Anadolu Bir Aşure Kazanıdır…

93

 

Hicri takvimin ilk ayı olan, kutsal Muharrem ayı içindeyiz.

Bu ay, savaşın yasaklandığı, bolluk ve bereketin arttığı bir aydır.

İslami inanca göre; Muharrem ayının onuncu günü, Nuh Peygamber, Büyük Tufan’dan sonra karaya ayak bastığında, elinde kalan son malzemelerle bu tatlıyı yapmış.

Bu yıl, Muharrem ayı 4 Kasım’da başladı. 13 Kasım Çarşamba günü de Aşure günüdür.

Savaşın olmadığı, insanların “İNSAN” gibi kardeşçe yaşadığı bir dünya, en büyük özlemimiz ve çabamız olmalı. Peygamberler dışında kimse kimseyi “adam etmek” ya da “Cennet’e götürmek” ile görevlendirilmedi! Doğduğumuz gibi, bir gün bedensel yaşamımız son bulacak. O halde, dalaşarak, savaşarak yaşamak niye?

Muharrem ayının “bolluk, bereket” ayı olması da çok doğal değil mi? Çünkü, savaş yok! Savaş olmayınca, insan emeği öldürmeye değil, yaşamaya harcanıyor…

“Aşure” denince, aklıma gelen bir anıyı paylaşmak istiyorum.

Bir ay kadar önce, değerli arkadaşım ve ağabeyim Şerif Ünan’ı ziyarete gittim. Bu vesileyle de yeni kurduğu fabrikayı gördüm. Şerif Ünan, modern bir fabrika kurmuş. Özellikle de çalışanlarının iş güvenliği ve iş huzurunu ön plana almış. Çünkü Şerif, idealist bir insan. Bir Sosyal demokrat ve Atatürk’ün kültürel izlerini süren bir aydın insan örneği.

Fabrikasının “İdari Bölümü” büyük boy resimlerle donatılmış. Sanki bir sanat galerisinde gibi hissediyorsunuz. Ama beni en çok etkileyen şey, Şerif Ünan’ın odasına geçerken, ortada bulunan büyük bir masa üzerindeki bir kazan ve yanındaki yazı oldu. O yazıda şunlar yazıyor;

“AŞURE KAZANI. Aşure pişirmeye yarayan kazandır; Anadolu’yu tanımlamak için de kullanılır. Nuh tufanından beri bilir onu Anadolu insanı. Kimileri, Anadolu’yu mozaik’e benzetse de, bu çok doğru değildir. Çünkü, mozaikte parçalar yan yana gelir ama etkilemez, etkilenmez, etkileşmez, öyle durur, soğuk biçimde. Anadolu bir aşure kazanıdır. İçindeki insanlar da tüm güzellikleriyle aşure.

Aşure o denli güzel bir aştır ki, kimileri tatlı der; öyle ki, yediğimizde aşurenin içindeki her şeyin tadını ayrı ayrı hissederiz, hiç biri öbürüne baskın çıkmaz, diğerini ezmez, ötekileştirmez ama bu tek tek güzel tatların yanında aynı zamanda aşurenin kendi başına ayrı bir lezzeti vardır. Hem herkesten, her şeyden biraz almıştır hem de artık kendi olmuştur.”

Tüm “İNSAN” renkleriyle Anadolu bir aşure değilse nedir? Bu aşure kazanına “emperyalist kepçeler” girmesin! Barış içinde “kardeşçe” ve aşurenin bereketiyle yaşayalım.

Muharrem ayınız bereket dolu olsun…