“Müslüman Türk…”

92

 

“Müslüman Türk; bu bir karışım, bu bir birleşim, bu bir sentez değildir.. Bu bir eriyik’tir.. Hiç bir kimyanın sökemeyeceği bir eriyik.. Bir aşk eriyiği… Türk, İslamın içinde erimiştir. Çözülmez, bozulmaz, bereketi bitmez bir “eriyik”.

Bunu en çok Hıristiyan alemi gördü ve anladı. Onun için bütün gücünü bu eriyiği çözmeye sarfetti.. İnsanlık tarihinin en büyük ihanet teşebbüsüdür bu..  Haçlı seferlerinden, kültür emperyalizminin en son safhası olan Marksizm’e kadar hep bu gayeye yönelmiş ihanet dalgalarıdır.

Müslüman Türk, İslam yayının Avrupa’nın kalbine sapladığı ok.. Müslüman Türk eriyiği bütün ihanet oklarına, mızraklarına da göğsünü siper etmesini bilmiştir.

Türk, İslam aşkı ile erimiştir. Dünya medeniyet tarihi, bu aşkın kahramanlık, fedakarlık, şiir ve zafer dolu destanıdır.. Türk, bu aşk ile kendi adını bile unutmuştur. O kadar sevgilisi olmuştur ki, “Mevla denecek mahalde, Leyla der idi” diye anlatılan Mecnun gibi, kendi ismini bir an söylememiş, hep sevgilisinin ismi ile tanıtmıştır kendini: İslam, İslam… Sevgilisine kendini kurban adamıştır. Çocuklarını asırlarca “Bismillah, ya şehit, ya gazi” diyen ebeler doğurtmuştur.. Aşkın iki ucu şehadet ve gazilik.. Bu iki uç arasında, kanını o kadar feda etmiştir ki, muhafaza edebilseydi, belki Akdeniz de Karadeniz de, bir Kızıldeniz haline gelebilirdi.

Bu aşk ve fedakarlık duygusu içinde erime, dağ adamı Türk’ü birdenbire secde adamı, dava adamı, san’at adamı, ilim adamı, gönül adamı yaptı. Ahmet Yesevi’den, yani Hazret-i Türkistan’dan başlayan bu yürüyüşte, o merhale merhale Mimar Sinan oldu, Itri oldu, Karahisari oldu, bir ruh ve madde medeniyeti kurdu, sahib-i devlet oldu.. Atilla, batıyı sadece korkutmuş ve geçmişti.. Müslüman Türk, batıyı şaşırttı ve hala korkutuyor.

Aşk fedakarlıktır, fedakarlık nefsinden olur.. Müslüman Türk, o kadar fedakarlık ve aşk içinde eridi ki, bir velisinin gönlünden “Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan, hakka veli olsa bile hakikatta asidir” dedi.. Peygamber’inin adına kendini adadı, amma o ad’a ayrı bir hürmet kaftanı biçti: Mehmetçik oldu.. Mehmetçik, veliler ordusu, alimler alayı, arifler, şairler, mimarlar, san’atkarlar, hadisle müjdelenmiş padişahlar dolu bir tarihin başka hiç bir millete nasip olmayacak kadar belagatli sembolü oldu. Hilal kadar ulvi ve ebedi sembol.. Mehmetçik, Bedr’i, Malazgirt’te, Kosova’da, Varna’da, Bizans’ta, Mohaç’ta tekrarlamak saadetine erdi; Hendek’i de Viyana’da, Çanakkale’de..

Müslüman Türk, “Biz son gelen ilkler” gibi bir sırra sanki nail oldu.

Müslüman Türk, son cemaat mahallinde, ilk cematın takdirine mazhar olmak saadetine ermiştir.

Müslüman Türk, kendisini o kadar sevgilisinin ismiyle tanıttı ki, bir ters tedai ile Batı onun sevgilisini onun ismiyle andı..Asırlarca Müslüman olan Hıristiyanlara “Türk oldu” dedi..

Müslüman Türk, bu aşk, ruh, mana, fazilet, fedakarlık eriyiği… İnsanlık mayası… Bütün insanlığa açık… Amma, şer kuvvetlerin de tek hedefi. Daha taharetlenmesini bilmeyen bir kaba tip ile, Müslümanlığı sadece istibra ve istincadan ibaret sayan bir başka kaba tip, iki ucundan bu kudsi eriyiği çözmeye çalışıyorlar. Boşuna gayret… Cahilane gayret… Onlar, sadece kendilerini kendi köklerinden çözmüş oldular.

Pakistan’ın büyük şairi İkbal, İslamın büyük Peygamberine “Huzuruna öyle bir hediye ile geliyorum ki, herşeye değer, bu şişede Trablusgarp şehidlerinin kanı var” diyordu..Bu eriyikte daha nice nice şehidlerin kanı, alimlerin mürekkebi var.. Bedir’den esen ebedi fetih manası ile..”

Rahmetli Ergun Göze bu yazıyı yazalı otuz yılı aşmış. 2013 yılının Kasım ayında, Müslüman Türk’le uğraşanlara yine bunlardan başka bir şey söylenebilir mi?

Keşke R.T. Erdoğan ve Türk’e karşı anlamsız ve acımasız bir siyaset izleyen başta AKP’liler olmak herkes bunu okusa ve “Türk” ne demek anlasa!

Hem bugün 25 Kasım… Müslüman Türk’ün 20.yüzyıldaki Yolbaşçısı ve Başbuğu Alparslan Türkeş’in 97. doğum günü. Türk’ün ebediyen yaşaması için yola taş döşeyen her bir alperen dervişi rahmetle anıyor ve aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.