Anadolu Demokratlığı-I

49

(46 ruhu der susarım. Kırat deyim sen anla)

“Sabahın
köründe kapınız çalındığında, bunun sütçü olduğundan emin olmanın adıdır
demokrasi -Churchill”.  “Özgürlük, iki
kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir-Orwell ”.


Demokrat” olmak bir yaşam biçimi, ya da hayat felsefesi.  Kaynağı eski yunan şehir meclisine dayansa
da, Anadolu coğrafyasında bir başka anlam katarak gelişmiştir. Zaman içinde ezik ve sindirilmiş bir toplum yerine, kendini ifade edebilen bir topluma
gelinmiş. Yasalar önünde ve kişisel haklar konusunda her bireyin eşit olduğu
bilinci doğmuştur. Bu önemlidir. Toplumun her kesiminde istişare ve tartışma kültürü benimsenmiştir. Bu bakımdan “Anadolu
demokratlığı” demek de abartı olmasa gerek. Zaten demokratlık, süregelen bu öz
kültürün içinde uyumlu ve mu’nis bir
model
olarak da yaşamın içindedir.


Bununla birlikte demokratlığı belli bir siyasi kalıba sığdırmak ve
sınırlamak da abes olur. Kurumsal ayrım olmasa da toplumun her kesimine
yerleşen bir demokrat ruh vardır. Yani
kaliteli bir duruş. Bu her olaya bakışta anlaşılır. Aynı zamanda his ve
duygulardan arınmış bir aklın egemen olduğundan anlarsınız. Kolayca
eğip-bükülecek, şekil verilecek gibi de değil. Sakindir ama sorgular. Haklarını
korur, hesap sormayı bilir. Dik durur, ezik olmaz. Zaten eziklik ayrı bir
travma. Kaldı ki ezik insanın demokrat olması zordur. Demokratlar sağlamdır,
güven verir. Sürüklemek zordur.


Demokrasinin aslında bir mücadele olduğunu iyi bilirler. Tabii ki meşru
zeminleri aşmamayı da. İfrat, sivri davranışlardan-radikalizmin hiç bir
türünden hoşlanmazlar. Memleket bünyesinde harç
gibidirler.  Adeta bu toplumun görünmez
ama hissedilen ağırlık merkezi gibidir. Duygu yüklü olsa da, aklı
esas alırlar
. Olaylara bakışı ütopik değil, gerçekçidir. İstişarecidir. Paylaşımı severler,
gösterişle-abartıyla işleri olmaz. Mütevazi hayat yaşarlar ve görgülüdürler.


Genel hatlarıyla demokrat misyon, otoriter
geleneklerden, Jakoben
söylemlerden hoşlanmayan
bir kitle. Otoriter vesayeti, milletin iradesine ipotek koymak olarak algılar ve reddeder. Bireysel hukukunu, vatandaşlık
haklarını bilir. Onu muhafaza etmek için hep mücadele içindedir. Meşru olmayan dolambaçlı-alengirli yolları
bilmez. Bu konuda sicili temizdir. Vergisine sadıktır. Gerçek muhafazakârdır,
miras kalan varlıkları tüketmekten yana olmayıp, üreterek üstüne eklemeyi yeğler.
Sandıktan çıkan iradeye hep
saygılı olmuştur. Vatandaşlık hukukunu iyi bilir. Yeri geldiğinde “dikkat
ediniz, siz vekilsiniz ama biz asılız“ diyebilen bir özgüvene sahiptir. Nitekim
dönemin iktidarının “açık oy, gizli tasnif(sınıflama)” 1946 ruhunu incitmiştir.
Nasıl incitmez ki, “..oyunuzu açık beyan ediniz, ama sınıflamayı biz gizlice
yapacağız” gibi bir garabet uygulama kabul edilebilir mi. Demokrasi serüveninde
bu  dönem bir kırılma noktası
olmuştur. Adeta halk; “demokrat der susarım”, “yeter deyim sen anla” gibi
toplumsal şifrelerle bir demokratik değişime karar vermiştir. Bu anlamda
Anadolu demokratlığı tek parti hegomanyasını zorlayıp “yeter, söz milletindir!” diyerek meşru bir irade beyanı ile iktidarı değiştirmiştir.


Anadolu insanı çok partili demokratik sistemi benimsemede zorluk
çekmemiştir. Zaten yapısı da buna uyumludur. Ancak burada kaydetmek gerekir ki,
“demokratlık” mefhumu,  sadece çok
partili dönemde, Halk Partisi içinden çıkan bir grup olarak doğmuş değildir.
Anadolu medeniyetlerini kuran bütün Türk devlet sistemlerinde ve daha sonra da
Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte ittihat ve terakki dönemlerinde filizlenerek
devam eden bir kavramdır.  Anadolu
demokratlığı daha çok ikinci meşrutiyetle “meşrutiyet-i meşrûa (=demokrasi)”
adıyla nüvelenerek ve sonraki dönemde de genç cumhuriyetle olgunlaşarak “demokratik bir cumhuriyet”i hedeflemiştir. 
Türk siyasi tarihine Demokrat Parti adıyla katılan bu muazzam kitle
demokratlığın büyük ve kurumsal bir organizasyonu olmuştur. Ancak bu çalkantılı
ve baş döndürücü yapılanma iyi yönetilemeyerek demokrasi yolculuğu kesintiye
uğramış ve haksızhukuksuz yargılanma dönemi travmatik acılarla noktalanmıştır.


Bazı radikal akımlar demokratik sistemi “batı rüzgârı” olarak görse de,
yönetimde esas alınan demokratik işleyişin genç Türkiye Cumhuriyeti’ni
taçlandıran bir sistem olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Bununla birlikte
halkın iradesini temsil etme bakımından beşeri
sistemler içinde yine de en iyisi
olarak bilinmektedir. Zira elitlerin-seçkinlerin değil, halkın iradesinin toplumsal
sözleşmelere bağlı, hüküm ettiği sistem. 

 Selam ve sağlıkla.