Bir tezhip ve minyatür ustasının sergisi için epeyi süredir Başkentteyim. Sanatçı ulusal ve uluslararası ödül ve sergileri olan bir öğretmen, müzehhibe ve resssam.
Açılışta Avrupa Birliği’nden Sorumlu Devlet Bakanı Yardımcısı Dr. Alaatttin Büyükkaya, Ali Coşkun, Ankara Milletvekili Ülker Güzel, Merkez Valisi Kasım Esen, Prodüktör Asaf Demirbaş, Yazarlar Ebubekir Eroğlu ve Mehmet Çetin ile Server Vakfı Başkanı, Ankara eski milletvekili Ersönmez Yarbay ve sanatseverler hazır bulundu. Tezhipteki hatlar, yarışmalarda iki defa Dünya Birincisi olan Hattat Adem Sakal’a aitti. Serhan Hanım bu hatların tezhibini yaptı.
Başkent Televizyonu sergiyi görüntüledi ve sanatçı Serhan Hanımı canlı yayına aldı. Kamu yayıncısı TRT, ata -dede sanatlarımıza gereken alakanın gösterilmediğini yıllardır iddia eden muhafazakar ve öteki medya organlarının işi gücü olduğundan sergi gündeme bile alınmadı!. AA hatır ve ısrarlı direniş karşısında tuşlara henüz vurabilen bir taze muhafazakar muhabiri hanımı serginin kapanışa yakın bir lütuf gibi göndermek zahmetine katıldı. Yüreğimden dua ettim; “İçinde islami, insani, medeni endişeleri olan bütün sanatçıların Allah yardımcısı , kamu hizmetinde bulunan insanlarımızın da Rabbim muini olsun”
YEŞİL GEÇ, KIRMIZI HIZLI GEÇ Mİ?
Ankara günlerimi değerlendirmem gerekti öyle de yaptım. Bir uçtan ötekine dolaştım başkenti. Hızlı bir değişim ve dönüşüm içinde . Her taraf gökdelen ve yeni açılan yol, cadde ve bulvarlarla bir inşaat alanı gibi. AVM’ler ise mantar gibi bitmiş her yanda. Dünya markaları AVM içinde yarışıyor. Gözle görülen bir zenginlik yaşanıyor. Trafik de onlarca yeni, pahalı ve son model araçlarla sıkışmış, nefes alamıyor. Bu zengin arabaları da artık kırmızı ışıkta “hızlı geç” denemesi yapıyorlar!. Yeşil geç, kırmızı hızlı geç olmuş Ankara’da. Siz eğer kırmızı da duruyorsanız size tepki gösteriliyor.
15 gün kadar kaldım Ankara’da. Bir defa olsun sinema, tiyatro, konser ve öteki etkinliklere gidemedim. Artık çoğu kapalı gişe. Devlet tiyatrolarında uzun kuyruklara girdim Hürrem Sultan’a, yahut bir başka programa, biletler bir hafta öncesinden satılmış. Ne balkonda, ne en arka sıralarda yer yok. Kültür hayatımız adına sevindim. AVM’lerdeki modern kitapçılar dolup dolup boşanıyor. Genelde tümü genç. Ancak gazete satışları o kadar değil. Adeta dondurulmuş bekliyor. Kredi kartı ile de satılan Milli Piyango bileti için de altın yılı diyebilirim Ankara’nın. Sokaktaki insanlar ya memur olmak istiyor, ya da piyango çıksın arzu ediyorlar. Sanki kendilerini böyle endekslemişler.
GENÇOSMANOĞLU “ADELET GEÇİKMEZ TEZ VERİLMELİ”
Artık İstanbul’da olsam da TRT’deki görevim dolayısıyla 32 yıllık bir Ankaralı sayılırım. Otobüs, dolmuş, metro ile bir baştan diğer uca gezdim. İnsanların konuştuğu husus işsizlik, rüşvet ve torpildi. Örnekleriyle anlatıyorlardı. Dostlarımı ziyaret ettim bu vesileyle. Bir arkadaşımın odasında Niyazi Yıldırım Gençosman’ın dizeleri asılıydı seramiğe yazılmış;
“Ekmek, su, aş geçikebilir/ Temele taş bulmak geçikebilir/ Devlete baş bulmak geçikebilir/ Adalet geçikmez tez verilmeli!”
Rahmetli Niyazi Y. Gençosmanoğlu ne güzel özetlemiş yıllar öncesinden, seneler sonrasına. Bir başka dostumun odasında kahve içtim Bakanlıklarda. O da ne? Ebu Müslim Horasani’den bir kelamı kibarı akrilik yağlı boya ile bir ressama tuval üzerine yazdırmış. Şöyle diyor Eba Müslim Horasani bu deyişinde;
“-Onlar şerrinden emin oldukları için, dostlarını kendilerinden uzak tuttular, düşmanlarını kazanmak için yakın tuttular. Yakın tuttukları düşmanları dost olmadı, ancak uzak tuttukları dostları düşman oldu. Herkes düşman safında toplanınca yıkılmaları mukadder oldu!”
Hiç birine bunu neden astınız, size zararı dokunmaz mı demedim, diyemedim. Hatta mutlu oldum böylesi aydın sorumluluğu olan bürokratlarımız adına, özgür düşünce adına, geleceğimiz adına.
OKUDUĞU KİTABI VEYA YAŞADIĞI MUHİTİ ÖZETLEYENE BURS
Server Vakfı’nın Çarşamba sohbetleri sürüyor. Üniversite kuracaktı Server Vakfı, ancak dondurmuşlar bu hizmeti. Hanımlara, gençlere ve aydınlara üç ayrı günde üç ayrı programla faaliyeti yoğunlaştırmışlar. Buna ek olarak da her hafta “bir kitap bir yazar” programı var. Ersönmez Yarbay ile sohbet ettik. Dedi ki ” Burs ve kredi hizmetlerimiz devam ediyor. Her burs alandan okuduğu bir kitabı veyahut yaşadığı şehri, aileyi, muhiti özetlemesini istiyoruz. Yoksa bursu bekliyor. Doktora ve master çalışmalarına da destek oluyoruz.”
Bu uygulama alkışlanır. Burs mükteseb bir hak değil. Hak edene verilmeli. Bazılarının birkaç yerden burs aldıklarını açıklayan vakıflarımız oldu. Burs hak edene, yarınını görebilene, üretene verilmeli. Keşke bütün sivil toplum kuruluşu örgütlerimiz böyle yapabilse. Türkçe bir sahife yazı yazamayan talebelerimiz var maalesef.
URFALI ŞAİR NABİ’Yİ HATIRLADINIZ MI?
Server Vakfı’nda o gece konuk Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Rektör Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan’dı ve Urfalı Şair nabi Üzerine konuştu. Şair Nabi mutlaka ve mutlaka gündemde tutulmalı yıl içinde. Önemli bir isim şair Nabi(1641-1712). 24 yaşında Urfa’dan İstanbul’a gidiyor. Saray ile ilişkiler kurmayı başarınca, Halep’e vali olan Baltacı Mehmet Paşa ile birlikte Suriye’ye gidiyor. Şiir ve müzik konusunda kendisini kabul ettiriyor. Devleti, toplumu ve hayatı eleştirebilen bir aydındır Şair Nabi. Hatta babasını bile. Ancak çözüm de üretiyor, alternatif geliştirebiliyor, hayat ile iç içe yaşayabilme özelliği gösteriyor. Dili yalın ve süssüz. Diyor ki “Bende yok sabr-ı sükun, sen de vefadan zerre/ İki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kere!”
Amerika Müslümanlar Birliği bile Şair Nabi’nin eserlerini tercüme etmiş, üyelerine dağıtmış önemine binaen. Bunlardan biri de Şair Nabi’nin nasihati yani hayriyesidir. Sanatçı burada “İslamın beş temeli, Oruç bir rahmet sofrasıdır, Kabe yoluna git, malını muhtaçlardan esirgeme, misafire ikram et, yaptığın hayrı başa kakma, ilmi ehlinden öğren ve ilimle kendini donat, dilinde ve gönlünde Allah olsun, her gördüğüne istek duyma, rızkına kanaat et, söylediğin az manası çok olsun, huyca zengin ol, kimseye büyüklük taslama, edep insanın süsüdür, bir söyle iki dinle, kalbinde hileye yol verme, er kişi yalana tenezzül etmez”diyor.
OSMANLI SANATÇININ HAMİSİYDİ
Şair Nabi’nin şiirleri iddiaya göre minareden bile okunarak halkı duyuruluyor. Padişah ile birlikte hacc’a gitmiş Şair Nabi. Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan Şair Nabi’yi öyle güzel anlattı ki, çoğu konuk hemen araştırmaya başladı sanatçıyı. Notlarıma göre Prof. Dr. Bilkan’ın anlattıkları şöyle; “17. Yüzyılda yaşayan Şeyhülislam Yahya (meyhaneye gel, ne nisa var ve ne de fitne) diyor. Şeyhülislam Bahai de sembolik olarak meyhaneden bahsedebiliyor. O günün aydınları entelektüel vicdan sahibi insanlardır. Urfalı Şair Nabi herkesi ve her şeyi eleştiri konusu yapabiliyor. Şair Nabi bugün için Mehmet Akif’te yaşıyor. Tenkid var olanı geliştirmektir. Nabi köhne camilere cemaatin gelmediğine dikkat çekiyor mesela. Bir başka deyişinde (Alır tohumu yerler, bitmedi derler. Hekim olma, çiftçi olma ama amelini poliçelendir.) Prof. Dr. Sabri Ülgener bile çalışmalarında poliçeden bahsettiği için Şair Nabi’ye müracaat ediyor. “
Rektör Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan’ın dikkat çektiği hususlar da şöyle ” Günümüzde sanata, fikir üretene yatırım yok. İyi bir sinemacımız yetiştirilmedi. Oysa hamilik sistemi Osmanlı Cihan Devleti’nde vardı. Hattatların elinin şirazesi bozulmasın diye onlara eşya bile taşıttırmazlardı. Maalesef kafası çok iyi çalışanları mühendis, doktor, hukukçu yaptık, sanatçı yapmadık. Devletimizdeki debdebeli, şaşaalı hayat da ne oluyor?!”
TOPLUMUN “MESULİYET AHLAKI” ÜZERİNDE OLMASI
“Bir direnç hattı” olma özelliği olduğunu savunan ve ülkenin iki temel sorunu terör ve Anayasa bulunduğunu açıklayan Server Vakfı’nın Edebiyat Ortamı adlı bir dergisi ve kitap yayınları var. İlkesi ise karanlığa küfretmektense, kalkıp bir mum yakmaktan ibaret Server Vakfı’nın. Etkinlikleri bir demokrasi ortamında gerçekleşiyor. Konuklarından Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu “Türkiye şu anda emperyalizmin taşeronluğunu yapıyor. Dünyada 22 devletin sınırları değişecek. Darbelerin meşruiyeti için psikolojik ortamı NATO hazırlar. Siz Amerika’yı yargılayabiliyor musunuz?” derken, Yazar Hüsnü Aktaş “İstişare aynı fikirlilerle olmaz. Farklı fikirlilerle yapılır. Kadrolu müşavirlerle değil. Adalet çok geri planda kalmış ve adalet ulus devletler eliyle çiğnenmiştir. Oysa İslam toplumu mesuliyet ahlakı üzerine kurulmuştur.” diyebiliyor.
Server Vakfı’nın etkinliklerinde Haydar Altıntaş “Siyaset devşirme insan buldu, kulvar ve kimlik değişimi reel politik olarak değerlendirildi”, Doçent. Dr. Münir Dedeoğlu da ” Bazı ülkeler bilgiyi güç olarak kullanıyor, bu çağın deccalı zihni tutuculuktur” derken, Hilmi Yavuz da “Muhafazakar sanat yerine İslam estetiği diyebiliriz. Medeniyetlerin kaynağı da dinlerdir. İslam dininin ürettiği de medeniyettir. Kültürü ise etnisiteler oluşturur” biçiminde konuşmuş. Prof. Dr. Mustafa Kamalak da “Yatırım, işsizlik, gelir dağılı, sosyal adalet, terör, dış ticaret açığı, insan hakları ihlalleri konusunda bir şeyler yapıldı da Anayasa mı engelledi ?” diye sorabiliyor.
TÜRKİYE’DE DOĞRU DÜŞÜNMEK MÜMKÜN MÜ?
Birlik Vakfı ziyaretimde de muhabbetimiz koyulaştı doğrusu Kızılay’da. Daha önce telefonlara çıkmayacak derecede şımaran bay bürokrasi artık konuşmaya başlamış. Ünsal Ban, Mehmet Cahit Turan, Mehmet Üzer görüşlerini açıklamış, Dr. Necmettin Türinay, Cihan Yamakoğlu, Prof. Dr. Muammer Yaylalı bir sonraki aydınlar sıralamada. Platinli yılını yaşayan eski bürokrat ve Yazar Rasim Özdenören de 2013’te “Türkiye’de Doğru Düşünmek Mümkün mü?” diyecek. Haydi bakalım!
Heyecanla bekleyeceğiz o günü!.. Artık yedi güzel adam değil, onyedi, belki yüz onyedi, bin onyedi güzel adama ihtiyacımız var.