Acı-tatlı hatıralarla Türk Aile yapısına ışık tutan bir kitap: Gümüşsuyu

102

Okumayı sevenler için, hele yakın tarihimize, kültürümüze ilgi duyanların daha da severek zevkle okuyacağını düşündüğüm bir kitabı size tanıtmak istiyorum. Ötüken yayınlarının bize kazandırdığı bu eserin yazarı Sn. Türkan Turgut Hanımefendidir. Kendisi bir eğitimcidir. Çeşitli eserleri İngilizce’den Türkçe’ye çevirerek dilimize kazandırmış bir edebiyatçıdır. Ayrıca babası Yusuf Ziya Yörükan’ın bazı eserlerini de yayıma hazırlamıştır. Yazar Adalet Partisinin önde gelen siyasetçilerinden Mehmet Turgut’un da eşidir.

Sn. Türkan Turgut ailesini tanıtırken Selanikli bir babaanne(nine), Şam da Osmanlı subayı iken şehit olmuş bir büyükdede, 1993 Balkan Savaşı sonrası Bulgaristan’dan İstanbul’a göçerek gelip yerleşen bir anneannenin(hanımnine) torunu olduğunu işaret eder. Büyüklerinin, başlarından geçen bu büyük felaketlere rağmen azimli duruşlarını, ayakta durma mücadelelerini, bunu sağlayan değer yargılarını anlatmaya çalışır. Anlatılanlar, bu insanların bu göç felaketlerine rağmen sağlam karakterlerini, bu vasfın getirdiği yeninden var olabilme azmini göstermektedir. Ayrıca onların yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletine olan sevgi ve bağlılıklarını da bu sebeple daha iyi anlayabiliyorsunuz.

Ailenin büyüklerinin hayatları acılar, kederler, çilelerle doludur. Çevrelerindeki eş,dost ve akrabaların çoğunda da benzeri durumlar mevcuttur.Yaşadıkları göç onları İstanbul’a getirmiştir.Ana kucağı olarak gördükleri İstanbul,onlar için yeniden hayatlarını kurma adresi olmuştur. İşte yazar böyle bir ortamda kendi ailesi, komşuları, yakın çevresindeki insanlardan örnekler vererek bizlere dünden bu güne ne şartlarda geldiğimizi anlatmaya çalışır. Bu şartlar o insanlar için vatan, birlik beraberlik, paylaşmak, çalışmak, tasarruflu olmak, dürüst olmak gibi vasıfların çok daha önemli ve farkında olmaları gerektiğini anlatmaktadır.

Eserde ‘Eskisi olmayanın yenisi olmaz’, “Yaptığın bana ise öğrendiğin kendine” gibi atasözleriyle değerlerimiz anlatılmaya çalışılır.

“Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi Müşkül odur ki ölmeden önce ölür kişi” gibi şiirlerle Türk milletinin hayatı manalandırması yönünde bilgiler aktarmaktadır. Yazar yine ‘Asil Türk milletinin mihneti sevince, uğursuzluğu saadete çeviren, felaketleri ve kötü talihi sevgi kucağı ile yenen bir kuvvete dönüştürme hasleti’ tespitini bizlerle paylaşmaktadır.

Kitap ayrıca İstanbul’un büyüme ve gelişme süresinde doğal zenginliğinin nereden nereye geldiğini ifade eden bilgilerle doludur. Bu durum bizlerin ve özellikle bizden önceki kuşağın bu alanlardaki ilgisizliğini, bilgisizliğini, bencilliğini göstermektedir.Şehirleşirken bize bırakılan tarihi ve doğal emanetleri hoyratça kullanışımızın neleri kaybettirdiğini anlatmaktadır. Bu davranış şekliyle oluşan sorunların benzerlerini İstanbul gibi şehirleşen bütün yerleşim yerlerinde bu gün yaşamaktayız. Bu sebeple bizlerin bundan sonra bu zenginliklerimizden kalanları koruma, yaşatma ve genişletme sorumluluğumuzu bu vesile ile hatırlamış oluyoruz.

Yazar Gümüşsuyu isimli eseriyle tarih bilinci, millet olma bilinci, aile ve eğitimin önemi bilincini, çevre bilincini bizlere hatırlatmaktadır. Bu konularda köklü mesajlar taşıyan bu kitabı okumaya değer bir eser olarak görüyorum. Yazara ve yayınevine teşekkür ediyorum.