Bu sene hacca gitmeye yetmiş dört bin adayımız hak kazanmıştı. Ancak Kâbe’nin çevresini genişletme çalışmalarının devam etmesi, kutsal topraklara gitmeye hazırlanan hacı adaylarının yüzde yirmisinin bu görevlerini gelecek yıla bırakmasına neden oldu. On dört bin sekiz yüz kişinin hac yolculuğu, Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen kura çekimi sonucu gelecek yıla kaldı.
Mekke belediye başkanı Dr. Usame Fadıl Al-Bar yaptığı bilgilendirme toplantısında, “Kral Abdullah Bin Abdülaziz Mescid-i Haram Genişletme Projesi” (ya da “3. Suudi Genişletme Projesi”) adını taşıyan yeni yapılaşmanın, üç yıl içinde tamamlanacağını açıkladı.
Yeni uygulama ile Mescid-i Haram alanının genişletilmesiyle ziyaretçilerin sağlık, güvenlik ve tüm sosyal ihtiyaçları karşılanacak, tavaf alanı kapasitesi saatte kırk beş bin kişiden yüz otuz bin kişiye çıkarılacak. Proje otuz yedi milyar Türk lirasına mâl olacak.
İslâm’ın beş şartından biri olan Hac’ca gitmek (Hac Suresi 27-28; Al-i İmran Suresi 97) Müslümanlara farz kılınmıştır ve asırlardır devam etmektedir. Ayrıca 20. yy.’da gelişen yollar ve ulaşım araçları hac yolculuğunu olağanüstü kolaylaştırmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde hac yolculuğu uzun bir süreye yayılırdı. Niyet etmiş kişilerin gidişi de geri dönüşü de bir hayli renkli âdetlere neden olurdu.
Hazırlıklar hemen hemen bir yıl önceden başlardı. İşlerini yoluna koyan, hali vakti iyi ve sağlığı yerinde olan kişi, kutsal topraklara gitmeye karar verince, gerekli görevleri ve hazırlıkları yerine getirmeye başlardı.
Eş, dost ve akrabalar ziyaret edilir, niyet açıklanarak helâllik alınırdı.
Sandıkçıya sipariş verilir, seyahate uygun yeşil boyalı sandık hazırlatılırdı.
Yolculukta ve kutsal topraklarda giyeceği elbiseler ve çamaşırların yanı sıra belli bir süre de olsa idare etmek için, dayanıklı yiyecekler hazırlanırdı.
Kara veya deniz yollarından hangisi uygun görülürse ona karar verilir ve temaslar başlardı.
Yolculuk iki, üç ay gidiş bir o kadar da geliş sürerdi.
Günü geldiğinde aile yakınları, akrabalar, dost ve arkadaşlar hacı adayını dualarla selametlerdi.
Efendi evden çıktıktan sonra hanımı arkasından bir maşrapa suyu döker, hayırlı yolculuklar diler, güle güle git ve gel temennisiyle kapıyı kapatırdı.
Evin hanımı, gelenekler gereği, bey geri dönünceye kadar evden dışarı çıkmazdı. Yeşil rengin hâkim olduğu bir dizi işlerin yapılmasına titizlikle dikkat ederdi.
Evin sokak kapısı yeşile boyanır, hacı efendinin ve eşinin haremlik ve selamlık odaları yeşil renge badana edilir, minderleri yenilenir ve yeşil kadife veya divitinle kaplanırdı. Masalara yeşil örtüler diktirilirdi.
Tüm ev halkına yani babaanne, hala, teyze vesairenin elbiseleri yaşlarına göre yenilenir ve yeşil renkli kumaşlar tercih edilirdi.
Günler çabuk geçer Hacı beyin dönüş günü gelirdi.
Cümbür cemaat, Hacı beyi karşılamaya gidilirdi. Hacı efendinin karşılanması da belli bir merasime tâbî olurdu. Kıdem sırasıyla tebrik edilir. Önce sağ sonra sol omzu öpülürdü. Önde Hacı arkada cemaat dualar ve tekbirler eşliğinde eve gelinirdi.
Ev halkı Hacı beyi sevgi ve sevinçle karşılar ve sırayla, saygıyla elini öperlerdi. Hacı efendi de evin büyüklerinin ellerini öperdi.
Odasındaki yeşil minderine oturan hacı bey ağır ağır tüm renkleriyle hac ibadetini ve yolculuğunu anlatmaya başlardı. Odadakilere zemzem suyu, hurma ve hacıyağlı pamuklar ikram edilirdi.
Hacı efendinin eşi evin harem tarafında, yine yeşil renklerle yenilenen salonda, hacı efendinin hanımı sıfatıyla kendisini tebriğe gelen akraba ve komşu hanımlarını kabul ederdi.
Günün önemli bir âdeti de, tüm konuklara sunulan envâiçeşit yemeklerdir. İkram edilen yedi sekiz türlü yemeğin (çorbalar, etli yemekler, zeytinyağlılar, börekler, tatlılar, hoşaflar vs.) sonunda misafirlere hacı lokması ikram edilirdi.
Hacı bey, şerbetler ve kahvelerin içilmesinden sonra kutsal topraklardan getirdiği, tespih, zemzem, kına, gümüş, yüzük, bilezik, sürme, hurma, hacıyağı gibi hediyeleri konuklarına verirdi.
Misafirler evden ayrılırlarken, “- İnşallah Allah bize de nasip eylesin” duasına, Hacı efendi de “- Rabbim tekrarını cümlemize nasip etsin” diye mukabele edip, onları uğurlardı.
Eski dönemde Hacı sıfatını almak önemli bir üst statü belirtisiydi. Hac farzını yerine getiren kişinin eşi “hacı efendinin hanımı”, kızı “hacı efendinin kerimesi”, oğlu “hacı efendizâde” olarak anılırlardı.
Allah bu ibadete niyet edenlerin yollarını açık etsin, dualarını kabul etsin…