Bir Asır Olmuş Balkan Savaşları’na

92

Cihan Devleti vatandaşı, yani Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’den olan herkes Balkan Savaşlarını yaşamıştır. Osmanlı’nın dağılışını, çözülüşünü, ihanetleri, göç ve katliamları görmüş, bu moralle de İstiklal Savaşı’na katılmıştır. Bütün bunlara rağmen ümitsizliğe kapılmamış, her şeyini ortaya koyarak azimle, vakarla ve cehd ile yola devam etmiştir.

Türk Ocakları da Balkan faciasına denk gelen günlerde milli bir uyanış, silkinme,

kendine gelme örgütlü hareketi olarak kurulmuş, Osmanlı topraklarının en az zararla kaybına mani olmak üzere devreye girmiş, hizmet etmiştir. Aydınların bir kısmı cephede, bir kısmı millete vereceği moral toplantılarında, bir kısmı savaştakilere katkı için levazım hizmetinde, bir kısmı da yazıyor-çiziyor, adeta nara atıyor insanların motivasyonunu yükseltmek için. İşte bunlardan biri de;

UĞURLAR OLA!..

“Yurdunu Allah’a bırak, çık yola;
Cenge! deyip çek ki vatan kurtula!.”

diyen Cihan Devleti vatandaşı Mehmet Akif Ersoy’dur. Cenk Şarkısı’nda “Yükselerek kuş gibi Balkanlara/ Öyle satır at ki kuduz Bulgar’a/ Bir daha Osmanlı’ya güç sırtara/ Git de gel evladım.. uğurlar ola!” diyor. Devamı da şöyle dizelerin bir bölümünde;

“Balkan’ı bildin mi nedir hemşeri?/ Sevgili ecdadının en son yeri/ Bir sıla isterdin a çoktan beri/ Şimdi tamam vakti.. Uğurlar ola!/ Balkan’ın üstünde sızan her pınar/ Bir yaradır, durmaz içinden kanar/ Hangi taşın kalbini deşsen; mezar/ Gör ne mübarek yer.. uğurlar ola!”

Yine Akif, Berlin Hatıraları’nda bakın neler hatırlatıyor bir cihan devleti vatandaşı olarak günlüklerinde “Çatırdamakta bütün hanümanının temeli/ Alev, saçaklara sarmış.. yerinde yok Rumeli/ Şaki çarıkların altında hurdehaş iman/ Hüda’yı titretiyor eyledikçe istiman/ Domuz çobanları “Balkan”da hanedan-ı vakur!/ O hanedanlar, o beyler bütün bütün makhur”

SAKIN HA SAKIN, AMAN HA DİKKAT!

Avrupa Birliği diplomatik dilde artık “Balkan” demiyor!. “Güney Doğu Avrupa” diyor hınzırca. Bizimkilerin çoğu da bu tuzağa düşüyor. Çünkü Balkan deyince Osmanlı hatırlanıyor, Müslümanlık hatırlanıyor, Türklük hatırlanıyor!. Balkan halkı genelde Türk, Arnavut ve Boşnak’tır. Özetle Osmanlı Cihan Devleti vatandaşı. Evlad-ı Fatihan’dır. Sırp katliamları sırasında bu halkın ortak söylemi ise “Biz müslüman olduğumuz, Türk olduğumuz için öldürülüyoruz”du!

Mehmet Akif, bugün için Avrupa Birliği siyasetiyle örtüşen o günkü batının politikalarını daha katliamların başladığı dönemde iyi algılamış ve demişti ki “Bu, yanmadık yeri kalmışsa, kagşamış yurda/ Meğerse Avrupa kundak sokar dururmuş da/ ” Uyan şu uykudan, etrafı yangın aldı, yetiş!” / Demek lüzumunu hiç bir beyin düşünmezmiş!/ Unutmuşum, bunu olmuştu hisseden gerçek/ Çıkıp da “Ortada fol yok, yumurta yok” diyerek!”

BAĞCILAR’DA HASAT ZAMANI

İstiklalimizin ve istikbalimizin şairi Mehmet Akif “Takat getiremeyeceğimiz yükü bize yükleme Allahım” meal-i celilesinden yola çıkarak beşinci kitap Hatıralar’da da bakın milli mücadelemize nasıl dikkat çekiyor “Balkan’daki yangın daha kül bağlamamışken/ Bir başka cehennem çıkıversin.. bu ne erken!”

Safahat’ın mekteplerde ders kitabı olarak okutulmasını isteyenler görüyorsunuz ne kadar haklı ve müdellel. Arka planı sağlıklı ve temiz. Akif bugünleri yakalamış adeta, asrımızı görmüş, öyle bir algılamış ki sanırsınız aramızda yaşıyor.

İstanbul Bağcılar Belediyesi bunu iyi farkeden bir yerel yönetimimiz. Bölgesinde bir Akif külliyesi inşa etti, İstiklal Marşı ve Bülbül gibi şiirlerin yazıldığı Taceddin Dergahı’nı Bağcılar’a taşıdı. Mehmet Akif ve Safahat okumaları başlattı.

Bağcılar Belediyesi geçtiğimiz hafta içinde de “Balkan Savaşları’nın 100. Yılında Uluslararası Balkan Sempozyumu” düzenledi. Daha önce gerçekleştirdiği Aliya İzzet Begoviç ve Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Sempozyumları”ndaki gibi başarılı oldu, ivme yükseldi. Grand Cevahir Hotel’in o bin kişilik kongre merkezi ağzına kadar doluydu. Her kesimden, her kültürden, her sektörden insanlarımız vardı. Sonuna kadar dinledi. Hatta oturumlara geçildiğinde bile salonlar hiçbir zaman doluluk oranını düşürmedi. Başarılı bir organizasyondu.

SAVAŞTAN KARLI ÇIKAN YOK

Ancak eski Zağra Müftüsü ve Cemaati İslamiyye Reisi Hüseyin Raci Efendi’nin Zağra Müftüsünün Hatıraları(Tarihçe-i Vak’a-i Zağra) isimli eseri okuyanlar bu sempozyumdan daha donanımlı çıktılar, bilgilerinin arttığını hissettiler. Yahya Kemal’in dediği gibi ” Bu kitap, Türklerin vatan edebiyatında en samimi yüksek bir şaheseridir.”

Konuşmaların ve tebliğlerin genelde içi hep doluydu. Kitap, belge, resim sergisi de şıktı. Önemli bir entelektüelimiz Mehmet Rüyan Soydan gibi konuya duyarlı koleksiyonerlerimizin de çoğalması için dua etmek gerekecek.

100 yıl geriye dönüldüğünde Bulgar, Yunan, Sırp ve Karadağ isyanlarının patladığına ve Osmanlı Cihan Devleti’ne karşı acımasız bir savaşın başladığına, şahit olunur.(1912) Gökçeada ve Bozcaada dışında bütün Ege’yi kaybetmiştik. İngiliz oyunları bu savaşta da görülür. Londra Anlaşmasıyla (1913) Edirne ve Kırklareli de dışarıda bırakılarak Osmanlı sınırı Midye-Enez hattına çekilir. Ancak Balkan Ülkeleri içindeki anlaşmazlıklar yüzünden çıkan İkinci Balkan Savaşı sonrası Trakya’yı tümüyle yeniden geri almıştık.

TUNA BOYUNDAKİ CİVAN ALİŞ

Balkan Savaşında Osmanlı 653 bin şehit verdi. Ardından Türkiye’ye hızlı bir göç başladı. 812 bin müslüman göç etti. Mültecilerin sayısı her geçen gün artıyordu. Yaşlı ve hastalanarak yolda vefat edenlerin sayısı da kabarıktı. Türkiye tümüne kuçak açtı, hiç kimseyi aç, sefil, yoksul, evsiz bırakmadı. Göçmen Kızı’nda olduğu gibi türküler yakıldı o günleri anlatan ” Ne annem var, ne babam, kalmışım öksüz” yahut “Ah civan Alişimi gördün mü Tuna boyunda?” Göçler hala sürüyor dense yeridir. Bulgaristan’da isimlerinin zorla değiştirilmek istenmesi üzerine Türkiye’ye sığınan 500 bin kadar Bulgar vatandaşı müslümanlarla, Kuzey Irak’ta

Saddam’ın zulmünden kaçan sığınmacıları yeni nesiller de hatırlayabilir.

Osmanlı Balkanları öz vatanı gibi gördü ve öyle yatırım yaptı. En son da bu bölgeyi kaybetti. Zaten Osmanlı’nın bir Balkan ülkesi olduğu konusunda çoğu tarihçiler de hem fikirdir. Balkan halkı dini, dili, rengi ne olursa olsun Osmanlı’nın asli unsuruydu, can ve mal güvencesi vardı. Bölge halkını İskender’den sonra barış içinde yaşatan tek devlet Osmanlı olmuştu. Dağılana kadar da devam etti, sonrasında kendi aralarında bile etnik-dini kızılca kıyamet koptu, binlerce müslüman Boşnak ve Arnavut şehit edildi. Birleşmiş Milletlere

bağlı Hollandalı Askerler de bu katliamları seyretti, kılı kıpırdamadı.

BÖLGEDE ORTAK BİR DİL İHTİYACI

Balkan savaşının kazananı hala belli değildir. Taraflar için yıkım olmuş, barış yara almıştır. Her eve acı düşmüştür. Ulusalcılık hareketleri nüfusları yeterli olmasa bile kimlikleri keskinleştirmiş ve acımasız hale dönüştürmüştür. Birada yaşamayı terk ettirmiştir.

Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Enver Duran sempozyumun açılışında konuşurken bölgede yine Türkiye’nin barışı yerleştireceği kanaati bende hasıl oldu. Edirne Üniversitesi, lise mezunu Balkan Ülkelerinden gelen gençlerin yüksek tahsil yapmasına imkan tanıyor ve üstelik Balkan bölgesinin bir kenti Edirne. 935 Balkan ülkelerinden gelen öğrenci Edirne Üniversitesi’nde. 198 öğrenci de Yunanistan’dan gelmiş. Türkçe bilmeyenler ayrıca Türk Dili’ni de öğreniyorlar. Dilerim Türkçe bölgenin ortak dili olsun. Olmaması için de hiç bir

sebep yok zaten. Türkçe BM raporlarına göre dünyada 200 milyonu aşkın kişinin kullandığı beşinci sıradaki uluslararası dil.

Ahmet Hacıosmanoğlu 15 yıldır Yunan Parlamentosu’nda Batı Trakyalı Türk bir milletvekili. Yunanistan’ın ekonomik sıkıntısına rağmen vatandaşı olan Türk toplumuna, iktidarlar acı vermekten geri kalmıyor. Ahmet Hacıosmanoğlu dedi ki “Acı ile de olsa kimliğimizle yaşamayı sürdürüyoruz. Neden acı? Hala müftümüzü kendimiz seçemiyoruz. Atina atamayla kendine göre bu sorunu çözüyor ama toplumumuz kabullenemiyor. Kendi müftümüzü kendimiz seçmek istiyoruz. Vakıflar yönetimi de vakıf mallarımıza aynı şekilde yaklaşıyor.

Okullarımızda Türkçe öğretilsin istiyoruz!”             

ŞEYTANLA DOST OLMAK BARIŞI ÖRSELER

Batının genlerine işlemiş böylesine bir tavır. Makedonya Parlamentosu’nda bir bakan Türk Hadi Nezir Bey de sempozyumdaydı. Hadi Bey de aynı ızdırabı yansıttı bizlere ” Her ülkedeki Türklerin acısı aynıdır. Birbirine benziyor. Makedonya’da da sıkıntılarımız var. Nedeni de Osmanlının emaneti olmamızdandır. Yani evlad-ı fatihanlarız bizler. Bununla da gurur duyuyoruz. Mehmet Akif de, Yahya Kemal de, Mustafa Kemal de hemşehrimizdir. Bölgemiz insanlarıdır. Yıllarca Türkiye’nin Sesi Radyosu’nu gizli gizli dinleyerek anavatanımızdan haber aldık. Bugünler için rabbimize şükürler olsun. Güneş doğudan yükseliyor, güçlü Türkiye’nin sıcaklığı bizi ısıtıyor.” Derken yüreğindekileri dışına yansıtıyordu.

Avrupa Birliği’nden sorumlu Bakan Egemen Bağış meğer Balkanların damadı imiş. Eşi Batı Trakyalı. Önce bunu hatırlattı Egemen Bağış, sonra Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği ve NATO’ya girmelerini önemsediğini açıkladı. Bir ayet-i kerime ile de dikkat çekti “Şeytana uymayın, barışa girin, öyle yaşayın” dedi. “İçinden deniz geçen tek şehir İstanbul” benzetmesi de hoştu. Türkiye’nin Balkanlarda güvence olduğuna işaret etti, vizesiz seyahatleri de buna örnek gösterdi.

BARIŞIN DİĞER AYAĞI SANAT

Sinema sanatçısı Erdal Özyağcılar, yönetmen Tarkan Karlıdağ, Vedia Elgün, Fazıl Bülent Kocamemi ve Ali Doğukan da sempozyumdaki değişik oturumlarda yaşadıklarını ve aile büyüklerinden duyduklarını anlattılar. Sinema önemli bir sanat dalı. Erdal Özyağcılar’ın Osmanlılar döneminde Rumeli’yi konu alan televizyon dizisi Balkanlarda çekildi, büyük bir alaka gördü, reyting rekorlarına girdi. Sempozyumlara sadece akademisyenleri değil sanatçı, yazar, hikayeci, şair, müzisyen, ressam, sivil toplum temsilcisi ve prodüktörleri de çağırmak

ve istifade etmek gerekir. Erdal Özyağcılar şimdi de “İki Yaka Bir İsmail” adlı televizyon dizisiyle yeni bir başlangıç daha yaptı. Dizide Balıkçı İsmail’in (Erdal Özyağcılar), biri Ege sahilinde Türk karısı Meltem Gülenç, ötekisi Yunan Adası’nda Rum eşi Ellini Fillini’yle iki yakada iki ayrı hayatı yaşaması hikaye ediliyor.

Dizi yöneticileri, Ege’nin barış denizi ve iki yaka arasındaki halkların dostluklarının pekiştirilmesine olumlu katkı sağlayacağını öne sürüyorlar. Tabii ki barış sadece hükümetten hükümete bir girişim değil, bunu bittabi sanatçılar da, sivil toplum kuruluşları da rahatlıkla sağlayabilir. Hatta bu daha da kalıcı ve uzun ömürlü olabilir bu girişimler.

SİZİ BEDHAHLAR SİZİ!..

Kırklareli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Aykaç konuşmasında savaşı değil de Balkanların geleceğini, bölgedeki refahın nasıl artacağını, tek kelime ile barışın nasıl kalıcı olabileceğini hatırlatacaklarını söyledi. Bu görüş sempozyumu daha da önemli hale getiriyor bana göre. Çünkü batı bu konuda iyi bir imtihan vermemiştir. İngiliz Curchil Avam kamarasında bakın ne diyor ? “Geri kalmış ülkelere zehirli gaz ve bomba kullanabiliriz!.” Yine aynı yerde bir başka İngiliz Bakan David George “Anadolu’ya medeniyet götürüyoruz “derken, İngiliz himayesindeki Yunanlıların Anadolu işgali bir yıkım, geri çekilirlerken bile

sivil halkı katletmeleri, evleri, mescitleri yakmaları, hatta hayvanları bile telef etmeleri gösteriyor ki emperyal devletlerin günümüzde medeniyet götürmesi böyle bir şey!

Aynısını ABD Irak’ta yaptı. “Demokrasi götüreceğiz” diyerekten bir milyon müslümanı öldürdü, Zalim Saddam’ı aratır hale geldi. Kültürümüzde “bedhah” diye bir kelime vardır. Bunun anlamı kötülüğü isteyenlerdir, her işin fena olmasını arzu edenlerdir. Bu örnekler de galiba kelimeyi doğruluyor, ispat ediyor “bedhah”lar diyerek.

 

2050 YILININ TÜRKİYE VE BALKANLARINI DÜŞÜNEBİLMEK