İstanbul’un Adalar İlçesi’ndeki Heybeliada Ruhban Okulu; Türkiye’deki Rum Ortodoks cemaatine din adamı yetiştirmek maksadıyla 1844 yılında, ‘Yüksek Ortodoks Teoloji Okulu‘ adı ile açıldı. 1923 yılında ‘Heybeliada Ruhban Okulu‘ adını aldı. Özel okul statüsündeydi.
1971 yılında TBMM tarafından kabul edilen bir kanun gereği Türkiye’deki bütün özel yüksekokullar, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Fakat Fener Rum Patrikhânesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanmasını kabul etmedi.
Neden kabul etmedi?
Çünkü Bakanlığa bağlanınca Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına tâbi olacak ve ülkedeki diğer bütün okullar gibi devlet denetimi altına girecekti. Kabul edilmeyen işte bu ‘devlet denetimi‘ idi. Denetimden kaçınmak için okulda teoloji eğitimi kaldırıldı, lise seviyesinde eğitim veren bir kurum hâline dönüştürüldü. 1971-1972 ders yılı döneminde ‘Heybeliada Özel Rum Lisesi‘ adı ile faaliyet gösterdi. Ertesi yıl, İstanbul Fener Rum Patrikhânesi tarafından okul kapatıldı.
Sebep?
Yeterli sayıda öğrencisi yoktu.
1980 yılından itibâren başta ABD olmak üzere, Fransa’da, Yunanistan’da ve diğer batılı ülkelerde yaşayan Rumlar, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için kampanya başlattılar. 1999 yılında ABD Başkanı Bill Clinton Türkiye’ye yaptığı resmî ziyâret sırasında Okulu ziyâret etti ve dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den, okulun eğitime açılmasını talep etti. Talep uygun görülmemiş olmalı ki, okulun açılışına izin verilmedi.
Türkiye dışındaki Rumlar ve yaşadıkları ülkenin devlet başkanları, her vesile ile Ruhban Okulu’nun açılmasına ilişkin taleplerini tekrarladılar. Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında yapılan müzâkerelerde bu mesele hep masaya getirildi.
12 Haziran 2012 tarihinde Güney Kore’nin başşehri Seul’de yapılan Dünya Genel Kurulu Toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Barak Obama’ya, bir vesile ile Ruhban Okulu’nun açılmasına izin verileceğini söyledi. Birkaç gün sonra da AB’den Sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış, Ruhban Okulu’nun açılması için çalışma başlatıldığını açıkladı.
Ve nihayet 5 Temmuz 2012 Perşembe günü, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Fener Rum Patriği Bartholomeos’u İstanbul’da ziyâret etti. Basına yapılan Müşterek açıklama sırasında; ‘Her dinden insanın ihtiyacı olan din adamlarını yetiştirmek, en tabii hakkıdır.’ Dedi.
Özeti verilen son gelişmeler üzerine renkli basınımızın batıcı kalemşorları; ‘Ruhban Okulu’nun eğitime açılmasından niçin çekiniyor ve korkuyoruz? Açılmasına izin verilmesi kalp ve vicdan meselesidir. Büyük devletler yasaklar koymazlar, farklı olana, azınlıkta olana saygı duyarlar… Ruhban okulunun açılmasına izin vermeliyiz.’ Diyorlar.
ABD’nin, Fransa’nın İngiltere’nin ve AB’nin yıllarca bize yaptığı baskıları unutuyorlar. Yoksa onların ‘büyük devlet‘ olduğunu kabul etmiyorlar mı? Zannediyorlar ki dünyada tek bir büyük devlet vardır. O da Türkiye’dir. Buna âmiyâne tâbirle ‘Dolduruşa getirmek‘ denilir. Vatanını, milletini ve devletini seven insan kendi devletini dolduruşa getirmemeli. Getiren olursa da devleti yönetenler yanılmamalı.
Azınlık haklarından söz edenler, önce başka ülkelerde azınlık konumunda olan Türk kökenli insanların durumuna bakmalı.
Ve en önemlisi; ‘Niçin çekiniyoruz, korkuyoruz?’ Diyen batıcılar; Fener Rum Patriğine; ‘Siz Türkiye Devleti’ne neden güvenmiyorsunuz, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olmaktan neden çekiniyorsunuz, korkuyorsunuz?’ Diye sormalılar.
Söz konusu okulu, Türk Devleti kapatmadı ki, şimdi Türk Devleti açsın. Kendileri kapattılar. İsterlerse gerekli şartları kabul ederler okullarını eğitime açabilirler.
Devletimizin okulun açılışına izin vermesi demek, denetim hakkından vazgeçmesi demektir. ‘Denetim hakkı‘ hükümranlık hakkıdır. Bağımsızlığımızın sembolüdür.
Akıl tutulmasının zararlarına mâruz kalmamak için aklımızı kullanmak, iyi ve derin düşünmek, bir daha, bir daha düşünmek mecburiyetindeyiz.