Yeni CHP ve yeni Kemal

100

 

“Benim adım Kemal,” diyordu Kılıçdaroğlu.

Baykal, bir kasetle gitmişti aniden ve yerine o gelmişti.

Cumhuriyet Halk Partisinin, Mustafa Kemal’in partisinin başına geçmişti.

Mustafa Kemal’in adını anıştırmak istercesine, “Benim adım Kemal” diyordu.

Türkiye’de bir gün başbakan olur mu bilmem.

Ama onu İngiltere ya da Almanya’ya başbakan yapmanın yollarına bakmak lazım.

Şayet bu bir gün mümkün olursa, beş seneye kalmaz iki ülkeyi de halleder, Türkiye’ye büyük hizmet olur.

Şimdi tekrar düşünelim Almanlar Gezi Parkının neresinde; Suriye ve İsrail neresinde?

Merkel, Reuters kanalıyla dolaylı olarak Türkiye’nin AB üyeliğinin askıya alınmasından bahsediyordu.

Aynı Merkel, Suriye’ye milyarlarca dolar yardım edilmesi konusu onaylıyor, Esad’a destek oluyordu.

Dahası, Almanya’dan 1,5 milyar dolar, İran’dan 4 milyar dolar yardım olarak Suriye’ye gidecekti.

Almanya’nın İslam cumhuriyeti olmadığını biliyoruz.

İran’ın da Alman kökenli bir Hıristiyan yapısı olmadığını.

Dahası, Suriye’nin Esad’ını iki taraf da pek umursamazdı.

Ama nasılsa Almanya, Rusya ve İran’la Esad’a sahip çıkma konusunda uzlaşmış görünüyorlar.

Hem de neye rağmen?

ABD Senatosundan Obama destekli Suriyeli muhaliflere silah yardımı kararı çıkmasına rağmen.

Çünkü Türkiye uzun zamandır Türkiye Suriye’deki muhaliflere yardım ediyor.

Farklı türdeki yardımların arkasında hem PKK’ya yıllarca verilen destek var.

Hem Arap Baharı sürecinin son aşaması olarak Suriye görülüyordu.

Suriye yıllarca SSCB’nin arka bahçesi olmuştu.

Osmanlı’dan sonraki paylaşımlarda Fransızların kısmetine düşmüştü.

Sonrasında SSCB’nin güdümlediği liderlerle Türkiye nezdinde NATO’yu çevreliyordu.

Ve bu anlamda Arap Baharının petrolsüz tek ülkesi olarak ortada kalmıştı.

Ve Kılıçdaroğlu Suriye övgüler yağdırırken, kendi ülkesinin liderini “diktatör” ilan ediyordu.

Yetmiyor, Avrupa’da bazı yerlerde Erdoğan’ı Mübarek’le eş tutuyordu.

Ve Gezi Parkında patlayan olayları Tahrir Meydanı olaylarına benzetiyordu.

Belki NTV’nin yaptığı gibi, göndermelerle Türk Hitler’inden de dem vurabilirdi.

Nasılsa sonradan Merkel’e bir de mektup yazmak aklına geliyordu.

Erdoğan diktatördü, ama Türkiye Cumhuriyeti diktatörlük değildi işte!

O nedenle, belki Merkel merhametli davranabilirdi hani.

Merkel’in cevabı gelince, Esad’a da Arap Birliğine girme teklifi yapılabilir.

Bakarsınız, Esad ve Almanya teklif ederse, Türkiye’nin Arap Birliğine girmesi gerektiğini de düşünebilir.

Yani Kılıçdaroğlu burnunun ucunu göremiyor artık.

Daha önce Türkiye-ABD-Rusya eksenli bir gidişat vardı Kuzey Irak ve Suriye konusunda.

Şimdilerde Almanya-Rusya-İran ve Suriye.

“Nasıl bir dönme dolaptır bu!” diye soramıyor.

Ya da çok iyi bir dönme dolaba binmiş durumda.

Küresel dolap döndükçe arada bir kendisiyle pişti oluyor.

“Tayyip,” “Recep Bey” oldu derken, Gezi Parkındaki ağaçlardan Pinokyo’lar çıkardı.

Erdoğan’dan Er’i çıkarmak suretiyle Doğan’ı bulamadı nasılsa!

Daha önce Erdoğan’la ilgili övücü sözlerin dış basında yer almasını eleştiriyordu.

“BOP eş başkanı” Erdoğan’ı yerden yere vuruyordu.

Nasılsa yaptıklarıyla BOP’nin figüranlığına soyunduğunu idrak edemiyor.

CNN,BBC, El-Cezire ve türevlerinde yenilerde gördükleri ise hoşuna gidiyordu.

Daha da ilginç bir zamanlama İngiliz Başbakanının Erdoğan’ı övmesiydi.

Geçenlerde Türkiye’yi öven, Erdoğan’a methiye düzen İngiliz Başbakanı, acaba ne yapmak istiyordu?

 

Kurban’ı kesmeden önce boynunu okşamak âdetini Lawrence’tan öğrenmişti.

Ve Kemal Bey, Mustafa Kemal’in çok iyi anladığı Sykes-Picot anlaşmasını zaten anlamamıştı.

Onun Bandırma vapurundan çok Savarona’lı Mustafa Kemal’i anladığı düşünebilir.

Ancak, bu CHP’nin Mustafa Kemal’in CHP’siyle zerre alakası olmadığı, İstiklal Savaşımız kadar açıktır.
Eskisinin ruhunu ancak Anıtkabir’de soluyan yeni Kemal Bey, istikbali de yine bir kasette görüyor…