Mısır ve Türkiye

97

Mısır’da yaşananlar son derece vahimdir, üzücüdür ve vahşettir.

Bu gidiş, Mısır’ın uçuruma doğru sürüklendiğine işarettir. Dilerim ki, taraflar daha fazla kutuplaşmayı göze almazlar, bu kavganın herkese zarar verdiğini görürler ve bir şekilde anlaşmanın yolunu bulurlar. Bu temenniden başka yapabileceğimiz herhangi bir şey yoktur.

Evet, bu dileğim, Mısır için içimden geçen en samimi dileklerdir.

Size soruyorum, bu ifadelerden başka söyleyebilecek bir söz var mı?

Bizim Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız, dünyada taraflığını ve tarafgirliğini her devletten, her ülkeden önce belirtiyor ve sonra da o ifadelerinin altında kalıp şaşkına dönüyorlar.

Bu şaşkınlık, kendi kişisel şaşkınlıkları olsa mesele yok. Ama, hepimizi ilgilendiren bir konu olduğu için, adeta toplumda şaşkına dönüyor.

Irak’ta öyle oldu: ABD askerlerinin sağlığı ile ilgilenildi.

Libya’da öyle oldu: önce çok sert demeçler, sonra, Libya’yı vurmak için sıra kapma yarışı.

Suriye’de zaten tam bir fiyasko.

Lübnan’da ne yaptığımız belli değil. Başka ülke yokmuş gibi bizim pilotlar kaçırılıyor ve ne kadar güçsüzmüşüz ki, bıraktırılamıyor.

Şimdi Mısır.

Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı, batı ülkelerine adeta yalvarıyor.

Ne yapacak Batı ülkeleri, onların zaten istedikleri oluyor.

Mısır halkı, hatta Arap âlemi aklını başına alıp, İslâm dünyasının en önemli ülkelerinden birini böylesine kendi iç savaşına terk ederse, Batı ülkeleri neden elini oynatsın?

Batı’dan medet uman Sayın Başbakan, Arap ülkelerini neden çözüm için devreye girmeleri gerektiği konusunda bu kadar gayret sarf etmez?

Ne demek, Hıristiyan dünyasından medet ummak?

Şu anda, Dünya Lideri diye duyurusu yapılan bir Başbakan’ın, İslâm dünyasına neden sözü geçmez ve neden o ülkeler üzerinde bir ağırlığı olmaz?

Bakın, bir Lübnan’da iki pilotumuzu kurtarmaya gücü yetmeyen bir idare, ancak başkalarından çare arar.

Ülkemiz, dış işlerinde maalesef, iflas noktasına gelmiş, verilen gaz, artık nefes almaya yetmez olmuştur.

Barzani’ye, Pkk-Pyd’ye teslim olan bir anlayış, Mısır gibi daha önemli konularda sadece benim yukarıdaki dileklerimle kalacak ve boyundan büyük laflar edip, ülkeyi daha gülünç duruma sokmayacaktır.

Dünya televizyonları, Mısır haberlerini enine boyuna verirken, Başbakanımızın, Türkiye ile ilgili haber yaptıkları ve Mısır’ı haber yapmadıkları iddiasıyla bu kanalları suçlaması dünyada ciddiyetimize nasıl bir gölge düşürdüğünü görmeyen var mı?

Tıpkı, Cami imamının söylediklerine rağmen, hâlâ camide yapılanları konuşup iç malzeme olarak kullanarak kutuplaşma yaratıldığı gibi.

Bu kadar çelişkili ve gerçeklere uymayan beyanatlarla yürütülen bir ülkenin itibarı, ciddiyeti ne olur?

İçimiz kan ağlayarak sorduğum bu soruların cevabını kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Mısır’da, katliama uğrayanlar Müslüman da, katledenler Müslüman değil mi?

Selefiler, el-Ezher kimin yanında?

Biz bir Müslüman olarak nasıl bir yön çizmeliyiz?

Vahşetin durmasını istemekten başka elimizden ne gelir?

Orantısız güç kullanımını birkaç ay evvel biz de ülkemizde görmedik mi?

Ele verir talkını, kendi yutar salkımı durumuna düşmüyor muyuz?

Allah’a dua ediyorum; Müslümanların uyanışı için yardım etsin.