Başörtüsü ya da Türban

115

Eğitim öğretim hakkı dini, dili, rengi, ırkı ve cinsiyeti ne olursa
olsun her insan için doğuştan gelen hayat hakkı gibi en temel haklardan
birisidir.

Eğitim ve öğretim o kadar önemli bir husustur ki peygamber (sav)’e gelen ilk vahiy bununla ilgilidir.

O günkü toplumsal yapıya bakacak olursak her türlü ahlaksızlık,
zulüm, vurgun ve soygun zirve yapmışken gelen ilk ayetinde bunlarla
ilgili olması gerekirdi. Oysa ilk ayet “Yaradan Rabbinin adıyla oku”
olmuştur.

Burada iki husus dikkat çekmektedir.

1- Önemine binayen okumak ( eğitim öğretim ) din ve dünya ilimlerini öğrenmek dinimizin ilk emri.

2- Okurken Allah’ı unutma ki öğrendiğinle kendine ve topluma faydalı olasın.

Allah(cc)’nin adı unutularak, yasaklanarak yada terk edilerek
yapılan okuma insanlığa fayda huzur getirmez, getirmemiştir de.
İnsanlarda sevap yada günah kavramı olmayınca her şeyi dünyadan ibaret
zanneder, amacına ulaşmak için her işi mubah görür.

Cehalet her kötülüğün anasıdır. İslam dini cehaleti ortadan
kaldırmak için ilk emri oku olarak bildirmiştir. Ama müslüman
toplumlarda cehaleti sempatik hale getirmek için: Bilerek bir yanlış
yaparsan iki günah bilmeden yaparsan bir günah alırsın gibi safsatalar
müslümanlar arasında bilinçli olarak yayılmıştır. Maalesef doğru olan
bunun tam tersidir. Öğrenmediğin için bir günah, yanlış yaptığın için
başka bir günah söz konusudur. Diğerinde ise insan öğrenerek
sorumluluğunun birini yerine getirmiştir. Sadece yanlış yapmasının
günahı vardır. Cehalet her zaman hataya açıktır ama bilgili insan kolay
kolay hata yapmaz.

İnsanlar okurken eğitim öğrenim haklarını kullanırken
inançlarına uygun bir hareket yada giyim kuşam içerisinde olmalarından
daha tabii ne olabilir ki?

Okumayı emreden ayet “Yaradan Rabbinin adıyla oku” buyuruyor.
Siz ayetin bir kısmına yasak getiriyorsunuz, ambargo koyuyorsunuz.
Allah’ın istediği gibi değil de benim istediğim şekilde oku diyorsunuz.

Allah’ın kulları üzerindeki yetki ve tasarruf hakkını kendinize
ait gibi görüyorsunuz. Birisinin yetkisini kullanan kendisini onun (
yerinde ) gibi görmüş olmaz mı ?

Çeyrek asrı aşkın bir zamandır üniversitelerde anlamsız kılık
kıyafet yasağı sürmektedir. Üniversiteler yasaklara harcadığı zamanı ve
enerjiyi bilime, teknolojiye harcasalardı daha akıllıca olmazmıydı?
Bizde ülke olarak bugünkünden çok daha ileri bir konumda belkide muasır
medeniyet seviyesine ulaşmış bir konumda olurduk.

Mollalar diye aşağıladığımız, önemsemediğimiz İran bile bugün uzaya
uydu gönderdi, nükleer silahlar üretmeyi başardı, uzun menzilli füzeler
üretebiliyor. Biz ise nelerle uğraşıyoruz?

Tanklarımızın tamir, bakım ve modernizasyonunu İsrail şirketlerine
yaptırıyoruz, Amerikan istihbaratı ile terörle mücadele etmeye
çalışıyoruz. Kızlarımız başlarını çenenin altında çatal iğne ile mi,
toplu iğne ile mi yoksa düğüm atarak mı bağlasınların tartışmasını
yapıyoruz. 18-20 yaşına gelmiş bir insanın neyi giyeceğine, nasıl
giyeceğine başkalarının karar vermesi kadar ayıp ve utanç verici bir
durum olabilir mi?

Merak ediyorum kölelerin ve cariyelerin kılık kıyafetine
efendileri karışır mıydı? Asırlar öncesi kölelere bile reva görülmeyen
muameleyi 21. asırda inancı ile okumak isteyen kız çocuklarına yapmak
ne kadar medeni bir davranıştır?

Üniversitelerde ki başörtüsü meselesi medyanın en güncel meselesi.
Hemen hemen herkes bu konuda bir çok şey söyledi ve yazdı. Kimin ne
dediğini burada tekrarlamanın gereği yok. Müslümanlar (İnananlar ) İçin
bu dini bir emirdir. İnanmayanlar için hiçbir anlam ifade etmeyebilir.
Başkalarını bunun dinin emri olduğunu ikna etmeye gerek duymamalıyız.
Onlarda fevkalade neyin ne olduğunu biliyorlar. İnanmayanı inandırmak
bizim görevimiz değil ki. Herkes cennete giderse cehennemin ne anlamı
kalır?

İnsanın kalbi kararmış, vicdanı kirlenmiş, gözünü hırs, kin ve
nefret bürümüşse yapacak bir şey yoktur.  İnançsızlığın mantığı olmaz.
Salih (a.s)’ın kavmi kendisine Eğer gerçekten peygambersen şu kayanın
dibinden bir deve çıkar o zaman sana inanırız.” demişlerdi.

Dikkat ederseniz teklif Salih(a.s)’dan değil kavminden gelmiştir.
Normal akılla düşünülürse kayanın dibinden devenin çıkması mümkün mü?
değil… Öyleyse bunu gerçekleştiremeyecek mahcup olacak peygamberlik
davasından vazgeçecek. Ama Cenab-ı Hakk’ın buna da gücü yeter. Kayadan
deve çıktı. İnanmaları gerekmiyor mu? Evet, gerekiyor ama inanmadılar.

İnsanlar inanıp inanmamakta serbesttirler. İnancın kurallarını
belirleme hakkı ve yetkisine sahip değillerdir. İnanan insanların
inancın gereği olan tesettürden dolayı üniversite eğitimi almalarına
engel olma hakkı yoktur. İnsanlar inanıyorsa bu 7 gün 24 saat için
geçerlidir.

Almanya ve Japonya ikinci Dünya savaşından kesin ve ağır bir
mağlubiyetle çıktılar ama bugün dünyanın ekonomik ve teknolojik
bakımdan hatırı sayılır ülkeleri arasındalar. Onların sanayileşmeye ve
kalkınmaya harcadıkları zaman ve enerjiyi, biz kendi insanımızla
onların inançlarıyla tarihiyle, kılık kıyafetiyle didişmeye harcadık.
Bugün gerçek manada Japonya’da kişi başına düşen milli gelir 30 – 40
bin doların üzerindedir. Bizde ise 7 bin dolara yaklaştığı haber
bültenlerinde söylenmeye başladı. Bunun büyük bir kalkınma ve gelişme
olduğu vurgulandı. Milli gelir kişi başına 7 bin dolar 10 sene öncesine
göre sevindirici bir durum.

Yıllardır irticayla yattınız, türbanla uyandınız. Rüyalarınızda
kabus gördünüz hayatı hem kendinize hem de başkalarına zehir ettiniz.
Kendi vatandaşınızı düşman gördünüz. Sizin gibi düşünmeyen, yaşamayan
herkesi öcü gördünüz. Asırlardır insanlığa medeniyet götürmüş ecdadın
torunlarının kurduğu bu cennet vatanı dışarıda küçük duruma düşürdünüz.

Rahmetli Özal’ın iktidarda olduğu 80’li yıllarda Bulgaristan
hükümeti Türk azınlığa baskı yapıyor, erkeklerin sünnet olmalarını
yasaklıyordu. Yasakların kalkması için görüşmeler yapmak üzere
Türkiye’den bir heyet Bulgaristan’a gittiler. Görüşmeler esnasında
Bulgar heyeti “Biz kendi ırkımızdan, kendi dinimizden olmayan azınlığa
sünneti yasaklıyoruz. Siz ise kendi dininizden, kendi ırkınızdan olan,
kendi insanınıza farzları yasaklıyorsunuz. Sonra gelip buradaki
Türk’lerin üzerindeki yasakları kaldırmaya uğraşıyorsunuz. Siz önce
kendi ülkenizdeki yasakları kaldırın derler.” Çaresiz bizim heyet geri
döner. Bu mahcubiyet üzerine sınırlar açılır. Bulgar Türkleri ülkemize
gelirler, umduklarını bulamayınca bir çoğu geri döner.

Tarih boyunca bizim ecdadımız gayrimüslimlere tanıdığı hakkı biz
kendi insanımızdan esirgemeyelim. Hak ve özgürlükler herkes içindir.

Başörtüsü ya da türban adına ne derseniz diyin “tesettür” dinin emri olmakla beraber laikliğin de gereğidir.

Zulümle abad olunmaz bu kadar zulüm ve haksızlık yetmeli artık
bu mesele tamamıyla ülke gündeminden çıkmalı. Biliniz ki zorla başını
açtırdığınız insanlar sizi kapanmaya zorlamayacaklardır.

Başörtüsü dinin emri olduğu gibi affetmek, bağışlamak da dinimizin emridir.

Yasaksız, baskısız, mutlu ve huzurlu yarınlar dileğiyle…