Günümüzde sıkça tartışılmakta olan demokrasi, gerçekten en son, en iyi çözüm yolu mu? Yoksa birilerinin dediği gibi çoğunluğa sahip olan, demokrasi adına her istediğini yapabilir mi? Ya da Cumhur Başkanı Abdullah Gül’ün deyimiyle tek başına sandık, demokrasi demek değil midir?
Bir TV programında eski mankenlerimizden Aysun Kayacı: –Benim oyumla bir çobanın oyu bir sayılamaz demişti de bazıları kıyameti koparmışlardı. Aşağıda belirteceğim gibi göreceğiz ki mankenimiz pek de yalnız değil.
Bin dört yüzlü yılların ikinci yarısı.
İtalya: Herkes hürriyet sarhoşluğu içinde. Hükümdar Medici, şaşkın. Ülkede cinayet, talan, soygun her şey mubah. Bir Dante, bir Petrarque gibi ileri gelen dahiler dahi ülkelerini kurtaracak bir kahramanın gelmesini bekliyorlar.
Böyle arayış ve bekleyiş içerisindeki İtalya’da, Machiavelli adında birisi çıkıyor, Hükümdar adlı bir eser yazıyor. Kitap daha piyasaya çıkar çıkmaz bütün Avrupa’da infial uyandırıyor. Nasıl uyandırmasın ki? Avrupa insanının içinde ne kadar pislik, ne kadar safra varsa hepsini ortaya döküyor Machiavelli. Yazdığı kitapta da bunların önlenmesi için hükümdar’a öğütlerde, telkinlerde bulunuyor.
İnfiale kapılanlar suçlarını inkâr etmiyorlar yalnız bütün bu kabahatleri ifşa etmenin de bir manası yok ki!”Bizler medeni insanlarız. Evet güvercinleri boğarız ama zarifane, önlüğümüzün altında” görüşü hakim.
Hükümdar, 150 yıl kadar Avrupa da tartışıldı. Beğenenler oldu, beğenmeyenler Oldu. Yetersiz görülmüş olacak ki Fransa’nın ünlü hukukçularından Anjulu Jehan Bodin, Devlet adlı bir kitabı kaleme aldı.
Machiavelli, olayları bütün çıplaklığıyla, günahları ve sevaplarıyla, güzellikleri ve çirkinlikleriyle ortaya sererken; Bodin, devleti korumak adına hukuk, örf , adetler ve gelenek üzerinden yola çıkar.
Bodin, devleti üç ana unsur içinde birleştirmiştir. Kral, aristokrasi ve halk. Yalnız hakimiyet hakkı krala tanınmıştır. Kuvvet paylaşılırsa bilir ki ülkede anarşi doğar.
İşi aristokratlara, halka ve politikacılara bırakmaz. İyi yetişmiş bir hükümdar en iyiyi bilen, düşünen ve seçendir. Şöyle düşünür mesela:
“Her ülkede bilgeler ve erdemliler pek az sayıdadırlar. Öyle ki çok defa, en sağlam ve en değerli insanlar, tedbirsiz bir halk edibinin veya hayasız bir politikacının ihtirası yüzünden, çoğunluğun baskısına boyun eğmek zorundadır. Oysa hükümdar, bu değerli azınlığı koruyabilir, kâmil ve dirayetli kimseleri işbaşına getirebilir. Halbuki halk veya zadegân (soylular) hükümetlerinde, ister istemez akıllılar da, deliler de meclise girer”.