Bizde yanlış bir ölçü var. Yanlış bir değerlendirme var. Ne kadar iyi niyetli de olsak, bu bakış açısı yanlıştır. Nedir bu yanlış olan derseniz aziz dostlar? “Ya hep ya hiç!” huyumuz. “Ya doğru ya yanlış!” ölçümüz. “Ya benimsemek ya benimsememek!” tarzımız. “Ya kabul ya ret!” anlayışımızdır.
Meselâ bir şeyi ya severiz ya sevmeyiz! Yahu bunun ortası yok mu? Hayır, bize göre yok. Dikkat edersek bu hükümler iki şıkkı, yani ifrat ve tefriti gösteriyor. Ya çok ilerde, ya da çok geride kalıyor. Ya çok uç noktayı, ya da çok geride bir noktayı gösteriyor. Biri atıyor diğeri tutuyor. Biri sarıyor öbürü itiyor. Oysa asıl yol, asıl metod, vasat dediğimiz Orta Yol’dur.
Çünkü bir şey bütün bütün elde edilmezse, bütün bütün de reddedilmemeli. Yani tam elde edemiyoruz diye reddedilmemeli. Yani tam elde edemiyoruz diye, hepten ondan vazgeçmemeli, peşini bırakmamalıyız. Elde ettiğimizle yetinmeyi de bilmeliyiz.
Meselâ bir bahçeye girsek, bir meyva ağacının üst dallarına kolumuz yetişmese. Kolumuzun uzanabildiği alt dallarından pekâlâ istenen meyvayı koparabiliriz. İşte bu, Orta Yol’dur. Mâkul ve akla uygun olan bir harekettir. Böyle yapmayıp da, ille de ya en üst dallarından meyvayı koparırım. Ya da o meyvadan, tamamen vazgeçerim dersek; işte bu yanlıştır.
Bu ölçüyü, bu bakış tarzını, bu mâkul yolu her şeye uygulayabilir. Böylece Orta Yol’u bulmuş olabiliriz. Meselâ bir kişiyi, kötü bir hareketinden dolayı defterden silmek. Artık onun yüzüne hiç bakmamak. Tefrit, çok geri bir uçtur.
Ya da bir kimseyi güzel bir davranışından ötürü, artık hiçbir kusurunu görmiyecek derecede, aşırı bir şekilde sevip bağrımıza basarsak, bu da ifrattır. Çok ileri bir uçtur. Bunların ikisi de doğru değildir. Vasat Yol dediğimiz Orta Yol ise şudur:
Bir kimseyi güzel davranışları yüzünden sevmektir. Kötü sıfatları sebebiyle de beğenmemektir. Aynı zamanda kötü huylarından kurtulması için dua etmektir. Islahına çalışmaktır. Kötü sıfatları yüzünden, ondan yüz çevirip ondan uzaklaşmak demek değildir. Belki düzelmesi için dua ve temennîde bulunmaktır ki, işte bu, Orta Yol’dur.
Her şeyde elde edilecek taraf da vardır. Edilmeyecek taraf da. Her şeyin doğrusu da vardır eğrisi de. Her şeyin benimsenecek yönü de vardır, karşı çıkılacak yanı da. Her şeyin kabul edilecek iyi vasfı da vardır, reddedilecek kötü vasfı da. Birinde sevecek nitelik de buluruz, sevmeyecek husus da. İşte burada bir mihenk taşı çıkıyor karşımıza. Bize Orta Yol’u, çıkış yolunu, akıl ve mantık yolunu çok güzel gösteriyor: “Huz ma safa, da’ ma keder.” Yani “Her şeyin iyisini al kötüsünü bırak.”
İşte bu Orta Yol’un ta kendisidir. İşte bu Cadde-i Kübra’dır. Yani en büyük, en geniş en rahat yürüyebileceğimiz bir caddedir. Üstelik asla rahatsız edilmeyeceğimiz, huzur verici bir yol ve yordamdır.
Bir ölçü daha var ki sevgili okur. Herkesin baş tacı edeceği bilimsel bir metodu elimize veriyor. O metot ve usûl Hz. Ali’nin şu anlama gelen sözüdür ki, bilim adamlarının ser-taç etmesi gereken; ap aydın bir prensip ve ilkedir:
“Hakîkati başkalarının dediklerine göre öğrenme, hakîkati bizzat kendi kaynağından öğren; söyleyenlerin de iç yüzünü ve ne olduklarını iyice öğrenmiş olursun.”
897- 898