MHP-DSP-ANAP koalisyon hükümeti döneminde; terör ve enflasyon gibi kronik sorunlar çözülmüş, etnik ve mezhepsel tartışmalar sonlanmış ve T.C. Devleti milli ve dik bir duruş göstermeye başlamıştı. Ancak siyasi-ekonomik ve sosyal istikrarı sağlayarak güçlenen ve bölgesinde lider ülke olmaya başlayan Türkiye üzerinde açık-kapalı operasyonlar yoğunlaştı. Önce Ecevit üzerinden DSP’de operasyon yapıldı ve üçlü koalisyon hükümeti yıkıldı. Sonra DP’de operasyon yapıldı ve merkez sağın içi boşaltıldı. Daha sonra RP’de operasyon yapıldı ve içinden “milli görüş gömleğini çıkardığını söyleyen” AKP çıkartılarak iktidara taşındı. Müteakiben TSK operasyonuyla TC. Devleti’nin refleksleri kırıldı. Akabinde CHP operasyonu ile Baykal yerine, Kılıçdaroğlu getirildi. Seçime bir ay kala MHP’de “9 Genel Başkan Yardımcısı ile 1 Milletvekili Adayını sıkıntıya sokan ve partiyi baraj altında bırakmayı amaçlayan” kaset operasyonu yapıldı. Şimdi üç dönemdir iktidar olan AKP, kendisine de aynı aktörlerce operasyon yapıldığını ve hükümetin yıkılmak istendiğini söylüyor ve Yargı ile Polis Teşkilatını yıpratıyor. Arada MİT’in de üstüne gidildi ve zayıflatıldı. Tüm bu olan bitenden iş adamları da nasibini aldı ve faiz oranlarının artması ile ekonomi sıkıntıya girdi.
Yani son 10 yıldır Türkiye’de “iç ve dış güç odakları ile çıkar çevrelerinin operasyonuna maruz kalmayan ve dinlenmeyen” siyasi parti, kurum ve kuruluş kalmadı. Tüm bu operasyonlarda Küresel Güçlerin “Şark Meselesiyle başlayan, SEVR dayatmasıyla devam eden ve BOP ile şekillenen” planlarının izleri olduğu ve en başından beri Türkiye üzerinde Asimetrik / Psikolojik Harp yürütüldüğü anlaşıldı.
Elbette Türk Milleti “BOP ile dünyanın kaosa sürüklendiği ve Arap Baharı ile etrafımızın yangın yerine döndüğü bu puslu ortamda” uyanık olmalı, muhtemel tahriklere dikkat etmeli, münferit olaylardan etkilenip oyuna gelmemeli, her türlü gerilim-kutuplaşma-cepheleşme ve çatışmadan uzak durmalı ve 1000 yıllık kardeşliği korumalıdır. Ancak “hükümetin rüşvet ve yolsuzluk davaları ile dinleme ve sosyal medyaya düşen tapeler nedeniyle iyice yıprandığı, PKK’nın özerklik ilan etmeye hazırlandığı ve devletin bekası ile milletin egemenliğinin tehlikeye girdiği” bu süreçte meseleye Cumhurbaşkanı veya TBMM el koymalı, tüm partilerin milletvekili yüzdesi ile temsil edildiği seçim hükümeti kurulmalı ve erken genel seçime gidilerek halkın önüne sandık konulmalıdır. Çünkü 7000 kişinin dinlendiği ve muhtemelen üst düzey devlet görevlilerinin şantaj baskısı altında olduğu nazik bir dönemde, siyaset kendisini yenileyemez ve halkın talepleri doğrultusunda “seçim sistemi ile partiler kanunu değiştirip siyasi ahlak tasarısını çıkartarak” güven tazeleyemezse; hükümet meşruiyetini yitirecek, devlet otoritesi zedelenecek, ülke hızla siyasi- ekonomik ve sosyal istikrarsızlığa sürüklenecek ve Türk Milleti -ALLAH korusun- Arap Ülkeleri gibi kargaşa ve çatışma ortamına girebilecektir. Zaten yakın siyasi tarih incelendiğinde; darbe, ara rejim ve krizlerin arka planında, erken seçime gidilmemesi olduğu görülecektir.
Bu saatten sonra Başbakan’ın istifa etmesi ve hükümetin değiştirilmesi çözüm değildir. İstifa etse bile, Türk Milleti’nin oy vermediği vekil bir Başbakan ve arkasında halk desteği olmayan bir Hükümet ile Türkiye’yi yönetmek tehlikelidir. Türk Milleti ancak erken genel seçimle rahatlar ve Türkiye ancak iktidar değişikliği ile normalleşir.