Depremde yeni binalar da yıkıldı. Bu binalarla birlikte “1999 depremi öncesi yapılmış
binalar riskli, yeni yönetmeliğin geçerli olduğu dönemde yapılanlar sağlam”
tezi de yerle bir oldu.
Adıyaman’dan bir enkazın başından konuşan
gazeteci Murat Ağırel bu enkazın, 5 yıl önce kentsel dönüşüm
kapsamında yapılmış bir binaya ait olduğunu anlattı.
Yani buradaki mülk sahipleri “depreme
dayanıklı olsun” diye var olan binalarını yıktırıp, “yeni yönetmeliğe
göre” yapıldığı zannıyla bir müteahhite yenisini yaptırmışlar. Ama
canlarının, sevdiklerinin, mallarının enkaz altında kalmasına engel
olamamışlar.
Elbette yeni binalar daha sağlam ve
bunlarda yıkılma oranı çok düşük. Yönetmeliğimiz de neredeyse mükemmel. Ama uygulamada
görülen bu kötü örneklerin yaptığı güven tahribatı çok büyük.
****
Kendisine mikrofon uzatılan her uzman “şimdi
depremden ders çıkarmak zamanı” diye konuşuyor.
Hadi ders çıkaralım, oturduğumuz binaların
testlerini yaptıralım ve “depreme dayanmaz” raporu verilirse de yıktırıp
yenisini yaptıralım.
Bunları yaptırmak kolay mı? Değil. Ucuz
mu? O da değil.
Böyle bir ders çıkarmanın vatandaşa
maliyeti neler bir bakalım.
***************************
Yenilemenin Vatandaşa Maliyeti
Binaların depreme dayanıklı olup
olmadığının ölçülmesi devletin görevi olmalı.
İster Şehircilik Bakanlığı ister Belediyeler, devletin bir biriminin bu
tespitleri yapması lazımdı.
Diyelim ki muhtemel İstanbul depreminin
etkileyeceği illerden birinde oturuyorsunuz. Şu anda İstanbul’da yaşayan
milyonlarca insan gibi binanızın depreme direncini merak ediyorsunuz.
Devlet de şimdiye kadar böyle bir ölçüm yapmamış.
“Eh ne yapalım, candan daha kıymetli bir
şey var mı?” dediniz. Bir yetkili mühendislik
firmasıyla anlaştınız, parasını verdiniz ve yapılan inceleme sonucu binanıza
çürük raporu verildi.
Mevzuata göre, vatandaşa riskli yapının
belirlenmesinden sonra 60+30 günlük bir süre tanınıyor. 90 gün içerisinde
yapının tahliyesi ve yıkımına ilişkin bir süreç işliyor.
Yani o binada oturmanız artık mümkün olmuyor.
Bu yüzden vatandaşlar bu işlem için Belediyeye ve yetkili mühendislik
firmalarına başvuruda bulunmuyor.
Bu sebeple İstanbul Büyükşehir Belediyesi “hızlı
bina taraması yöntemi” ile talep edilen binalarda tespit yapmaya çalışıyor.
Bu yöntemle sorunlu olduğu belirlenen binalar direkt riskli yapı olarak
kodlanmadığından binanın boşaltılması zorunlu değil. Çünkü sadece bir ön
değerlendirme sayılıyor.
Diyelim ki, tam değerlendirme yapıldı, binanız
“riskli yapı olarak kodlandı” ve yenilemeye karar verildi. Binanın
yıkılması halinde, imar durumuna göre, her yerde aynı yükseklik ve büyüklükte
bina yapma imkânı verilmiyor. Yeni binanın dairelerinin sayısı ve metrekaresi
düşük olabiliyor.
Hadi farz edelim, aynı büyüklükte ve
aynı sayıda daire yapılabiliyor olsun. 100 metrekarelik bir daire
için yaklaşık (müteahhite maliyeti + kârı + beklenmeyen giderler toplamı
olarak) ortalama 2 milyon TL ödenmesi gerekiyor. Daire büyüdükçe maliyet
aynı oranda artıyor.
Üstelik inşaat süresince başka bir binada
kiralık daire bulmanız ve en ucuzu 10-20 bin TL mertebesinde aylık kira
bedeli de ödemeniz gerekiyor. İnşaat süresi boyunca yani en iyimser
tahminle 1,5 – 2 yıl kira ödeyeceksiniz demek. Bu durumda devlet kira yardımı
yapıyor ama çok yetersiz miktarda (aylık 1.150 TL, İstanbul’da 1.500 TL).
Yıkılacak binalardaki kiracıların da
işi zor. Yeni daire arayacaklar ve bulurlarsa muhtemelen mevcut kiralarının çok
çok üstünde kira ödemek zorunda kalacaklar.
Konut yenilemesi için gerekli meblağları
ödeyebilecek mülk sahiplerinin oranı sizce
ne kadardır?
Banka kredileri devreye sokulabilir. Fakat bu meblağda krediyi
bankalar herkese vermez. Ocak ayında başlatılan “Yeni Evim
Kampanyası”nın şartlarında kredi sağlanırsa, 10 yıl vadeli 2 milyon
TL kredi alabilenlerin ödemeleri gereken taksitleri aylık 25 bin TL,
4 milyon TL kredi için 50 bin TL civarında olacaktır. Bu taksitleri
ödeyebilecek olanların oranı sizce ne kadardır?
***************************
Güven Nasıl Verilecek?
Kentsel dönüşümle yenilenmesi ve güçlendirilmesi gereken binaların sayısı
çok yüksek. Bakan Murat Kurum’a göre, “Türkiye’de 6,7 milyon bina riskli
statüsünde. İstanbul’da 5,9 milyon konut var. Bunun 1,5 milyonu
riskli, 300 bini acilen dönüşmesi gereken yapılar.”
“İstanbul’da 7,5 büyüklüğünde bir
depremde hafif, orta ve yüksek hasar alabilecek bina sayısının 500 bine
ulaşacağı öngörülüyor.”
Siz, bu riskli yapılardan birinde oturmak
istemediğiniz için, yukarıda yazdığım bütün bu zorlukları aştınız
diyelim. Bir müteahhitle anlaştınız ve şansınız yaver gitti, süresinde
evinizi teslim aldınız.
Peki, artık deprem olduğunda evinizin
yıkılmayacağından emin olabilecek misiniz?
İşte K. Maraş merkezli depremlerde yeni
yapılan ve kentsel dönüşümle yenilenen binaların yıkılması bu
güven duygusunu da yıktı.
****
O halde öncelikle devletin kentsel
dönüşüm kararı verilen yerlerde yapılacak yeni binalarda yönetmelik
kurallarının harfiyen uygulanmasını sağlayacak sağlam bir denetim mekanizması kurması
lazım.
Ayrıca yönetmeliği ihlal eden
müteahhitlere çok ağır yaptırımlar uygulamasını sağlayacak yasal düzenlemeler
gerekiyor.
Alınacak bu gibi önlemlerle devletin deprem
dirençli şehirler oluşturması ve vatandaşlarımıza oturduğu binanın
depreme dayanıklı olduğu güvenini verebilmesi gerekiyor.
Bunun için ne kadar zamanımız var
bilmiyoruz. Ama hiç vakit geçirmeden başlamak gerekiyor.
Kaynak var mı? Siyasi tercihe bağlı.
İBB’nin hazırladığı rapora göre “İstanbul’da son 20 yılda tamamlanan
ve yapımı devam eden büyük ölçekli inşaat projelerinden ve imara açılan
alanlarda üretilen inşaat alanlarından elde edilen 1,4 trilyon lira maddi
kazançla (üretilen rant ile) İstanbul’daki orta ve üzeri riskli
yapıların tamamı dört kere dönüştürülebilirdi.”
Siyasetin tercihi rantı, müteahhite aktarmak değil, kamu
yararına kullanmak olursa kaynak bulunur.