Kocaeli Aydınlar Ocağı Mensuplarının Kosova Seyahati (4 )

103

Bundan önceki üç yazımda, Kosova da bulunan Priştina, Prizren ve Makedonya sınırları içerisinde olan Üsküp ziyareti intibalarını anlatmıştım..Bu gün ise, Kosova seyahatimizin üçüncü gününde yapmış olduğumuz İşkodra/Arnavutluk ziyareti ile Seyahatimizin son günü olan dördüncü günü 02.06.2013 tarihinde de yapmış olduğumuz Şar Dağı  gezisinden bahsetmek istiyorum.

Bize önceden dağıtılan gezi programında olmamasına rağmen, 01 Haziran 2013 Cumartesi günü, Arnavutluk sınırları içerisinde bulunan İşkodra‘ya gidileceği haberi verildi. Tabii ki, bu habere hepimiz çok sevindik. Çünkü Kosova’ya diye yola çıktığımız bu seyahatte, bir gün önce ziyaret ettiğimiz Makedonya/ Üsküp’e ilaveten bugün de Arnavutluk’u görme imkânımız olacaktı. Böylece de Balkan Ülkelerinden olan Kosova ve Makedonya‘dan sonra Arnavutluk’u da ziyaret halkamıza dâhil etmiş olacaktık. Kısa bir süreliğine çıkılan bir seyahatte her zaman için yurt dışına pek fazla çıkma imkanı olmayan bizler için bir anda üç Balkan Ülkesini görme şansını bulmak fevkalade sevindirici bir hadiseydi.

Alınan karar gereğince, 01.06.2013 Cumartesi günü sabah kahvaltısını yaptıktan sonra erkenden,  Arnavutluk’ta bulunan İşkodra’ya müteveccihen hareket etmek üzere iki otobüs ile yola çıkıldı.  Daha önce İşkodra’ya gitmiş olanlar tarafından yolculuğun iki saate yakın süreceği ifade edildi. Böyle seyahatlerde iki saatlik bir zaman, insana pek fazla uzun gelmiyor. Zira bir ülkeden diğer bir ülkeye gidiyorsunuz. Aynı zamanda yollarda giderken yeni ve değişik yerler görmenin sevinç ve heyecanı da insana zamanın nasıl bir su gibi akıp geçtiğini hiçbir şekilde hissettirmiyor.

Saat 8.30 sıralarında Prizren’den hareket ettikten yarım saat gibi kısa bir zaman sonra Kosova’nın çıkış, Arnavutluk’un ise giriş kapısına geldik. Buradaki pasaport kontrol işlemleri pek fazla uzun sürmedi. Bu bakımdan kısa bir süre sonra Arnavutluk topraklarında yolculuk yapmaya başladık. Yollar çok güzel ve düzgün. Diğer Balkan ülkelerinde olduğu gibi her taraf yemyeşil. Üzerinden geçtiğimiz geniş asfalt yollar bir Türk Firması olan ENKA tarafından yapılmış. Tabi ki böyle güzel bir yolun, ta buralara kadar gelerek bir Türk Firması tarafından yapılmış olmasını duymak bizleri ziyadesiyle gururlandırdı.

Arnavutluk topraklarında ilerledikçe,  yolun sağında ve solunda birçok irili ufaklı yerleşim yeri görüyorduk. Buralardan geçerken dikkatimizi çeken bir husus oldu. O da bu köylerin hiç birisinde minare görmek mümkün değildi. Halbuki gerek Kosova ve gerekse Makedonya topraklarında seyahat ederken hemen hemen köylerin tamamına yakınında en az bir minarenin olduğunu görmüştük. Oralarda gördüğümüz minareler bizleri ne kadar sevindirdi ise, Arnavut köylerinde hiç bir minare görememekten dolayı da ziyadesiyle üzüldük.

Saat 12.oo sıralarında İşkodra’ya vasıl olduk. İşkodra oldukça büyük bir yer. Söylendiğine göre Arnavutluk’un Tiran’dan sonra ikinci büyük şehri imiş. Şehir büyük olmasına rağmen bakımsız bir görünümü var. Eski Devlet Başkanlarından Enver Hoca zamanındaki Komünist idareden kalma binaların simsiyah duvarları ve yıkık dökük balkonları buraya gelenlerin ilk dikkatini çeken bir husus olarak görülmektedir. Eskiden kalan binalara pek fazla bakım yapılmamış.

İşkodra’ya geldiğimiz saatlerde öğle vakti olması sebebiyle, hem yemek yememiz hem de bir cami bulup Öğle Namazını kılmamız icap ediyordu. Burada (domuz eti karışabilir düşüncesiyle) her yerde gönül rahatlığı ile yemek yiyemeyeceğimiz söylendi. Bu bakımdan burada börek gibi bir şeyler yemek fikri ağır bastı. Böyle bir yer ararken, caddenin üzerinde bir cami gördük. Bir de baktık ki cemaat öğle namazını kılıyor.  Namaz kılmak isteyenler hemen şadırvana koştu. Abdestli olanlar ile abdestlerini çabuk alan bazı arkadaşlar cemaate yetişti. Ben ve bir kısım arkadaş abdestlerimizi alıncaya kadar cemaatle kılınan öğle namazının farzı bitmiş oldu. Biz de daha sonra ayrı bir cemaat yaparak namazımızı eda ettik.

Namaz kıldığımız bu cami Suudi Arabistanlı Şeyh Abdullah Zemin tarafından yaptırılmış ve camiye onun ismi verilmiş. Cami oldukça geniş ve güzel. Bir hayli de geniş bir bahçesi bulunmakta. Bundan başka yakın bir çevrede üç tane daha caminin olduğunu gördük ve buna da çok sevindik.

Cami çıkışında bir baktık ki, bizim Cemal Barış arkadaşımız birisiyle Arapça bir şeyler konuşuyor. Meğer bu konuştuğu şahıs, namaz kıldığımız caminin imamı imiş. İmam Türkçe bilmiyor fakat Arapça biliyormuş. Bu bakımdan Cemal Bey burada çok işe yaradı. Çünkü Cemal Barış Bey de 54 dilde tercüme bürosu sahibi olarak diğer lisanlara ilaveten çok güzel Arapça da biliyordu. İmam Efendi ile biraz sohbet ettikten sonra yemek yiyebileceğimiz bir yer sorduk. İmam Efendi önümüze düşerek bizi bir yere götürdü. Burası, tahsilini Bursa İlahiyat Fakültesinde yapmış birisinin işlettiği bir lokanta imiş. Lokantanın sahibi çok güzel Türkçe konuşmasına rağmen, garsonların hiçbiri Türkçe bilmiyordu. Biz burada yemeklerimizi yedik.  Buradaki fiyatları göstermek bakımından ifade edeyim ki, adam başına ortalama 12 EURO ödedik.

Caddelerde gezerken trafik polisleri ile resim çektirdik. Fakat resim çektirdiğimiz polisler pek fazla samimi davranmadı. Nedense çekingen durdular. Bundan sonra, İşkodra‘da bulunan kaleye çıkmak meselesi konuşuldu. Fakat kale çok yüksek olduğu için fazla zaman alacağı düşüncesi ile kaleye çıkmaktan vazgeçildi. Bunun üzerine İşkodra’nın biraz ilerisinde bulunan Adriyatik Denizi sahiline gidildi. Deniz dalgalı bir gününde idi. Buna rağmen bazı arkadaşlar bilhassa daha önce Çin’e gidip Çin Seddi’ni görmüş olanlar biz ne pahasına olursa olsun Adriyatik Denizi’ne de ayaklarımızı sokmak suretiyle Rahmetli Turgut Özal’ın, “Çin Seddi’nden Adriyatik Denizi’ne kadar” olan rüyasını biz kendi çapımızda gerçekleştirmek istiyoruz dediler. Bu düşünceyle de ayakkabı ve çoraplarını çıkarmak suretiyle ayaklarını denize soktular.

“Buraya kadar gelmiş iken Tiran’a kadar da gidelim” denildi. Fakat Tiran’a gidiş gelişin bir hayli zaman alacağı ve kaldığımız yer olan Prizren’e dönüşün gece saat 12.oo yi geçebileceği hesap edildiğinden bu ziyaretten de vazgeçildi. Bunun üzerine, saat 18.oo sıralarında arabalarımıza binerek, tekrar geldiğimiz yollardan geçerek saat 20.oo ye doğru Prizren’e döndük.

 Ertesi gün seyahatimizin son günü olan 02.06.2013 pazar günü sabahleyin biraz daha Prizren’in çarşı ve pazarını gezdikten sonra, saat 11.oo sıralarında Prizren’den 15 km. kadar uzakta bulunan Şar Dağı’na çıktık. Şar Dağları esasen Kosova ile Makedonya devletlerinin sınırları boyunca uzanan bir dağ silsilesidir. Bizim gittiğimiz yer bu dağın zirvelerinden birinde yer alan yayla idi. Yaylaya giden yol çok dar bir yol olup, zaman zaman adeta kayaların altından geçer gibi kıvrıla kıvrıla dağa çıktık. Dağ bir hayli yüksek olmasına rağmen, dağa nasıl çıktığımızı fark etmedik. Burada konakladığımız yerin biraz daha ilerisinde bulunan tepeler halen kar ile kaplı idi.  Aynı zamanda etraf yeşilin her tonuyla kaplı olup, gökyüzü ise bugüne kadar hiçbir yerde görmediğimiz kadar çok berrak bir mavilikte idi. Dağın tepesinde bulunan ve adeta pamuk tarlasını andıran bulutlar öbek öbek biraz üstümüz de gezinip duruyordu. Bu manzarayı anlatmak zor olduğu için anlatmak değil, yaşamak lazım geldiğini ifade etmek istiyorum. Bize anlatılana göre, Şar Dağlarının sağ tarafında eriyen karların suyu Adriyatik Denizi’ne, sol tarafında eriyen karların suları ise Ege Denizi’ne dökülüyormuş.

Burada cami olmadığı için uygun bir yer bularak Allah’ın izniyle Öğle namazlarını kıldık. Bu vesileyle şu hususu ifade edeyim ki, burada şiddetle bir camiye ihtiyaç bunduğu anlaşılmaktadır. İnşallah en kısa zamanda buraya bir cami yapıldığını ya görürüz veyahut da en azından duyarız. Saat 14:oo sıralarında çimlerle kaplı geniş bir meydanda toplanmamız istendi. Meğer burada Prizren’den getirilen kumanyalar dağıtılacakmış. Herkese yetecek kadar kumanya olduğu için dağıtımda herhangi bir sıkıntı yaşanmadı. Kumanya, içine ızgara köfte konulmuş ekmek, bol miktarda Boşnak böreği ile ayran ve meyve suyundan müteşekkil idi. Bu itibarla, verilen kumanyalar karnımızı fazlasıyla doyurmaya yetti. Yapılan dağ seyahati organizasyonunda herhangi kusur yoktu diyebilirim.

Bundan sonra ise, Ocak başkanları ile başkan yardımcıları Prof. Dr. Mustafa Erkal’ın başkanlığında bir değerlendirme toplantısı yapmak üzere bir araya geldiler. Biz de bu arada çevreyi biraz tanımak gayesi ile gezerken biraz çukur yerde bir mekân gördük. Burası hem yemek hem de çay ve çeşitli meşrubatların bulunduğu bir mekân idi. Öğrendiğimize göre burası yetimlere yardım için çalıştırılan bir yermiş. Çalışanların tamamı da yetimmiş. Burada biraz oturup çay ve meşrubata benzer şeyler içtikten sonra, garsonu çağırıp hesabımızın ne kadar olduğunu sorduk. Bize verilen cevapta, herhangi bir hesabımızın olmadığı,  istediğimiz takdirde bahçenin çıkışında bulunan kutuya gönlümüzden ne geçiyorsa o miktarı atabileceğimiz söylendi. Bu husus bizim bir hayli ilgimizi çekti ve hayretimize mucip oldu. Bunun üzerine biz de bir miktar parayı üstü kapalı olan bu kutuya attık. Bu arada şu hususu da ifade edeyim ki, kutunun başında hiçbir kimse beklemiyordu. İnsanın vicdanı elverdiği takdirde, kutuya herhangi bir şey atmadan geçip gidebilir.  Fakat böyle güven ortamının bulunduğu bir yerde bunu istismar edecek herhangi bir kimsenin kolay kolay çıkacağını tahmin etmiyorum. Böylece, Şar Dağ’da bize göre değişik bir uygulaması olan bu işyerini görmüş olduk.

Ocak Başkanlarının değerlendirme toplantısı bittikten sonra, saat 18.oo sıralarında Şar Dağ’dan ayrılarak Prizren’e avdet edildi.

03.06.2013 Pazartesi günü sabahleyin saat 8.30 da valizlerimizi hazırlayarak otelden ayrılıp, 11.45 de kalkacak olan uçağa yetişmek üzere Priştina Hava Alanına doğru hareket ettik. Pasaport işlemlerini yaptırdıktan sonra uçağa binerek ayni gün Türkiye saati ile saat 14.oo sıralarında Sabiha Gökçen Hava Alanına İndik. Valizlerimizi alarak, orada bizi beklemekte olan PEGASUS Firmasının arabasına binerek saat 16.oo civarında, 29.05.2013 tarihinde ayrılmış olduğumuz Kocaeli ‘ye Allah’ın izniyle sağ salim döndük.

Böylece Kocaeli Aydınlar Ocağı mensuplarının (Kosova Türk Aydınlar Ocağı’nın davetiyle, Türkiye Aydınlar Ocakları Dernekleri ile ilk defa yurtdışında bir araya gelmiş olduğu) Kosova Seyahati sona ermiş oldu. Öyle tahmin ediyorum ki, ilk defa yurt dışında yapılan bu toplantı ve geziye katılanlar, geziden ziyadesiyle memnun kaldılar.

Bu vesileyle geziyi tertip eden ve gezi boyunca her türlü kahrımızı çeken, başta Ocak Başkanı Ruhittin Sönmez olmak üzere, Yönetim Kurulu Üyesi Mithat Bora Bulut’a, lüzumu halinde  bize  tercümanlık yapan yeminli tercüman Cemal Barış’a bizim ile beraber olan diğer üye ve misafir arkadaşlarımıza., Bizi Kosova da ağırlayan Kosova Aydınlar Ocağı Başkanı Ferhat Derviş’e ve Prizren‘de bize hizmet veren SOFRA Lokantasının sahibi ile herhangi bir aksaklık olmaması için fedakar bir şekilde çalışan garsonlarına ayrı ayır hassaten teşekkürü bir borç bilirim.