Silahların Gölgesinde Yapılmış Bir Anayasa İstemiyoruz

105

 

Yeni Anayasa talebinin gerekçesi, mevcut Anayasanın Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptığı ihtilalden sonra, silahların gölgesinde yapılmış bir anayasa olmasıydı. Her ne kadar Anayasa’nın yüzde 65’i siviller tarafından değiştirilmiş olsa da milli iradeyi yansıtmadığı ifade edilmekteydi.

Öcalan ile İmralı’da sürdürülen müzakerenin temel noktasının devlet yapısının yeniden şekillendirilmesi olduğu açığa çıktı. İçinde Türk kelimesi geçmeyen, Kurucu unsuru Türkler ve Kürtler olan iki milletli bir federasyon veya konfederasyona geçiş anayasası hedefleniyor.

“Öcalan’a özgürlük, Kürtlere statü” olarak özetlenen “Özerk bir Kürdistan” kurulmasına ve terör örgütü elebaşı Öcalan’ın hapisten çıkarılıp, bu özerk devletin başına getirilmesine imkân sağlayacak düzenlemelerin yapılabilmesi için yeni bir Anayasa şart.

Hatta mevcut Anayasa’ya, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunlarına göre,  sürdürülen müzakerenin sonucunda terör örgütüne verilen her söz, bu caniyi barış havarisi haline getiren her türlü beyanat, Diyarbakır’da Nevruz’da Öcalan’ın beyanatının okunması ve diğer afiş, pankart ve sloganların hepsi suçtur. Hem yapanlar ve hem de izin verenler açısından. Bu sebeple de bu suçların faillerinin ileride hesap vermesinin önüne geçmek için de yeni bir Anayasa isteniyor olabilir.

Öcalan’ın, hem BDP’li milletvekilleri ile olan görüşmelerini yansıtan “İmralı Tutanaklarında” ve hem de “Nevruz Meydanındaki” mitingde iki milletvekilinin Kürtçe ve Türkçe okuduğu mektubunda, verdiği mesajlar talep ettiği yeni Anayasa’nın ipuçlarını vermekte. (Basında yer alan bilgilere göre, bu mektubun metni ve okunma şartları Başbakan’ın onayından geçmiş.)

Öcalan taleplerinin aşamalı olarak yerine getirileceğine dair söz almış olmalı ki, O da “silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset sürecine geçiş” için eylem planının ilk aşamasını açıklamış oldu.

Verdiği mesajların özeti şu: “Şimdilik silahlı güçleri yurtdışına çıkaracağım, dediklerimi yaparsanız bu militanlar geri dönecek ve demokratik platformlarda Belediyelerde, TBMM’de ve bürokraside yerini alacak. Verilen sözleri tutmazsanız 50 bin kişi ile yeni ve daha şiddetli bir savaş başlatacağım.”

Yani PKK silahlarının tehdidi altında yürütülen bir müzakere söz konusu. Yeni anayasa da bu silahların gölgesinde yapılan müzakerenin izlerini taşıyacak.

Türkiye yağmurdan kaçarken doluya tutuluyor. TSK silahlarının gölgesinde yapılmış (üstelik büyük kısmı değiştirilmiş) bir Anayasadan kurtulmak isterken, PKK silahlarının gölgesinde yapılacak ve milli devlet yapımızı kökten değiştirecek yeni bir Anayasayı kabule zorlanacak.

“Yeni Anayasa”, “Başkanlık sistemi” ve “Apo ile Müzakere” süreçleri birbirinden bağımsız süreçlerdir diyen bir kısmı satılmış, bir kısmı gönüllü beyin yıkama makinelerinin söylediklerine kendileri bile inanmıyor.

İleride yapılacak bir referandum için ben bugünden görüşümü açıklıyorum: PKK silahları gölgesinde yapılmış bir Anayasa’yı istemiyorum.

****

MÜTAREKE BASINI VE MÜZAKERE BASINI:

Medyada “barış havarisi” Apo’nun mesajından çok mutlu olanların bazıları şunları yazıyor:

“Soru: PKK kazandı, devlet kaybetti de mi bunlar oluyor?”  “Cevap: Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz”;

“Soru: Türk bayrağının asılmamasının hiç mi önemi yok?“Cevap: Söz konusu kanın durması ise gerisi teferruattır.” (Ahmet Hakan-23 Mart 2013 Hürriyet)

100 sene önce kaybettiğimiz Balkanları bırakıp giderken bazıları bunlar gibi düşünüyordu. “Yeter ki kan akmasın” diye bazı şehirlerimiz bir kurşun dahi atılmadan teslim edilmişti. Mesela “Hain Arnavut Kara Hasan Tahsin Paşa, Selanik’i tek kurşun atmadan düşmana teslim etmişti.”

“Bu hain paşaya, “Selanik’i savaşmadan teslim et” diyen etkili ve yetkili Türkler de vardı. Ama Yunan teslim aldığı şehirde, 10 yıla varmadan bunların mezarda kemiklerini bile bırakmamış.”

“Biz Selanik’in Türkiye’de olduğunu ve bir Türk şehri olduğunu unutup gitmişiz. Tıpkı Diyarbakır’ın, Hakkâri’nin, Şırnak’ın, Erbil’in, Kerkük’ün, Musul’un, Süleymaniye’nin birer Türk şehirleri olduğunu unuttuğumuz gibi…”

 

Şimdi Balkanlarda ve 12 Adalarda, Yunan, Bulgar, Makedon ve Sırp hâkimiyetinde “barış tesis edilmiş, kan akmıyor” durumda. “Barışın kaybedeni olmadığına” göre, milyonlarcası savaşlarda öldürülerek veya sığıntı durumunda iken açlıktan ve hastalıklardan canını yitirerek ölen ve bir o kadarı da göçmen olup vatanlarını terk eden Müslüman Türkler de, topraklarının çok önemli bir kısmını kaybeden Türkiye de bu “barış”tan kazanmış olmalı!..

Buna karşılık işgal edilmiş şehirlerimizde de, iç isyanların olduğu illerimizde de barışÇılgın Türklerin” mücadelesi sonucu tesis edilmiştir.

Türk ülkesinde barış, Türk Devletinin hükümranlık kurmasıyla sağlanır.

*****

Ahmet Hakan devam ediyor: “Soru: Ne yani ‘analar ağlamasın’ diye İstiklal savaşı vermeyecek miydik?” “Cevap: İstiklal savaşında başka uluslara karşı mücadele ediyorduk, şimdi ise kendi vatandaşımız olan şahıslara karşı. Kıyaslama yanlış.”

Cevabın neresini düzeltelim? a) Balkan Cephesinde de Güney cephemizde de yüzyıllardır beraber olduğumuz kendi vatandaşımız olan unsurların ayrılıkçı kuvvetlerine karşı da savaştık. Dış destekler, iç zafiyetler ve kötü yönetimler yüzünden kaybettik. Artık onlar vatandaşımız değil. b) İstiklal Savaşında da dış unsurlar yanında iç isyancılarla da savaştık. c) Ayrıca PKK’nın üçte biri Türk vatandaşı değil.

*****

Ortadoğu’da “yeni Osmanlıcılık” oynamaya çalışanları destekleyenler ile Arnavut Kara Hasan Tahsin Paşa zihniyetinde olanların aynı kişiler olmasına ne demeli?

Özcan Pehlivanoğlu bu medyatörlerin sözleri ile mütareke basınının İngiliz sevdalısı, gazeteci ve siyasetçi Ali Kemal‘in yazdıkları arasındaki benzerliğe dikkat çekiyor:

“Bakınız Ali Kemal‘in doksan küsur yıl önce söylediği ‘Hala kırmakla dökmekle, vurmakla bu devleti kurtarabileceğini sanan yontulmamış kafalar var. Bu zırtapozların kafasına hakikati sokmak mümkün değil. Bunlar, sizi düşmana satılmakla suçlar’ sözleri bugün birilerinin söyledikleri ile ne kadar benzer değil mi?”

 

 

Önceki İçerikHalkın ve Hükümetin Başağrısı
Sonraki İçerikKaderlerini Değiştirmek İsteyenler, Geçmişinizde Hangi Kara Lekeler Var!
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.