Tayyip Erdoğan’ı Sevmek

103

Recep Tayyip Erdoğan bugüne kadar görev yapan Başbakanlar arasında seveni en çok olanlarından biri. Fakat diğerlerinden bir farkı, en az seveni kadar kendisinden nefret edeni olan tek Başbakan.

Hakkında yayımlanan tapelerle rüşvet, yolsuzluk gibi, devlet malını çalmak gibi çok ağır suçlamalara muhatap. Erdoğan bu tapelerden bir kısmını kabul etti, bir kısmına da montaj dedi.

Sadece kabul ettiği tapelerde yaptığı konuşmalar ile 17 Aralıktan bu yana yaptığı hukuku rafa kaldıran uygulama ve beyanları bile normal bir demokratik ülkede görevini bırakmasına ve yargılanmasına yol açacak nitelikte. (Tabii Türkiye “ileri demokrasi” olduğu için istisnai bir ülke.)

Yargılama yollarını kapatan mevzuat değişiklikleri, yargı mensuplarının ve on binlerce memurun atamaları yüzünden öfkeli kitleler hükmü kendileri veriyor. İlk defa bir Başbakan için ana muhalefet mitinglerinde, statlarda “hırsız” diye tezahürat yapılıyor. Bu durum bir Türk vatandaş olarak beni rencide ediyor.

*****

TAYYİPSEVERLER DÜŞÜNCELİ:

Sevgi başka bir şey. O’nu seven vatandaşlarımız Başbakana ve yakın çevresine isnat edilen bu suçları yakıştıramıyor.

Sevgide ölçüyü kaçıranlar var. Bir kısmı “Allah’ın bütün sıfatlarını taşıdığına” inanacak kadar, O’nun bilmem neresinin kılı olmakla iftihar edecek kadar işi abartmış durumda.

Ama daha makul ölçüde sevenler ise, bu İmam Hatip mezunu, alnı beş vakit secdeye değen bir imanlı adam bu türlü pis işleri yapmaz kanaatinde. O’nun halkın içinden, kendilerinden biri olduğuna inanıyorlar. Kasımpaşalı tavrına hayran olanlar cabası.

Bu vatandaşlarımız otoriter ve diktatör de olsa, “yeter ki başımızda Tayyip olsun” diyen bir anlayışa sahip.

Ama çevremde gördüğüm böyle düşünen bir dostumuz son zamanlarda hayli düşünceli.

Çünkü O’nu düşündüren üç hadis var.

  • Çok bilinen bu Hadis-i Şeriflerin ilki, “Kişi sevdiği ile beraberdir.” Hz. Peygamberin bu haberine göre, “herkes bu dünyada kimi severse ahirette onunla beraber olacaktır.”
  • İkinci hadis ise, Sahabeden bir zatın savaş esnasında şehit olması üzerine, O’nun Cennet’lik olacağına dair yorum yapanlara, “hayır O devlet malı olan bir hırkayı çaldığı için Cehennemdedir, hırka ateş olmuş O’nu yakmaktadır” mealinde.

Yani insanlığın peygamberlikten sonra en yüksek zirvesi olan sahabe ve şehit sıfatlarını taşıyan bir zatın bile, devlet malından çaldığı bir hırka sebebiyle Cehennemlik olmasının verdiği ürpertici mesaj.

  • Üçüncü hadis: “Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu, sâhibine geri vermek, yüzlerle lira sadakadan kat kat daha sevaptır. Bir kimse, peygamberlerin yaptığı ibadetleri yapsa, fakat üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennete giremez.”

Bu dostumuz kimi sevdiğini söylerken şimdi üç kere daha düşünmekte.

*****

KUL HAKKI

İslam’da kul hakkı ve kamu /devlet malı kavramı çok önemli.

Öncelikle kul hakkı yani “insanlara maddi manevi yapılan her türlü haksızlık ve kötülük” üzerinde durmak lazım.

İnsan kendi hataları, eksiklikleri ve yanlışlarından dolayı samimiyetle tövbe edip Allah’tan bağışlanma dilerse affedilme ihtimali büyüktür. Ancak kul hakkı bunun dışında tutulmuş. Kul hakkının affını Cenab-ı Hak hakkı yenen kula bırakmış.

Yani haksızlığa uğrayan kişi affetmedikçe, haksızlık eden bu borçlarından kurtulamıyor.

Bir “kumpas” sonucu sahte delillerle ve haksız yere suçlanarak yıllarca hapislerde yatan insanlardan bir kısmı serbest bırakıldı. Dışarı çıkanların dile getirdiği zulüm hikâyeleri “kul hakkı” yemek konusunda ne kadar ileri gidilebildiğinin örnekleri.

“İnsanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.” (Şura Suresi-42)

Kul hakkına örnek verdiğimiz yargılamalar, aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerinden bir kadronun tasfiyesi; emperyal taleplere direnen ve toplumun sinir uçları görevini yapan insanların cezalandırılması gibi maksatlara hizmet etti. Bu sebeple toplumsal boyutu da var.

Yani topluma karşı işlenen günahlar sadece rüşvet, yolsuzluk, irtikap gibi suçlardan ibaret değil.

Adalet sisteminin ve devlet gücünün bir zulüm ve haksız cezalandırma aracı olarak kullanılması hem kul hakkı ve hem de kamuya karşı işlenen günahlardan/ suçlardandır.

Bu sebeplerle inanan bir Müslüman,

  • Devlet ve yargı gücü kullanılarak yapılan zulümler için, kendine göre “ulvi maksatlarla yapıldığı” gerekçesine sığınamaz. Zulmü mazur gösteremez.
  • Zulüm ve yolsuzlukları “bizden insanlar yapıyor, günahlarını/ suçlarını görmezden gelelim” diyemez. “Ne yapalım, çalıyor ama hizmet ediyor” mazeretine sığınamaz.

Çünkü Müslüman “şahsî menfaati ve grup çıkarı yerine Hak rızasını ön plana alan insandır.”

*****

BERKİN, BURAKCAN, AHMET AYRIMI YAPAMAYIZ

Son bir hafta içinde kaybettiğimiz ve toplumun hemen bütün kesimlerinde ortak üzüntüye yol açan üç gencimizle ilgili Başbakan’ın değerlendirmesi farklı oldu.

Erdoğan’a göre, DHKPC’nin üstlendiği cinayette ölen Burakcan şehit yavrumuz, bizim gencimiz; polisin attığı biber kapsülü yüzünden 15 yaşında ölen Berkin ise Onlardan, terörist.

Çünkü 269 gün evladının eriyişini ve 16 kiloya düştükten sonra ruhunu teslim edişini gören acılı anne “çocuğumun katili Başbakan Erdoğan’dır” demiş.

Herhalde Hazreti Ömer’in  “Dicle kenarında bir kurt bir koyunu yese, Allah adaleti gelir onu Ömer’den sorar” sözünü hatırlatmaya çalıştığı için olsa gerek.

Başbakan, çocuğunun ekmek almaya giderken öldüğünü açıklayan anneden özür dileyip baş sağlığı dileyeceğine, mitingde “ne ekmek alması, ne alakası var?” dedi. Berkin’in terör örgütü içinde olduğunu söyledi, “Polis orada yüzü poşulu, elinde sapanla, demir bilyeleri savuran o kişinin kaç yaşında olduğunu nereden ayıracak?” diyerek payladı.

Daha da vahimi, kendisini dinleyen partili kitle “velev ki terörist olsa, 15 yaşındaki çocuğu öldürmek mi gerekir?” demedi.

Acılı anneye veBaşbakanı zor durumda bırakmak için 15 yaşında ölüp gitme küstahlığında bulunan terörist Berkin’eyuh çekerek Başbakanı mutlu etti.

İşte bu, sözün ve insanlığın bittiği yerdir.

Önceki İçerikA’ nın Öyküsü – Alfa’nın Liderliği ve Elif’in Zarafeti
Sonraki İçerikUrla’dan Türkiye’ye Bakmak!
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.