Allah Türklere “İngiliz Milliliği” Nasip Etsin!

48

Rahmetli Bülent Ecevit eşi ile birlikte yaşadığı zorlu Londra günlerine ilişkin İngilizlerle ilgili yaptığı tespitleri hatıralarında anlatır. Hatta denilebilir ki, İngiltere’de gördükleri, gelecekte Ecevit çiftinin yaşam biçimini şekillendirmiştir.

Ecevitler; İngiltere’de yaşadıkları süre içinde İkinci Dünya Savaşı’nda yerle bir olan İngiltere’nin nasıl ayağa kalktığına yakından tanıklık etmişlerdir.

Halbuki Türk toplumu, İngiltere’yi hep bir savaş galibi olarak görmüş ve yıkıma uğradığını pek düşünmemiştir. Ancak Ecevit’in hatıralarından anlıyoruz ki, İngiltere’de birçok ülke gibi savaş boyunca yıkıma uğramış ve savaş sonrasında değişen dengeler sonucu “süper güç” olma yeteneğini kaybetmiştir.

Bülent Ecevit eşiyle birlikte İngilizlerin toplum bilincinden çok etkilenmiştir. Bunu da şöyle anlatmıştır: “… İkinci Dünya Savaşı yeni bitmişti ve İngiltere’nin ekonomik sıkıntıları çok büyük ölçülerdeydi… Birkaç yıldan beri her şey karne ile veriliyordu ve çok sınırlıydı. Orada İngilizlerin bütün sıkıntıları ortaklaşa yaşamaları, ikimizi de çok etkilemişti. Mesela bir iki karaborsa yiyecek dükkanı vardı, sadece yabancılar giderdi ama İngilizler gitmezdi. O toplum bilinci, sıkıntılara birlikte katlanma anlayışı mükemmeldi. Su kıtlığı vardı. Ama herkes bilirdi ki, İngiltere kralının ailesi de aynı kurallara uygun davranıyordu.”

Bülent Ecevit: ” Toplum bilinci ve dayanışmayı keşfetmiş bir halkın, savaş sonrası sıkıntılarını nasıl birlikte ve sosyal adalet anlayışı içinde göğüsleyebildiğini yakından gördüm. Darlığı olan bir ihtiyaç maddesinin sıkıntısına herkes şikayetsiz katlanırdı. Çünkü herkes; bir köylü de, bir işçi de, bir küçük memur da bilirdi ki, kendisi ne kadar et, peynir ya da yağ yiyebiliyorsa, kraliçe de, başbakan da, lordlar da o kadarını yiyebilmektedir. İngilizler savaş yıllarının ve savaş sonrasının ağır sıkıntılarına ve koca bir imparatorluğu yitirmenin yoksunluklarına rağmen kendilerini böyle bir toplum dayanışması içinde kalkındırabilmiş ve yeni koşullara ayak uydurabilmişlerdi.” diye devam ediyor.

İşte bütün bunlara bana göre “İngiliz Milliği” denir. Şimdi bize dönüp bakacak olursak böyle bir millilikten söz edebilirmiyiz sorusunu sormak zorundayız.

Türkler ise yüzyıllardır hep savaştan çıkmış gibi yaşamakta ve sıkıntılar sadece fakir ve yoksul bırakılmış halkın üzerine yıkılmaktadır… Zengin ve yönetici sınıf keyif sürmekte ve halkla müreffeh yaşantısını paylaşmamaktadır.

Lafa gelince milliyiz ve milliyetçiyiz! Ne de olsa bu laflardan etkilenen bir halk var… Anlayacağınız başta ekonomi olmak üzere yaşadığımız sıkıntılardan kurtulabilmek için zihniyet devrimine ve bir “İngiliz Milliliği”ne ihtiyacımız var!

“Bugün ülkemizde görülen ağır fakirliği ne kadar paylaşabiliyoruz? sorusu Türkiye’nin gündemi olmalıdır.”