Cıncık Vakfının Manisalı Torunları

115

İnsanların atası Âdem (as) ile Havva anamıza, iyi ve kötüyü bildiren ilk ayette; “Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet meyvelerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik” diye buyrulmaktadır. (Kur’an-ı Kerim, Bakara: 35)

Bu ayetten anlıyoruz ki; her iki cihanda mutluluk üzere yaratılan insanın, mutluluğa erişmesi kötülüklerden uzak kalmasına ve iyiliklerle hayatını tanzim etmesine bağlıdır. Mutlu olmayı herkes ister, kimileri mutlu olur, kimileri olamaz.

Mutluluk hayatın ürünüdür ve onu insanlar üretir ama maalesef tek başına üretilen mutluluğu birlikte yaşadığımız insanlar etkiler. Evde, mahallede, okulda, işte, köyde, kasabada, şehirde, yurtta ve dünyada yaşayanlar bizim mutluluğumuzun ortaklarıdır.

İhtiyaçlarımızı karşılarken başkalarının hizmetine muhtacız. Bu nedenle hayatımızı başkalarıyla paylaşmak zorundayız, başkalarıyla paylaşılan hayatta mutluğu korumak ve geliştirmek depreme dayanıklı ev yapmak gibidir, önce zemin etüdü yapmayı, zemin çürükse sağlamlaştırmayı gerektirir. Sosyal ilişkiler ve müesseselerde böyle… Arkadaş ve eş seçimi, ortaklık tesisi, komşuluk… Her şey insan kalitesiyle ilgilidir… Ana ve babanızı seçemezsiniz ama geriye kalan her şey sizin seçiminize bağlı. Kötüye gidiyorsa yaşam, hicret etmek gibi hayırlı bir seçeneğiniz bile var.

Söz konusu sağlam bina ve sağlam sosyal ilişkiler kurmaksa, Atalarımız ; “yer damar damar, insanlar kısım kısım” demişler.

İnsan var; sosyal parazit, onları konuşmak bile gereksiz. Toplumun iyi niyetinden ve zaaflarından beslenir. Bütün marifetleri menfaatlerine odaklanmayı bilmekle ilgilidir. “Haram- helal ver Allah’ım, aciz kulun yer Allah’ım” ölçüsüzlüğünü ilke edinmişlerdir.

İnsan var; güneşle doğar, güneşle batar ve onlar hayatın devamı için gereklidir. İşinin gücünün peşindedir, etliye sütlüye karışmaz.

İnsanlar vardır; ilaç gibidir, sosyal bünyeyi tedavi ederler, yıkık gönülleri imar ederler. Bir yandan “rızka kefil olan Allah’ tır” teslimiyeti içinde ibadet aşkıyla işlerini yaparlar, diğer taraftan yetimin, öksüzün, fakir- fukaranın, garip ve gurebanın hizmetine koşmakla mutlu olurlar. Her topluma lazım olan bu mutsuzluk avcıları, kendi gönüllerini ferahlatırken bir birine kenetlenmiş ve dayanışma içinde bir toplum inşa ederler, toplumsal geleceğimizi kurarlar ve kurtarırlar. Bir çeşit kolonizatör dervişlerin çağdaş sürümüdürler.

Manisa, bu yönüyle şanslı… Atalarının izinden yürüyen gönül mimarlarını hala sinesinde barındırıyor.

Bir zamanlar Manisa çarşısında hep aynı güzergâhtan işine gidip gelen bir kızcağızın, erkence bir vakitte işinden ağlayarak döndüğünü gören merhametli bir esnafımız, kıza, gözyaşının sebebini sorar; hizmet ettiği evdeki vazoyu kırdığı için evin hanımının işine son verdiğini öğrenince ilk yaptığı iş, bir vakıf kurup o vazoyu Çin’den getirterek kızın zararını karşılayıp tekrar işe alınmasını sağlamak olur. Tarihte Manisa’ya has vakıflardan biri olan “Cıncık Vakfı” böyle bir iyilik duygusunun ürünü olarak ortaya çıkar.

Geleceğin mimarı olacak gençlerin; dolmuş parası bulamadığı için derslerine düzenli devam edemediklerini, tek öğün yemekle günlerini geçirdiklerini, fakrı zaruret içinde öğrenimlerine devam etme mücadelesi verdiklerini gözleyen bir avuç iyiliksever arkadaşımız; ihtiyaç sahibi olup maddi ilgi bekleyen gençlerimizle, Manisa’mızın tarihi ruhaniyetine uygun bir yardımlaşma zemini oluşturmak ve böylece hayırseverler ile ihtiyaç sahipleri arasında bir gönül köprüsü kurmak düşüncesiyle “Eğitime Katkı ve Hizmet Derneğini” kurmuşlar.

Sağ elin yaptığı yardımı sol elin bilmediği bir sistem tesis etmişler, İhtiyaç sahiplerinin müracaatını ve değerlendirme kurallarını geliştirmişler, her şeyi elektronik ortama taşımışlar. Burs vermek, bağış yapmak veya bir hayra vesile olmak isteyenlere, bilgisayardan “www.egitimekatkiderneği.com” adresine ulaşmak kalıyor. Yani hayır yapmak parmağınızın ucunda, her şey bir tuşa dokunmak kadar kolay!

Yiyip içtiklerinizin, yığıp biriktirdiklerinizin hesabını verecek, gönülden paylaştıklarınızın hayrını göreceksiniz! Allah’ın size verdiklerinden bir kısmını paylaşmaya ne dersiniz? Evet diyorsan, dokun tuşa! Gözün arkada kalmasın! ‘Bağış yaparsam şunlara mı gider’ diye düşünme! Onlar, bağımsız ve bağlantısızlar, hür ve bağımsızlar. Mevlana ve Yunusça düşünürler…

Kötü bir âdetimiz var; ne yapıldığından ziyade kimin yaptığını daha çok merak ediyoruz. Tam aksine, ağlayan göz gördü mü kalbi ağlayan bu hizmetkârlar, bilinmekten hoşlanmayan kimseler. Kim olduklarını ben ilan etmeyeyim, siz, verdiğim adresten bakarsınız.

Bu insanlar maalesef çok sayıda değiller varsa da biz bilmiyoruz. Onların her birini bir başka oluşumda tek başına bir ordu gücüyle insanlığa hizmet peşinde koşarken; sade ve sessiz yaşamlarıyla görürsünüz.

Onlar, “ete kemiğe bürünüp” bazen Bakkal Sadullah bazen Burhan ağabey, Yüncü Yaşar, Avukat Halit, Dr. Süleyman Sami, M. Veysi veya Planlama Müdürü olarak karşınıza çıkar. Kim oldukları çok mu önemli? Allah sayılarını arttırsın, sizi de bu iyilik kervanlarına dâhil etsin, yetmez mi?

Sağlık ve esenlik içinde kalın, Allah’a emanet olun.