Başiskele’de Millî Mücadele – 17

73

e – )  Şehit Haberleri (Devamen)

Ali Üzmez’in kitabındaki canlı tanıklara göre muhtemelen 18 yada 19 Eylül’deki (1920) büyük baskında geçen bir şehitlik olayı var. Düşmanın 2 kolu her zamanki Bahçecik – Yaylacık – Suiçmez yolundan 1 kolu ise beklenmedik bir biçimde Yuvacık boğazından ve dere boyundan gelecekti. İki ateş arasında kalan mevzilerimizin bazılarında dağılma emareleri görülecekti. Tahir’in Muhammed’in (Gazi Muhammet Karataş) anlattıklarına kulak verelim:

“Ben 14 – 15 yaşındaydım. Babam bana bir Alman tüfeği almıştı. Harp patlayınca evden çıkıp tüfekle dereden aşağı koşmaya başladım. Babam arkadan ‘Ula nereye gidiyorsun! Sen küçüksün, savaşamazsın’ diye bağırıyordu. Dereden yukarı tepeye çıkarken yolda Emin Çavuş’un Muhammed’e (Kurdoğlu) rastladım. Birlikte dereden yukarıya çıkarken tepeden aşağı gelen 3 kişiye rastladık. Bunlar Kazandere delikanlıları idi. Onlara dedim ki:

–     Ula cepheyi bırakıp nereye gidiyorsunuz?

–     Tepeyi gâvur aldı, biz gidiyoruz.

–     Ula benim komşumun haykırması (narası) tepeden geliyor, yalan

söylüyorsunuz.

Üçünün de tüfeğini aldık. Yavaş yavaş tepeye çıktık. Yolda mermisi biten Osman

Dayı’ya rast geldik. Tüfekleri ona verdik. Tırmanırken yanımdaki Muhammed’le (Kurdoğlu) ayrı düştük. Tepede Ali Çavuş’a  (Biçer) rastladım. Bana dedi ki:

–     Muhammed gel, Muhammed gel bir haykır!

Haykırır haykırmaz bulaştık gâvura. Servetiye’den 2 kişi daha oradaydı. Halit’in

Ahmet ile Şeyhalioğlu Küçük Mustafa’yla (Kandemir) birleştik, düşmanı kovalıyoruz. Maryol’un sırta geldiğimizde meğer düşman bölüğünü ormanın içine saklamış, biz de onları geçmişiz. Orada bir tütün kuyusu vardı, üçümüz de oraya saklandık. Bir de baktık ki önümüzde yeşil şapkalı Yunan askeri kum gibi kaynıyor. Birden 3 tüfekle 3’er pakça (5 mermi) döndük. Önümüze düşmanlar serildi. Bende çocukluk var, Halit’in Ahmet ise büyük, askerliğini yapmış. Ona dedim ki:

–     Bak, gâvur nasıl çapalıyor (can çekişiyor) ?

–     Ona bakma; sen at, at!

Öyle Ahmet savaşırken aniden kuyudan fırladı, dışarı çıktı. Önümüzdeki gâvuru

belinden tuttuğunu gördüm ancak düşman elinden kurtuldu. Ahmet:

–     Oy, vuruldum!

Ahmet, tuttuğu Yunan’ın yan tarafındaki arkadaşı tarafından vurulmuştu. Sol

yanından kan akıyordu. Kuyuya yakındı, süzülerek kuyuya geldi. İnledi:

–     Oy, yandım.

–     Fişeğim bitti Ahmet.

Ahmet öyle kanlı kanlı elini koynuna saldı, 3 paçka fişek verdi bana. Saldım tüfeğe.. Seyrek seyrek gâvur kaçıyordu. O sırada öteki arkadaşım Şeyhali Küçük Mustafa birden kuyudan fırladı, dışarı çıktı. Ayakta 3 defa tüfeğini düşmana boşalttı. Ahmet’i vuranı vurdu. Üçüncüde kendisi de başından vurularak düştü. Hala canlı olan Ahmet’ dedim ki:

–     Ahmet, sen vuruldun. Mustafa da vuruldu. Ben kaldım.

–     Muhammed! Sen siperden çık.

–     Ahmet, ben çıkarsam bu gâvur burada seni keser.

–     Muhammed, sen çık. Ben bittim, ben adam olmam.

Bunun üzerine bulunduğumuz yerden arka üstü sürüne sürüne geri çıktım.

Düşman karşıdaki harmanlıkta makineliyi kurmuş ateş ediyordu. Yaşım küçüktü, çok korkmuştum. Geri çıkarken vücudumun her tarafını dikenler yırtıyordu. Daha sonra uzaktan Tikulak İlyas’ı (Özkaraaslan) gördüm. Bağırdım:

–     İlyas !

–     Ne var?

–     Arkadaşlarım vuruldu. Ben kaldım, gelin beni alın.

İlyas, bir arkadaşıyla geldi. İki kolumdan çekerek beni aldılar. Dedim:

–     İlyas, ben çok korktum. Benim omuzlarımı bir çiğneyin.

–     Tamam, korkma. Yat aşağı vurulursun.

Ayağa kalkmıştım, yattım. Arkadan ‘çat.. çat..’ düşman kurşunu taşlara vurdu.

–     Bak, gördün mü? Biz olmasaydık vurulacaktın.

Sonra bir de baktık ki Reşit Usta (Tepecik’li) üstten aşağı 3 oğluyla birlikte yanımıza geldi. Darlandığımız zaman hep yetişirdi. Ne yiğit adamdı. Yanında 15 kişi vardı. Reşit Usta ayna (dürbün) ile düşman makinelisinin olduğu tarafa baktı. Yerini tespit eder etmez bize dedi ki:

–     İyi nişan alacaksınız, ben ‘ateş’ dediğimde hep birden ateş edeceğiz.

Öyle yaptık, üzendik. 15 kişi hep beraber hedefe doğrulduk. Reşit Usta:

–     Bir.. İki.. Üç.. Ateş!

Birden ateş ettik. Bir daha derken düşman makinelisi sustu. Bozulan düşman Silmenin sırttan aşağı kaçmaya başladı. O sırada yan taraftan 2 – 3 kişiyle Mecit Çavuş (Karaaslan) geldi. Bize doğru:

–     Bizde bir şey yok.

–     Var, 2 kişi vuruldu.

Ahmet henüz ölmemişti. Mecit Çavuş’la birlikte Ahmet’i alıp götürürken Çınarlıdere’de vefat etti.

 

Halit’in Ahmet (Candaner), çok cesur ve atak bir savaşçıydı. Uzun yıllar kaldığı esarette düşmandan gördüğü zulmün acısı, onu düşmandan intikam almaya teşvik etmişti. Bu ikinci büyük Yunan saldırısının ardından ‘ilk’ şehidin cenaze merasimi yapılacaktı. Servetiye Merkez Camii yanında şehidin naşı tam mezara indirildiğinde Yunan gemilerinden atılan mermilerden 2 tanesi tepeyi de aşarak mahalleye düşmüştü. Biri caminin üst taraflarında büyük bir gürültüyle patlamış, caminin alt tarafındaki tarlaya düşen top mermisi ise patlamamıştı. Önce dehşete kapılan cemaat kaçışmış, akabinde de merasime dönerek görevi tamamlamıştı.

Bu saldırıda Şeyhalioğlu Küçük Mustafa (Kandemir) da Ahmet Candaner’le aynı yerde şehit olmuştur. Yine Hacı Arif oğlu Ahmet Azak, tepede mezarlıklar civarındaki mevzide Yunan kurşunuyla ağır bir şekilde yaralandı. İzmit’in işgal altında olması nedeniyle Adapazarı Hastahanesi’ne götürülürken yolda vefat etti. Aynı saldırıda Kirazpınar Mahallesi’nin genç delikanlılarından Hatipoğlu Ahmet (Kıyar) de tepede okul civarında vurularak şehit oldu. Aynı şekilde Hasbahçe’li Kerim’in oğlu İsmail (Alev) ve Çakır’ın Recep (Çakır) de bu savaşta şehit oldu.

 


Haykırmak (yerel ağızla hakirmak) savaşın cesaret verici naralarındandır. Karadeniz müziği ve halk oyunlarında sıkça yer alır. Uzak mesafelerde selamlaşmak için de kullanılır.

Yerel ağızla Şihaliler (KANSU’lar)

ÜZMEZ, Ali, Her Yönüyle BAŞİSKELE İlçesi, sayfa 309 – 310, Kocaeli İl Özel İdaresi Yayınları, İzmit, 2009.

Patlamayan bu top mermisi hala toprağın altındadır.

ÜZMEZ, Ali, Milli Mücadele’de Servetiye Cephesi, Sayfa 117, KBB Kültür Yayınları, 3.Baskı, İzmit, 2008.

Servetiye Cami Köyü’nün en güneydeki mahallesi.

Servetiye Karşı’da Hüseyinağalar’dan sonraki güneybatı yerleşim kümesi.

Önce Döngel’de aile kabristanlığına defnedilmiş, sonra da Yuvacık’taki şehitliğe nakledilmiştir.

ÜZMEZ, Ali, Milli Mücadele’de Servetiye Cephesi, Sayfa 120 – 121, KBB Kültür Yayınları, 3.Baskı, İzmit, 2008.