“Hüsn-ü zan ediniz.” Güzel düşününüz. Zaten rahatlık ve hayattan lezzet alış da güzel düşünmekle mümkün ve olasıdır.
Çünkü içiniz rahat olur.
Çünkü, güzel düşünmek, iç rahatlığı, iç huzuru verir.
Nitekim: “Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır.” Denmiştir.
Fakat “Hüsn-ü zan ediniz.” Cümlesini “Ve’l-hükmü li’l-ekser.” / “Hüküm; eksere, çoğunluğa göre verilir.” Kaide ve kuralından sonra hükme bağlamak gerektiğini de unutmamalıyız.
Gerçi “Ve’l-hükmü li’l-ekser.” Yani “Hüküm, çoğunluğa göre verilir.” Diyoruz.
Diyoruz ama, bu hükmü -ne yazık ki- yerine getirmiyoruz.
Ne demek “Hüküm çoğunluğa göre verilir.” Derseniz?
Bir anlamı da şu demektir:
Herkes insandır. Doğal olarak eksik ve kusurları olacaktır. İşte eğer bir insanın kusurları yüzde kırk dokuzda kalıyor. İyi tarafları yüzde elli bir ise, o insan iyi insandır. Nasıl ki bir terazinin iki kefesi eşit olsa, bir kefeye eklenen bir zerre, o kefeyi aşağı indirir, diğerini yukarı kaldırır. İşte bunun gibi yüzde elli birlik bir kefe de, yüzde kırk dokuzluk kefeyi yukarı kaldırır.
Bu ölçü, ilahî ölçüdür. Ve tek bir insan için olduğu gibi, toplum için de geçerlidir. Kurum ve müesseselere bakışta da bu Hak ölçüsü söz konusudur. İşte bizler yazık ki, bu ilahî ölçüden, bu Hak ölçüsünden kendimizi mahrum ve yoksun ediyoruz.
Karşımızdakinde gördüğümüz en küçük bir eksiklik ve noksanlıktan ötürü o kimseye cephe alıyor, onu defterden siliyor. Onun yüzüne bir daha bakmıyoruz. Böylece büyük bir zulüm yapmış oluyor. Hem hakkın hatırını kırıyor. Hem de birini karşımıza alıyor. Üstelik iç huzurumuzdan olmuş oluyoruz. Velhasıl zarar üstüne zarar.
Oysa “Hasenatı seyyiatına, sevabı hatasına tereccüh edenler, mağfiret ve affa müstehaktırlar.” Yani iyilikleri kötülüklerine galip, sevabı hatasına üstün gelenler; mağfiret ve affedilmeyi hak ederler.
Halbuki bu hükmü çiğnerken; yani “Hüküm eksere göredir.” Ve “Hüsn-ü zan ediniz.” Hükmünü ayaklar altına alırken müsamaha ve hoşgörüyü de alaşağı etmiş oluyor. Güzel ahlaktan da mahrum kalıyor. Hem iç alemimizde hem de dış dünyamızda, huzursuzluğa prim, taviz ve ödün vermiş oluyoruz.
Öyleyse, siz siz olun değerli okur!
Hükmü çoğunluğa göre veriniz. Hüsn-ü zan ediniz. Zaten hüsn-ü zanna memuruz.
Unutmayalım ki, herkes hakkında hüsn-ü zan edip, güzel ve olumlu düşüneceğiz. Ama ihtiyat ve tedbiri de asla elden bırakmıyacağız.
Kısaca “Hüsn-ü zan, adem-i itimad.” Formülüne bağlı kalacağız.
1030- 1031