İnsan Hakları ve Emperyalist Güçler

95

İnsan haklarını incelemeden önce “HAK” kavramını açıklayalım.
Hak kişiye ait olan varlık, doğru ve gerçek olan şey. Adalet, insaf, doğruluk bir dava veya iddiaya gerçek uygunluk şeklinde açıklanabileceği gibi insanın insan olarak sahip olduğu ve başkalarının saygı göstermesi gereken maddi veya manevi şeyler şeklinde de açıklanabilir.

Kanun ve ya törelerin bütününü dile getiren hukuk hakkın çoğuludur. Hakkın çoğulu olarak hukuk insanlar arasındaki ilişkilerde onların karşılıklı olarak birbirlerinin diğerini tanımaktan ibarettir. Hukuk önce, kutsal gücün ve onu temsil eden karizmatik iktidarın zümreye karşı sahip olduğu üstünlük imtiyazıdır.

Farklılaşmış toplumlarda bu imtiyaz belirli bazı ailelerin eline geçer ve alttaki tabakalara karşı kullanılır. Üstün tabakaların alttakiler üzerindeki tesir ve nüfuzu azaldıkça alttaki tabakalarda nüfuz kazanmaya başlar böylece hukuk kavramı bütün topluma doğru genişler.

İnsan nerede ve ne durumda olursa olsun bilgin cahil kuvvetli ve aciz ne şart ve sıfat taşırsa taşısın insanlık bütünün bir parçası olmak itibariyle bazı haklara sahiptir. Ve bunlar karşılıklıdır. Birimiz için hak olan, birimiz için yerine getirilmeye mecbur olduğumuz bir vazife ve borçtur. Bu kaide önünde bütün insanlar eşittir.

Bu tanımlamanın ışığı altında hakları şöyle sınıflandırabiliriz. İnsanların Allah ile ilgili hakları, kul hakları, kamu hakları, milletlerarası haklar, medeni haklar. İlkeleri ortaya konmuş ve bütün demokrasi hareketleri ile birlikte dünyaya yayılmış olan, çağdaş milletlerin ortak idealleridir.

İnsan hakları kavramının başlangıcını TEVRAT’TA ve HIRİSTİYANLIKTA olduğunu söyleyenler vardır. Doğrusu odur ki insan hakları anlayışı tarih boyunca yavaş yavaş gelişmiş olmakla birlikte ilk ve gelişmiş şekliyle İslam’da gerçekleştirmiştir. Hz. Peygamberimizin VEDA hutbesi ilk insan hakları beyannamesi olarak önemlidir.

İnsan haklarını milletler veya şahıslar kendi menfaatleri doğrultusunda kullanırlarsa ve bunu yaparken başka milletlerin ve şahısların haklarına tecavüze yeltenirse insan hakları yerine terör ve anarşi doğar.

Değişmeyen kural güçlüler kendileri için kullandıkları ve vazgeçilmez saydıkları bu hakları güçsüzler için daima ellerinde bir oyuncak olarak tutmuşlardır. Güçsüzlerin istediği kadar değil kendilerinin menfaatlerine yaradığı kadar kullanma hakkı vermişlerdir.

Bu gün dünya üzerinde terör ve anarşi hala devam ediyorsa bu durum Birleşmiş Milletler üyesi devletlerin (Veto hakkı olan) uygulamalarda ki çifte standartlarından kaynaklanmaktadır.