Türkiye’de İrtica Potansiyel Bir Tehlikedir Diyenlere Cevaplarımız

108

 

İslam daima kitap önde kılıç arkada olarak hareket etmiştir. Batı ise daima kılıç önde yürümüştür.

İslam dünyanın dört bir yanına İRŞAD ordusu gönderirken, Hıristiyanlar İslam’a Misyonerlerle, ajanlarla saldırmışlardır. İslam İrşadı temel almış, Hıristiyanlık ise İfsadı temel almıştır. Bunların dünkü tezahürleri ortadadır. Kimin karlı, kimin zararlı olduğu ortadadır.

18. asrın başlarında İngilizlerin Osmanlıyı ve İslam’ı çökertmek için gönderdiği beş bin ajandan biri olan HEMPER’in hatıraları çok ilginçtir. Dış güçlerin ve kaynakların İslam’a saldırıları yanında içeriden de İslam’a yönelen saldırılar devam etmektedir. İslam’a yönelen saldırılardan bazıları şunlardır.

1-Başımıza ne geldiyse İslamiyet’ten geldi.

2-Kur’an gelişmemize engeldir.

3-Ben batı kültürü ile yetiştim, bununla iftihar ediyorum.

4-Kahrolsun Şeriat, kahrolsun İslamiyet

5-TBMM’nin 18. dönem çalışmalarının sona ermesi dolayısıyla TBMM Başkanının yaptığı konuşmadan bir bölüm:

“Demokratik siyasal kültür ise, tek ve mutlak doğrular peşinde koşulmamasını içine alır.”

Dikkat edilirse demokratik siyasal kültür mutlak doğrular peşinde koşulmamasını istiyor. Evet, mutlak doğrularla meşguliyeti yasaklayan demokrasi oysa mutlu kişi, mutlu toplum, hakkı ve hakikati yakalayan toplumlar ve kişilerdir.

6-Türkiye de irtica potansiyel bir tehlikedir diyenler acaba bu iddiaları ortaya koyanlar, Batı kaynaklarına yöneldiklerinin onda biri kadar İslam’a yönelmiş midir? İncelemiş ve araştırmışlar mıdır? Türkiye de irticacı diye itham ettiğiniz kişiler on senedir yönetimdedirler. Türkiye’ye ne şeriat geldi ne de irtica hortladı.

7-Hz. Muhammedi referans almalıyız diyenlerin bu iddialarına milletimizin ve dış kaynakların verdiği cevaplar

Ecdadımızın cevabı:

Ahmet Yesevi Hazretleri, Hz. Muhammed’in 63 yaşında dünyayı terk ettiğinden, 63 yaşına geldiğinde çilehaneye giriyor ve 57 yıl o çilehanede kalıyor. Bir gönül eri bir hak dostu.

Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu ilk padişah Osman Bey, Şeyh Edebali’nin evinde duvarda asılı bulunan Kur’an karşısında, Allah’ın kitabı karşısında uzanıp yatmaktan hayâ etmiş, bu hürmet ve edebinin karşılığı olarak kendisine devlet hediye edilmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:

“Cenabı hak riayetkâr kılmaya mecbur tuttuğu insanların esasen vicdanındaki hakiki ihtiyacını bilir. Binaenaleyh gönderdiği kitap tamamen o ihtiyaca mutabık hükümler ihtiva eden bir kitaptır. Ve efendiler ilahi hakikatin en son emrettiği kanun böyle olabilir. Taklitle tebdil ile kanun olamaz. Kanun, hakiki kanun olmalıdır. Yani ilahi kanun olmak lazımdır. (Kaynak sd. Cilt 1 Tdt Enst yayını. 1989 sayfa cilt 9, sayfa 1921

“Büyük bir inkılâp yaratan Hz. Muhammed’e beslenilen sevgi ancak onun koyduğu fikirleri esasları korumakla tecelli ettirmekle mümkündür.” ( kaynak 1930 Şemsettin Günaltay ülkü dergisi cilt 9 sayfa 945)

“Hazreti Muhammed Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinden bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim senin adın silinir. Fakat sonsuza kadar o ölümsüzdür”

(Dr. U. Kocatürk: Atatürk’ün fikir ve düşünceleri 1971)

Dış kaynakların Cevabı:

Ondokuzuncu Asrın Filozoflarından Carlyle, bütün dünyaya İslam’ı şu şekilde takdim ediyordu.

İslamiyet gayet parlak bir ateş gibi doğdu, sair dinleri kuru ağacın dalları gibi yuttu.

“Kulak verilecek sözlerin en layığı Muhammed’in sözüdür çünkü hakiki söz onun sözleridir.”

Büyük devlet adımı ve mütefekkir BİSMARK: “Ben bütün semavi kitapları tetkik ettim tahrif olmalarına bakınca, birkaç beşerin saadeti için aradığım hakiki hikmeti bulamadım. Fakat Muhammed’in Kur-an’ını umum kitaplarının üstünde gördüm. Her kelimesinde bir hikmet buldum. Bunun gibi beşerin saadetine hizmet edecek bir eser yoktur. Böyle bir eser beşerin sözü olamaz. Bunu Muhammed’in sözüdür diyenler ilmin zaruriyetini inkar etmiş olurlar. Yani Kur’anın Allah kelamı olduğu açıktır”

Özetlemek gerekirse; dışta zulmün kasırgaları, içte gaflet rüzgârları ve bu ikisi arasında Müslüman Türk Milleti.

Gerçek din âlimleri suskunluğu bırakmadılar.