30 Mart 2014 seçimi mağlubu olmayan, fakat eşkazananlar arasında tek galibi olan bir seçim olarak siyaset tarihimize geçecek. Bu galip AKP’dir. Bu galebesini de; izlediği sanal bir düşmana karşı gerilim stratejisi ve buna bağlı mağduriyet edebiyatı, halkın kazanımlarını kaybedeceği korkusu ve son çıkardığı “bütün şehir yasası”na dönüşen Büyükşehir Yasası’dır.
SONUÇLARIN ANALİZİ
Bu seçimlerin sonucunu önce oy oranlarına göre değerlendirelim;
- v AKP, 2009’daki yerel seçimlerde %39 olan oyunu %4 arttırmış, 2011’deki genel seçimlerde%49 olan oyunu %5-6 geriletmiş görünüyor.
- v CHP, 2009’daki yerel seçimlerde %23 olan oyunu %4, 2011’deki genel seçimlerde %26 olan oyunu %1arttırmış görünüyor.
- v MHP, 2009’daki yerel seçimlerde%16 olan oyunu %1, 2011’deki genel seçimlerde %13 olan oyunu %5 arttırmış görünüyor. MHP; 3 büyükşehir ve 5 ilde birinci, 29 ilde ikinci parti durumundadır. Bunun parti kurmaylarınca iyi değerlendirilmesi gerekir.
- v BDP, 2009’daki yerel seçimlerde %5,7 olan oyunu korumuş görünüyor. Bu parti 2011’deki genel seçimlere bağımsız adaylarla katıldığı için bir mukayese yapamıyoruz.
Bu seçimlerin sonucunu bir de kazanılan büyük şehir ve il belediye başkanlıkları sayılarına göre değerlendirelim;
- v AKP, 2009’daki yerel seçimlerde 10 büyük şehir ve 35 il belediye başkanlığı, 2014 yerel seçimlerinde ise 18 büyük şehir ve 31 il belediye başkanlığı kazanmıştır.
- v CHP, 2009’daki yerel seçimlerde 3 büyük şehir ve 10 il belediye başkanlığı, 2014 yerel seçimlerinde ise 6 büyük şehir ve 7 il belediye başkanlığı kazanmıştır.
- v MHP, 2009’daki yerel seçimlerde 1 büyük şehir ve 8 il belediye başkanlığı, 2014 yerel seçimlerinde ise 3 büyük şehir ve 5 il belediye başkanlığı kazanmıştır.
- v BDP, 2009’daki yerel seçimlerde 1büyük şehir ve 7 il belediye başkanlığı, 2014 yerel seçimlerinde ise 2 büyük şehir ve 8 il belediye başkanlığı kazanmıştır. Ahmet Türk’ün kazandığı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığını da bu partinin hanesine yazarsak, toplamda 3 büyük şehrin belediye başkanlığını kazandıklarını söyleyebiliriz.
- v 2009’daki yerel seçimlerde Bağımsızlar 1 büyük şehir ve 2 il belediye başkanlığı kazanmışlardır. Diğer partilerde 3 il belediye başkanlığı kazanmışlardır. Diğer partiler 2014 yerel seçimlerinde büyük şehir ve il belediye başkanlığı kazanamamışlardır.
AKP’NİN DEZAVANTAJLARI
AKP 30 Mart 2014 seçimlerine son beş yılda oluşan şu sorunların dezavantajıyla girdi:
- v Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla STK, basın ve üniversite mensuplarına yapılan hukuk dışı yargılamalar ve uzun tutuklulukların maşeri vicdanda oluşturduğu tepki; orduya kumpas kurulduğu algısı,
- v Barış sürecinde PKK’ya verilen ana dilde eğitim dahil çeşitli tavizler, Apo ve Kandil’le görüşmeler,
- v Başbakanın ayrıştırıcı, ötekileştirici, tahrik edici söylemleri,
- v Sosyal medyaya uygulanan ambargolar, twitter ve you toube hesaplarının kapatılması,
- v Basın patronlarına uygulanan baskılar, gazetecilerin ve köşe yazarlarının yazılarına sansür ve işten çıkarttırmalar,
- v Gezi sürecinde gençlere uygulanan baskı, tazyik ve “çapulcu” gibi aşağılayıcı yakıştırmalar,
- v Özel hayata ve yaşama tarzına aşırı müdahaleler,
- v Cumhuriyet’in kurucuları ve değerleri ile mücadele, intikam alma eylemleri,
- v Dış politikadaki yanlışlar, Suriye ile ilgili ülkeyi savaşa sürükleyebilecek girişimler,
- v 17 Aralık ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları, Bakan çocuklarının ve Halk Bankası Genel Müdürünün evlerinde, kasalarda ve ayakkabı kutularında bulunan milyon dolarlar, avrolar,
- v Başbakanın birçok konuda basına, yargıya, spor dünyasına ve ihalelere müdahale ettiğini iddia eden tapeler,
- v Dershanelerin kapatılması, Milli Eğitim Bakanlığında on binlerce personelin kıyıma uğratılma hazırlıkları,
- v “Paralel devlet, paralel yapı” diye nitelendirilen Gülen cemaatine yönelik tahkir ve tehdit edici söylemler, baskılar, bu yapıya mensup diye yargı ve emniyetteki büyük kıyım,
- v Spor dünyasına ve özellikle Fenerbahçe ve Beşiktaş camiasına müdahaleler.
BAŞBAKANIN SEÇİM STRATEJİSİ
30 Mart 2014 seçimlerini, AKP adına tek başına Başbakan kurmaylarıyla oluşturduğu şu stratejiyi izleyerek ve şu argümanları kullanarak başarıya ulaştı:
- v Seçimden dokuz ay önce gerçekleşen 80 ilde üç milyon kişinin katıldığı Gezi olaylarının “mevcut iktidarı yıkmak” için yapıldığını, bu eylemi dış güçlerin ve onlarla işbirliği yapan “Faiz Lobisi”nin desteklediğini belirterek büyük sermayeye saldırdı.
- v Sonra Gülen cemaatini “paralel devlet” diye nitelendirerek, bu heyulaya “milli iradeye kumpas kurarak meşru iktidarı yıkmak” gibi oldukça iddialı bir misyon yükledi. Bütün seçim süreci boyunca bu nevzuhur yapıyı hedefe koydu ve kum torbası gibi sağdan soldan saldırıya geçti.
- v Bu yapının dış güçlerle işbirliği yaparak Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla STK’ya kumpas kurduğunu, bununla ilgili yargılamalarda adil davranılmadığını, komutanların uzun tutukluluk yoluyla mağdur edildiklerini, KCK tutuklamaları ile barış sürecinin sabote edilmek istendiğini iddia etti.
- v 17 Aralık ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarındaki Bakan çocuklarının, İranlı Rıza Zerrab’ın tutuklanmalarının bu yapının savcı ve polisleri tarafından yapıldığını ve bütün dinlemelere ait tapelerin bu yapı tarafından sızdırıldığını öne sürdü.
- v Seçim boyunca 1940’lı yıllarda müslümanlara zulüm yapıldığını, camilerin ahıra dönüştürüldüğünü, serbest ibadet yapılamadığını öne sürerek CHP’ye saldırdı. Ayrıca 27 Mayıs 1960 İhtilalini CHP’nin yaptırdığını ve Menderes’i de CHP’nin idam ettirdiğini propaganda etti.
- v 28 Şubat sürecinde mağdur edilen başörtülü kızların mağduriyetlerinin bu dönemde giderildiğini, başörtüsünün her alanda serbest bırakıldığını, kapatılan İmam Hatip Ortaokullarının kendileri tarafından açıldığını, bu okulların üniversite girişlerinde önlerindeki katsayı engelinin kendilerince kaldırıldığını, iktidardan giderlerse bu olumsuzlukların tekrar yaşanabileceğini vurguladı.
- v On iki yıllık AKP iktidarında sağlık hizmetleri, eğitimde bedava kitap ve tablet dağıtılması, duble yollar, metrolar, Marmaray, Toki evleri gibi büyük projelerin gerçekleştirildiği, dar gelirlilere beyaz eşya, kömür ve koli yardımları gibi sosyal yardımların yapıldığı hatırlatıldı. Yeni dönemde sayısı binleri bulan projenin gerçekleştirileceği belirtildi.
Sözün kısası, Başbakan, MHP ve CHP’nin, meşru iktidarı devirmek isteyen dışarıyla bağlantılı “Pensilvanya” dediği paralel yapı ve onların destekçisi “Faiz Lobisi” ile ittifak halinde olduğu algısını işledi ve tutturdu. Muhalefet olarak “paralel yapı”yı seçti ve ona saldırdı, CHP ve MHP’yi unutturdu. Her seçimde kullandığı mağduriyet edebiyatını bu seçimde de yaptı ve toplumu mağdur edileceğine inandırdı. Toplumda meşru iktidarına sahip çıkma refleksini uyandırdı. Buna bağlı bir gerilim stratejisi izledi. Dindarların ve yardımlardan yararlanan dar gelirlilerin kazanımlarını kaybedecekleri korkusunu yaydı.
MUHALEFET NE YAPTI?
30 Mart 2014 seçimleri propaganda döneminde MHP ve CHP ise, Başbakanın gerilim stratejisine uydu. 17 Aralık ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları, Bakan çocuklarının ve Halk Bankası Genel Müdürünün evlerinde, kasalarda ve ayakkabı kutularında bulunan milyon dolarlar, avrolar; dinlemelere ait tapelerin içeriği üzerinde durdu. Bir karşı gerilim stratejisi oluşturmaya çalıştılar.
Halbuki Başbakan bu stratejiyi uygularken, etrafını kazandırdıkları, yaptıkları ve yapacakları ile doldurdu. İktidar ayakkabı kutularını milyon dolarlarla dolu gösterdi, muhalefet ile propaganda süreci boyunca boş ayakkabı kutularını gösterdi.Vatandaş dolusu varken boş kutunun yanına gitmez. Bu argüman, meşru iktidarı “Parelel yapı”nın kumpası kurarak devireceği argümanı karşısında zayıf kaldı. Muhalefet, halka yeni dönemde yeni projelerin ve kazandırılacak hakların müjdesini veremedi.
Ayrıca, barış sürecinde ordunun ve güvenlik güçlerinin geri çekilmesiyle, PKK ve Kürtçülerin Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki şehir yapılanmaları, özerk yönetim hazırlıkları ve gerçek “paralel devlet”in kurulmakta olduğu gerçeğini yeterince halkımıza anlatılamadı. CHP bunu bazı mülahazalarla, bir kesimini rahatsız etmemek için bilinçli olarak yapmadı. MHP’nin ise böyle endişeleri olmamakla birlikte, belki de toplumu daha fazla germemek için konuyu fazla vurgulamadı. İktidar zaten bu konuya hiç temas etmemiş, bilinçli olarak gözlerden uzak tutmuştur.
Başbakan ustalık dönemi hünerlerinden en büyüğünü, 14 ili daha büyükşehir statüsüne geçirirken yaptı. Büyükşehir Yasası’nı çıkarırken, seçim bölgesini genişletti. Daha önce seçimlerde sadece büyükşehri oluşturan merkez ilçelerde oturanlar oy kullanırken, taşra ilçe, belde ve köyleri de oy verme kapsamına aldı. Çünkü AKP, şehir merkezlerinde daha zayıf, taşra ve kırsalda ise daha güçlüydü. AKP’nin siyaset mühendisleri bunun matematiksel hesabını da yaparak yasayı buna göre düzenlediler. Böylece, Büyükşehir Yasası,”Bütünşehir Yasası”na döndü. Taşra ve kırsal, büyükşehirde oturanın yerel yöneticisinin seçiminde söz sahibi oldu. Fakat muhalefet bu süreçte çok sessiz kaldı. Belki de büyükşehir olacak illerde yanlış anlaşılma korkusuyla bu tavrı sergilediler. Muhalefet birçok büyükşehri, bu uygulamadan dolayı kaybetti.
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Seçimde muhalefet istediği bir sonucu alamamıştır, fakat hezimete de uğramamıştır. Muhalefet bir önceki seçimlerde aldığı oyu korumuş, hatta 1-2 puan arttırmıştır. Ama siyasi konjonktürün bu kadar aleyhinde geliştiği ve muhalefetin bunu aşırı vurguladığı bir ortamda iktidarın aldığı bu sonuç, büyük başarıdır. İktidar, oluşturduğu “gerilim stratejisi, paralel yapının AKP’ye ve ülkeye ihaneti, mağduriyet edebiyatı ve kazanımların kaybedilebileceği korkusu”na dayanan politikasını başarıyla uygulamıştır. Başbakan “uzun adam” ve “iyi hatip” imajını bir defa daha iyi kullanmış ve büyük kitleyi söylediklerine ikna etmeyi başarmıştır. Bunda yandaş ve havuz medyasının ve dönem zenginlerinin de büyük payı vardır.
Şimdi muhalefet ne yapacak? Siyasete havlu mu atacak, hiçbir şey yapmadan kulağının üstüne mi yatacak, yoksa silkinip yeni oluşturacağı politikalarla mücadeleye devam mı edecek? Tutulacak yol, erenlerin hikmetindedir.Yunus Emre diyor ki: “Her gün yeniden doğarız/Bizden kim usanası”. Mevlâna ise “Dün dünde kaldı cancağızım/Bugün yeni şeyler söylemek lazım” diyor. Politika filozofumuz Süleyman Demirel de “Dün dündür, bugün bugündür” demiyor mu? Öyleyse muhalefet de dünü dünde bırakıp yola devam edecek.
Önce sonuçlara takılıp kalmayacağız. Halkı suçlayarak bir yere varamayız, kendi beceriksizliğimizi örtemeyiz. Dünden ders alıp, hatalarımızı ve yanlışlarımızı belirleyeceğiz. Yeni politikalar, bunlara göre yeni projeler ve yol haritaları ortaya koyacağız.. Halkımızı yeterince tanıyamamışız, öyleyse yeniden tanımaya koşacağız. Halkın kodlarını çözeceğiz. Bunu yapan nasıl yapıyorsa, biz de öyle yapacağız. Bunun için önce kendimize güveneceğiz. Bir gönül seferberliği üslubu içinde halkımızın gönlüne, aklına ve mantığına dokunacağız. Bizim de bir şeyler yapabilecek, mevcut iktidar gittiğinde onun yerini fazlasıyla doldurabilecek bir potansiyele sahip olduğumuza onu inandıracağız.
Yeni bir dil, yeni bir yaklaşım, yeni bir yol ve yeni bir programla, gerekirse yeni yüzlerle yola çıkacağız. Büyük Atatürk’ün dediği gibi “Dinlememek üzere yola çıkanlar asla yorulmazlar”. Durmak yok, yola devam…