
bulunan köy ve kasabalardaki insanlar yıllarca seyahat ettikleri bu vasıtanın
kaldırılmış olmasından oldukça sıkıntı ve mağduriyet yaşıyorlar.

 

Ne Yapacak?

            Söz trenden
açılmışken, (YHT) yüksek hızlı trenle bir gün Ankara’dan Kocaeli ’ye gelirken
karşımda benden daha genç, derli-toplu, konuşması düzgün, bir bey oturuyordu.
Bilenler bilir tren muhabbeti tatlı olur, bir de konu dönüp dolaşıp siyasete varırsa,
artık varacağınız yere kadar sohbetiniz uzar da uzar.

 

            Karşımdaki
ile tanışma faslından sonra söz döndü dolaştı siyasetin kapısını araladı.
Siyasi düşüncesini sormadım, o da söylemedi ama konuşmalarından yandaş olmadığı
kesindi. Bu durum oldukça rahatlattı beni ve kendisiyle daha samimi konuşmaya
başladım. Son genel seçimlerin üzerinden 2 ay gibi bir zaman geçmişti. Bir ara
ikimizin de tanıdığı bir milletvekilinden açıldı konu. Meğer konuştuğum kişi,
bu milletvekilinin çocukluk ve gençlik arkadaşıymış. Nasıl biri olduğunu merak
edip sorduğumda, aldığım cevap: “Çok iyi
bir insan, dürüst, namuslu, çalışkan ama bugüne kadar iştigal ettiği alan
milletvekilliğine uygun değildi, şimdi bir milletvekili olarak mecliste ne
yapacak bilemiyorum.
” Dedi.

 

            Bu kısa
yolculuk konuşmasından sonra; etrafımda bulunan tanıdık insanlardan devlet
kadrolarında işe girenler, siyasi partilerde il veya ilçe başkanlıklarında
görev yapmak üzere müracaat edenler, hatta seçimler yaklaştığında belediye başkanlığı
adaylıklarına ya da milletvekilliği aday adaylıkları yarışına girenleri gördükçe
hep bu:  “Ne Yapacak” merakı takılır aklıma ve arkasından da acaba yapabilir
mi sorusu hafızamı tırmalamaya başlar.

 

            Öyle ya
liyakatsizliğin, kayırmacılığın ve nepotizmin kol gezdiği ülkemizde ünlü
tarihçimiz Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın dediği gibi: “Her tarafta bavul gibi adamların” dolaştığını gördükçe ister
istemez bu: “Ne yapacak” sorusu her
zaman karşımıza çıkmıyor değil.

            Sağlıklı
kalın.