İşte 3 Mayıs Türkçüler Günü

106

 

3 Mayıs’ta Mimar Sinan Açık Hava Salonunda anılan Türkçüler Günü tek kelime ile muhteşemdi.
Son yıllarda böylesine bir coşkuya hasret kalmıştık.

Adı bile birilerini rahatsız eden bu günde, toplumun bütün kesimlerinden insanların coşku, heyecan ve susamışlıkla dolu olmasını görmek son derece anlamlıdır.

MHP’nin yaptığı Bursa ve özellikle İzmir mitinglerinden sonra, Adana’da anılan bu günde bu beklentilerin çok üzerindeki katılım ve coşku çok önemli gelişmelerin habercisidir.

Konu, oya tahvil etmek, katılımcıların nereye oy vereceği meselesinin dışındadır ve oy meselesinin dışında değerlendirilmelidir.

Bu kadar sosyal hayatın içinde yaşadım ve yaşamaya devam ediyorum.

Hiç bir değerlendirmemi şu kadar oy gelir veya şu insanlar şuraya oy verirler gibi anlayışlarla yapmadım.

Önemli olan yaşananların tarihsel, sosyolojik, psikolojik ve psiko-sosyal değerlendirilmesidir.

Toplumumuzda, sosyal bir dalgalanma olduğunu net olarak görüyoruz.

Ülkenin karar mercilerinin ve karar mercilerinin oluşturduğu ortamın, insanımızda, en azından ciddi sayıda bir kısmında ne oluyor, nereye gidiyoruz sorusunun sorulmaya başlandığını açıkça görmekteyiz.

Hürriyet gazetesinde yazan bir yazarın birkaç gün evvel bir yazısını okudum. Son derece ilginçti.

Bu yazar,” bayrak, millet, vatan falan çok önemsenmez” gibi son derece kimliksiz yazılar yazan biridir.

Bu yazar, çok önem verdiği bir yakınının evine gittiğinde, bu yakınının ogüne kadar söylemediği şeyler söylediğini duymuş ve çok etkilenmiş.

Yakını şu ifadeleri kullanmış: “sen yazılarında, bayraklar ortaya çıkmasın, barış sürecine zarar verir diyorsun da, bu bayraklar niye ortaya çıkıyor diye hiç sorguluyor musun?, ben bu yaşta yaşlı karımla beraber bayraklarla sokakta gezmeyi düşünüyoruz” mealinde ifadeler kullanınca çok etkilenmiş ve bayraklara sarılmaya neden olanları uyarmaya başlamış.

İşte bu konu, her şeyin özetidir.

Toplum, infial halindedir.

Bakınız!

Millî Mücadeleyi tolumun desteklemesinin nirengi noktaları vardır.

Bunlardan en önemlisi, İzmir’in işgalidir.

İzmir işgal edildiğinde, İstanbul zaten işgal altındaydı. Toplum İstanbul’un işgaline neden İzmir’in işgali kadar tepki göstermedi.

Fark, İzmir’in Yunanlar tarafından işgalidir. Türk Milleti, Yunan’ın işgaline dayanamamıştır.

Bu işgalden sonra, ülkenin her tarafından, Kuvvay-ı Milliyecilere destek gelmiştir.

Elbette, başka kırılma noktaları da vardır. Meclis-i Mebusan’ın basılması ve SEVR’in imzalanması.

Ancak, en önemli kırılma noktası, İzmir’in Yunanlar tarafından işgalidir.

İşte, bunun gibi, Recep Tayyip Erdoğan‘ın akil adamlar seçimi, inanın, toplumumuzda yukarıda belirttiğim gibi bir infial yaratmıştır. Bu seçim, yeni bir kırılma noktasıdır.

Öyle olmasa, Adana’da bu kadar korkulur mu idi. Bu kimliksizlerin toplantısı olmadığı halde olağanüstü önlemler ile toplanmak zorunda kalınmıştır.

Bu saatten sonra, kimse oy-moy yutturmacası ile uğraşmasın.

Damat Ferit de, 19 Mayıs 1919’dan önce seçime girse idi, yüzde 90’dan fazla oy alırdı.

İzmir’de Yunan denize döküldüğünde seçime girse idi kaç alırdı?

Bu teknolojide oy hesabından önce, Türk Milleti’nin farkındalık düzeyini takip etmek gerektir.